Özel sektör yönetimlerine müdahale

BU köşeyi izleyenler, bağımsız kurumların ne kadar önemli olduğunu, adı üstünde siyasi otoriteden “bağımsız” olması gerektiğini, piyasa ekonomisinin düzenlenmesinde, kuralların eşit uygulanıp yolsuzluk ve kayırmacılığın önlenmesinde, yabancı sermayenin kalıcı yatırım için gelmesinde ne kadar önemli olduğunu düşündüğümü, defalarca okumuşlardır.

Çünkü mevcut iktidar bağımsız kurumları siyasi atamalarla dolduruyor, “seçilmiş iktidarın yetkisini kullandırtmam” diyerek, bağımsızlıklarını yok ediyor, işlevlerini ya bakanlıklara bağlıyor, ya da siyasi kararlar almalarını sağlıyor. Bu eğilimin tehlikesine, istikrarlı yüksek büyüme için nasıl tehdit oluşturduğuna sürekli dikkat çekmek gerektiğine inanıyorum. Bürokrasinin direnmesi nedeniyle yıllardır ertelenen, sonunda uluslar arası baskıyla getirilen bağımsız kurum sistemini Hükümet, “kendi iradesine tehdit” olarak görüyor. Halbuki büyük yatırım sermayesinin gelmesi için, dışa açık önemli sektörlerin regülasyonunun siyasi kaygılardan arındırılıp bağımsız otoritelere verilmesi gerekiyor. Merkez Bankası’na Hükümetin isteği doğrultusunda karar aldırırsanız, uluslar arası piyasalarda gördüğümüz gibi Merkez Bankası’na güven kayboluyor. Enerji, rekabet, sermaye piyasası gibi alanlarda faaliyet gösteren bağımsız kurumları siyasi kaygılarla yönettirirseniz sonra çıkıp, “Yabancı sermaye bu alanlara neden bir türlü gelmiyor” diye yakınırsınız. Bağımsız kurum yetkisindeki elektrik fiyatları “Başbakan istemiyor” diye artmıyorsa, yabancı sermaye milyarlarca dolarını “Başbakanın iki dudağının arasına”, siyasi kararlara bağlar mı, yatırım yapar mı?
Hükümet bu kurumlar üzerindeki baskısını iyice artırdı.Ne zaman normlara uygun bir karar alınmaya çalışılsa, Hükümet devreye girip siyasi kaygılarla kararlarda oynama yapıyor.
Bunun son örneği Sermaye Piyasası Kurulu (SPK)nun bir yasa tasarısında yaşanıyor. Türkiye’nin en eski bağımsız kurumlarından olan SPK siyasi kaygılarla kullanılıyor. Geçen hafta Radikal’da Güven Sak yazdı; halka açık şirketlere en az iki “bağımsız üye” şartı getiriliyor, bu üyelerin onayı olmadan karar alınamıyor. Özel sektör istemiyor ama bu haliyle fazla sıkıntısı olmayabilir, örnekleri var. Ancak iş bununla kalmıyor; özel şirketlere atanacak üyelerin SPK tarafından onaylanması şartı getiriliyor. Yani özel sektör şirketlerinin yönetimlerine SPK’nın belirleyeceği isimler atanacak. Bu isimleri sizce kim belirleyecek?
Kabinede ağırlıklı bakanlardan birine geçenlerde bu uygulamadan yakınmışlar, böyle şey olamayacağını söylemişler. Aldıkları yanıt ”Napalım partide eski milletvekilleri, parti yöneticileri hepsi kapımızda, bunlara iş vermemiz lazım” olmuş.
ÇİN MODELİ
SPK’nın kuruluşunda de etkin rol alan Güven Sak, SPK’nın bu uygulaması için “Çin modeli” diyor. Çünkü böyle bir uygulama sadece Çin’de varmış. Çin Komünist Partisi (ÇKP) 1990’larda kamu iktisadi teşekküllerinin mülkiyetinin Partiye alınmasını tartışmış, olmayınca da “Bari yönetimlerine partiden atama yapalım” denmiş, uygulamaya böyle başlanmış.
Başka bir ülkede, hele çağdaş bir ülkede, kesinlikle böyle bir şey yok.
Aslında “Çin işi kapitalizm” bir süredir tartışılıyor. Bağımsız kurumların bu tür bir müdahale için Hükümet tarafından kullanılmaya başladığını, Yavuz Semerci de birkaç ay önce yazmıştı.
Bilindiği gibi Çin ekonomisi ÇKP’nin belirleyici olduğu karma bir sistem, kimin ne üreteceğine parti karar veriyor, en önemli özelliklerinden biri de emeğin çok ucuz olması. Tabi ki kamu belirleyiciliğindeki sistem, özgürlükler anlamında da çok sıkıntılı.
Güven Sak bu konuda ünlü romancı Paul Auster’ın, geçen hafta sıkça tartışılan  “Çin gibi Türkiye’de de ifade özgürlüğü yok, gelmem” dediğini ve buna Başbakanın uluslar arası camiada yankı bulan, “cahil” şeklindeki sert tepkisini hatırlatıyor.
Birkaç ay önce Hükümete yakınlığı ile bilinen büyük bir işadamının, sohbetimizde ”Hükümet iktidar oldu, oldu ama bize de rakip olmaya başladı” sözlerini şimdi daha iyi anlıyorum.
Türkiye özgürlüklerin olmadığı, tümüyle kamu müdahalesi ve planlamasına bağlı, dünyanın ucuz emek cenneti olan bir ülke olmamalı. Bu kadarını hak etmiyoruz.
Yazarın Tüm Yazıları