PKK’yı “dağdan indirmek”...

Ankara’da Irak Başbakanı Nuri el-Maliki ile yapılan görüşmelerde “PKK’nın silahsızlandırılması”na ilişkin bir plân sunulduğu anlaşılıyor.

Haberin Devamı

Genellikle güvenilir haberler yayımlanmasıyla bilinen Arap gazetesi El-Hayat, Maliki’nin Türkiye’ye sunduğu plânda dağdaki PKK’lıların Türkiye’ye dönebilmelerine ilişkin Türkiye tarafından bir “mekanizma kurulması” gerektiğinin yer aldığını ileri sürüyor. Aynı haberde, PKK’nın lider kadrosunda yer alan 150 kişinin de ya Kuzey Irak’ta kalması veya bir Batı Avrupa ülkesi ya da ülkelerine nakledilmesinin öngörüldüğü yer alıyor.

Irak Cumhurbaşkanı Celâl Talabani’nin bir süre önce sözünü ettiği “aşamalı” çözüm formülünde de “PKK’lıların Türkiye’ye döndüklerinde hapishaneye değil evlerine dönmelerinin sağlanması”na ilişkin sözleri hatırlanacak olursa, Maliki’nin başta Başbakan Tayyip Erdoğan olmak üzere, Türk yetkililerine nasıl bir öneri ile geldiğini tahmin etmek çok da zor değil.

Haberin Devamı

PKK’yı “dağdan indirmek” veya bir başka deyimle “silahsızlandırmak”, yani Kürt sorununun “şiddet boyutu”na, Türkiye için ön plânda olan “güvenlik boyutu”na son vermek anlamına gelecek bu tür önerilerin, birkaç yıldır üzerinde çalışıldığı zaten biliniyor. Belirli ayarlamalarla ısıtılıp getirilen bu öneriler, adına öyle deyin veya demeyin bir tür “genel af” anlamında.

Temel sorunların başında her vakit “lider kadro” geldi. Sayıları 150 dolayında olarak belirlenen “lider kadro”nun elini kolunu sallayarak Türkiye’de seçmen kütüklerinde görünen adreslerine “meşru haklar sahibi yurttaşlar” olarak geri dönmelerinin gerçekleştirilmesi, pek gerçekçi gözükmüyor. Gözükmediği için, onların “silah bırakılması” halindeki durumları en önemli “tıkanıklık noktaları”nın başında geliyor. Öyle olduğu içindir ki, birkaç yıldır üzerinde çalışılan hususların başında, onların nereye yerleşecekleri ya da hangi statüyle nereye yerleştirilecekleri geliyor.

Neresinden bakarsanız bakın, Kürt sorununu değil ama “PKK sorunu”nun halli, kapsamlı, radikal, ezber bozan ve uluslararası boyutta bir “uzlaşma” ile çözülebilir nitelikte.

Türkiye böyle bir “çözüm” ya da “uzlaşma”ya ne kadar hazır?

Tartışma konusu bu ve şu an itibarıyla “gerçekçi” olmak gerekirse, pek de buna “hazır” olduğuna dair bir “sinyali” en azından biz göremiyoruz.

Haberin Devamı

 

***             ***             ***

Başını devekuşu gibi kuma gömmüşlerin Türkiye’de hayli etkili olduğu bir gerçek. Bunlara sorarsanız, yapılması gereken Iraklıların ve bu arada Irak’ın Kürt yöneticilerinin yapması gereken, Irak topraklarında bulunan PKK’lıları kulaklarından tutup Türk makamlarına teslim etmeleri ve Türk adaletinin ülkede bunca yıldır can almış olmaktan sorumlu sayılan kişilere gereğini yapması.

Bunun altında davranan herhangi bir Türk siyasetçisinin içerde topa tutulması, “teröre taviz vermek”ten “haklı davâyı satmak”la suçlanması adeta mukadder. Öylesine bir “siyaset cesaret sahibi” Türk yetkili bulmak da, bugünün konjonktüründe neredeyse imkânsız.

Haberin Devamı

Nereden baksanız, ifade özgürlüğüne gönderme yapan bir Cumhurbaşkanı’nın ırkçı bir tecavüze maruz kaldığı anda, soyunun sopunun “Türk ve Müslüman” olduğunu kanıtlama zahmetine gereksizce giriştiği ve soyunda sopunda Türk ve Müslüman bulunmadığı imasını mahkemeye başvurma konusu yaptığı bir ülkede yaşıyoruz.

