Özkök, The Bad!

Bazı insanlarda kötülük yapma yeteneği doğuştandır. Bazılarında ise bu yetenek sonradan gelişir. Bir üçüncü kategori daha vardır. Onlar hem doğuştan kötüdürler, hem de daha sonra bu yeteneklerini daha da geliştirirler.Ertuğrul Özkök -ki kendisi son 100 yılın en seksi erkekler sıralamasında 11'inci sırada hem de Antonio Banderas'tan bile önde yer almıştır- ‘The Good, The Bad, The Ugly’ (‘İyi, Kötü ve Çirkin’) filminin çekildiği yıllarda aktör olsaydı...Ona muhakkak ısrarla ‘The Bad’ rolünü oynaması teklifini yaparlardı.Çünkü o bu rolü rol yapmaya bile gerek duymadan, içinden gelerek ve büyük bir rahatlıkla oynabilirdi.* * *Bundan bir süre önce genel yayın yönetmeni beni telefonla aradı.Yazının bundan sonraki bölümünde adını yazmayacağım çünkü her defasında ‘ki kendisi..’ diye başlayan tanımlamayı yapmak zorunda olduğumdan bu lüzumsuz yer tutuyor.Genel yayın yönetmeni o gün çok neşeliydi.‘‘Bende seninle ilgili bir zarf var’’ dedi.Zarf kavramını ve onun neşeli olmasını yan yana koyunca aklıma ilk gelen şey benim işten kovulmuş olmamdı.‘‘Biraz sonra onu göndertiyorum alınca beni ara’’ dedi ve telefonu kapadı.Zarf gelinceye kadar geçen zamanda 43 yaşımdan sonra hangi iş dalına atılabileceğimin muhasebesini yaptım.‘‘Yeteneklerimi’’ sayfanın bir kenarına yazdım, bunun karşısına da olabilecek iş kollarını sıralamaya başladım.Vardığım sonuca göre bundan böyle aç kalıp sürünecektim. Bunun dışında tek olasılık ise milletvekili olmamdı, çünkü onun için özel bir yeteneğe sahip olmak gerekmiyordu.Ama bunca yıldır her partiye ve siyasetçiye eşit düzeyde hakaret etmiş olduğumdan, bu olasılığın olabilmesi için de Meclis'in yeniden kurulması ve benim ‘işsiz gazeteciler’ kontenjanından oraya atanmam gerekiyordu.Anlayacağınız, durumum tek kelimeyle boktandı.* * *Zarf geldi.Heyecan içinde açtım. İçinden bir CD ve bir de küçük mektup çıktı.Mektup ‘Sayın Serdar Turgut....’ diye başlıyordu.Hemen imzaya baktım. Fazıl Say diyordu imzada.Mektupta bana uygun bir CD gönderdiğini, bunu dinleyerek belki birazcık kültürümün artacağını umduğunu belirtiyordu.CD'nin adı ise CLASSICAL MUSIC FOR IDIOTS'tu (Aptallar İçin Klasik Müzik).Düşünsenize, ben o günlerde ‘‘Ağzı olan konuşuyor’’ deyip, Fazıl Say'ın konserde telefonu çalan bayanı bu kadar fazla ve uzun eleştirmesini yerden yere vurmuşum.Bunun üzerine Fazıl Say da benimle ilgili etrafa çektiği faksta ‘‘Bu adama tükürdüğünü yalatmazsam Türkiye'de konser vermek manasız’’ demiş.Ve şimdi de bu CD geliyor.Üstelik bu CD ile bana fena halde de sol kroşe çakmış oluyor. İnce bir şekilde fena halde çakmış ve nakavt etmiş duruma geçiyor anlayacağınız.* * *Tabii aniden tansiyonum yükseldi.Ekstrasistolüm kalbimin üzerinde sek sek oynamaya başladı.Geçici olduğunu umduğum bir tik sahibi bile oldum, sağ kaşım Ricky Martin'in kalçaları gibi çalkalandı durdu.Bir şeyler yapmalıydım.Bu arada telefon yine çaldı. Genel yayın yönetmeni ‘‘Nasıl, aldın mı hediyeni, bak ne güzel fos etmiş seni’’ dedi.Bir süre daha gülerek konuştu. Telefonda onun gülme sesi ve tonu beni daha da çıldırttı.Beyzbol sopasını kafama vursam mı diye bile düşündüm.* * *Hemen acilen İnternet'e girdim.Kitap ısmarlanan siteyi buldum.Burada bir ara notu vermem gerekiyor.Hayatımın her döneminde elime geçen parayı daima sarf edecek bir yöntem muhakkak bulmuşumdur.Örneğin bir ara puroya takmıştım ve bu alışkanlığım aile bütçesinde 1929 dünya ekonomik krizine benzeyen bir durum yaratmaya başlamıştı.Şimdi ise bu kitap ısmarlama işine takmış durumdayım.Şunu bilin ki Amerika'nın dış ticaret geliri bu yıl fazla verirse bu sadece ama sadece benim yapmış olduğum kitap ithalatının hacmi nedeniyledir.O adrese girdiğim an kendimi tutmama imkân yok, dolarları kredi kardıyla harcayıveriyorum, sonra 15 gün kadar bekleyip Rana tarafından azarlanıyorum.O adrese yine girdim ve aradığım kitabı buldum.ETIQUETTE FOR IDIOTS'tu kitabın adı. Yani APTALLAR İÇİN GÖRGÜ KURALLARI.Madem Fazıl Say bana Aptallar İçin Klasik Müzik göndermişti, ben de ona bunu yollayacaktım.Hem bu tartışılan olaya da uygun olacaktı, çünkü benim derdim onun müziğiyle değil, konserdeki davranış biçimiyle ilgiliydi.Neyse, tabii o kitapla durmadım başka şeyler de satın aldım ve 140 dolarım gitti.* * *İki gün sonra eve gelecekti kitap.Beklemeye başladım. Bu arada size yeminle söylüyorum genel yayın yönetmeni günde en azından dört kez filan arayıp, ‘‘Ne zaman yollayacaksın cevabını’’ diye sorup duruyordu.İnanmayacaksınız ama katıldığı toplantılardan bile aradı beni.Aslında bu aramalardan şüpheye düşmem gerekiyordu ama öç duygusu, zaten çok fazla yüksek düzeyde olmayan mantıki düşünme yeteneğimi tamamen ortadan kaldırmıştı.* * *Bir şey rahatsız ediyordu beni mektupla ilgili olarak.Gece uyandığımda bile bu mektupta beni rahatsız eden unsuru düşünüyordum.Sonunda kitap geldi ve tam onu yollamaya hazırlanıyordum ki jeton düştü.Hemen bir süre önce bize imzalayıp vermiş olduğu ‘‘Artakalan Zamanda’’ kitabına baktım.Ve evet tabii ki o kitaptaki yazı ile mektuptaki yazı tıpatıp aynıydı.Düşünsenize, genel yayın yönetmeni onca işi arasında bu olayı planlamış, planını uygulamak için CD almış, mektuplar yazmış, bunları bana göndertmiş ve olayı üstelik de takibe almıştı.Bu kadar detayda kötülük yapmayı becerebilen bir insan gerçekten de takdiri ve saygıyı hak ediyordu.
Yazarın Tüm Yazıları