TESEV tarafından büyük çoğunluğu PKK karşıtı Kürtlere dayanılarak oluşturulan “Kürt Sorununun Çözümüne Dair bir Yol Haritası-Bölgeden Hükümete Öneriler” başlıklı gayet kapsamlı raporda, şu bölüme özellikle dikkat çekmek gerek:

“Öte yandan, sadece veya ağırlıklı olarak siyasal talepleri olan üçüncü bir kesimin varlığı da göz ardı edilmemelidir. Hükümetin, Kürt Sorunu’nun çözümünün genel siyasi aftan, Abdullah Öcalan’ın İmralı Adası’ndaki tecridinin sona erdirilmesinden ve PKK üyelerinin toplumda yer edinmelerinin sağlanmasından geçtiğini düşünen bu kesimin taleplerini de dinleyerek değerlendirmeye alması, bu konularda nihai olarak ne yapacağından bağımsız olarak önem

Haberin Devamı

taşımaktadır. Hükümetin bu siyasi talepleri göz ardı etmeyerek, Kürt toplumunun PKK konusundaki hassasiyetinin farkında olması, güven ilişkisinin tesisinde faydalı olacaktır...”

Irak hükümetinden, Iraklı Kürt liderlere, onlardan Türkiye’de üstelik PKK karşıtı Kürt şahsiyetlere uzanan geniş ve renkli yelpaze “akıl için tarik birdir” hesabı, yukarıda ifadesini bulan “asgarî müşterek” üzerinde biçimleniyor.

Şiddetin sona ermesi için, ülkedeki “iç kanama”nın önüne geçilmesi için atılacak adımlar arasında “PKK’nın silahsızlandırılması” listenin başına yerleşecek ise, bunu gerçekçi biçimde ve gerçekten uygulayabilmenin bir yolu olmalı.

Bu yol, “Ya teslim olsunlar; ya bize teslim edilsinler ki, hadlerini bildirelim”den başka bir seçeneğe yolu kapatan bir yol olursa, şehit cenazelerinde ağıt yakmaya ve yıllardır haykırılan “intikam yeminleri”ni etmeye devam edeceğiz demektir.

 

Haberin Devamı

***             ***            ***

Türkiye, Abdullah Öcalan’ın Amerikalılar tarafından paketlenerek kendisine teslim edildiği 1999’dan 2004’e kadar geçen süreyi, “Kürt sorunu”nun çözüm doğrultusunda adım atmak bakımından olsun, “PKK sorunu”nu bitirmek için olsun heba etti.

1999, sadece Abdullah Öcalan’ın yakalanma tarihi değildi. O yılın sonunda Helsinki Zirvesi’nde “AB aday üyesi” ilân edildi ve önünde “Avrupa Birliği üyeliği” yolu açılmıştı. Yine aynı yıl, PKK silahlı eylemlerine son vermiş ve PKK’nın silahlı unsurları liderlerinin talimatına uyarak Türkiye topraklarını terk ederek Kandil ve çevresinde toplanmışlardı.

Türkiye içinde PKK damgalı şiddetin durduğu yıllar içinde, Güneydoğu’da olağanüstü hal uygulamasına son verilmesi ve Kopenhag Kriterleri’ne uyabilme kaygısıyla yapılan bazı yasal düzenlemeler dışında, bu işe “nihaî” olarak son verebilecek cesarette ve çapta adımlar atılamadı.

Şimdi, gerek Bağdat hükümetiyle ABD onaylı yakın bir ilişki ve en az onun kadar önemli Erbil’deki Kürt yönetimiyle bir “yakınlaşma” girişimi var. Bu yeni iklim, 1999-2004 arası ölçüsünde, Türkiye’ye terör belâsının üstesinden gelme şansı sunuyor.

PKK’yı “dağdan indirmek” bir yanıyla adı öyle konulmayacak olsa bile “olmazsa olmaz” niteliğinde“genel af”ten geçiyor ama “dağa çıkmayı anlamsız kılacak” Kürt sorununa ilişkin “iç reformlar”la desteklenmeden de, tek başına sonuç verebilecek bir şey olmaz.

O nedenle, “yeni dönem”in ortaya çıkarttığı PKK’yı silahsızlandırma şansını kullanabilmek, yine “ezber bozucu” adımlar atabilmekten geçiyor.

Ezber tekrarlamaktan değil...

Yazarın Tüm Yazıları