Özel bir havası olan mekan

Damak hafızası ve şarap bilgisiyle şaşırtan Mehmet Yalçın sonunda emeklerini bir mekana dönüştürdü. Taksim’deki Rouge ne lokanta ne tadım evi ne de bir buluşma noktası. Bunların hepsi!

Belki bir yıl, belki daha fazla süredir Mehmet Rouge’la yatıp kalkıyor.
Varsa yoksa Rouge. Rouge ne mi? Nasıl demeli bilmiyorum ki...
Lokanta mı demeliyim? Şarap tadım evi mi? Başta şarap olmak üzere, akla gelen bütün iyi içki markalarına ulaşılan bir adres mi? Ya da sanatçısından gurmesine, yerlisinden turistine yığınla müdavimi olan Taksim’in orta yerinde bir buluşma yeri?
Hangisi?
Mehmet Yalçın’ın yıllarca kurduğu hayalin ete kemiğe bürünmüş halidir de diyebiliriz Rouge’a...
D şıkkını da işaretleyebiliriz: Yani hepsi.
Yazı yazmaya yeni başlamışım ve ilk basın gezime gidiyorum: İspanya’nın kuzeyine, Rioja bölgesinde şarap tadımına.
Nasıl heyecanlıyım, acemi çaylak olarak nasıl titriyorum anlatılmaz. Nasıl titremeyeyim, benim dışımda gelenlerin hepsi yeme içme dünyasının en güçlü kalemleri: Grupta Ahmet Örs var, Teoman Hünal var, Ali Sirmen var, Mehmet Yalçın var, Ali Esad (Göksel) var, o yıllarda Rioja şaraplarını Türkiye’ye getirmek isteyen Bülent Ronay var, var oğlu var.
Tek kadın benim ve parmağımda neden bilmem kocaman kırmızı bir gül yüzük var. Havaalanında buluştuğumuzda, benden hayli önce gelip çoktan koyu bir muhabbete dalmış grubun yanına gidip ürkek ürkek kendimi tanıştırışım dün gibi aklımda. Hepsini tanıyordum elbette ama tanıştığım tek kişi Bülent Ronay’dı. Bülent elimdeki yüzüğe göz attıktan sonra, yıllarca yakamı bırakmayacak yaftayı da boynuma asmıştı: Grubun gülü.
Grubun gülü olarak, daha sonra kimbilir kaç kez aynı grupla basın gezilerine katıldım.
Ama o Rioja seferi aklımdan çıkmaz. Mehmet’in kendini tanıtırken dönüp, “Çocukken annemle sizin galerinize gelirdik” demesi de... Karşımdaki kerliferli adamın annesinin elinden tutup Levni’ye gelmiş olması fikri o kadar dehşete düşürmüştü ki beni, nezaketi bir yana bırakıp Mehmet’e “Kaç yaşındasınız ki siz?” diye sormuştum.

AKIL ALMAZ BİR ŞARAP BİLGİSİ

İşte o kısa yolculukta keşfettim yeme içme dünyasının her biri kendine özgü kalemlerini. Ve elbette Mehmet’in akıl almaz şarap bilgisini. Şarap kursları verdiğini bilmez değildim, Türkiye’nin bence en iyi içki dergisi Gusto’yu çıkardığından da haberim vardı ama böylesi bir damak hafızasına sahip olduğunu o yolculukta öğrendim.
O gruptaki kimsenin damak tadına söyleyecek laf yok ama damak hafızası denilen şey, tıpkı parfüm sanayinde çalışan ve sayıları iki elin parmaklarını geçmeyen Bay Burun’ların koku yeteneğine sahip olmak gibi bir şey. Mehmet içtiği her damlayı damağının gizli bir köşesinde duran hafıza bölgesine atıyor ve yıllar geçse de tattığını unutmuyor.
Böyle biri işte Mehmet Yalçın.
Aynı Mehmet Yalçın yukarıda sözünü ettiğim Rouge’u açtı. Aslında böyle bir yer açmak ne zamandır aklındaydı. Her ayrıntısıyla bire bir uğraştığı dergisi Gusto da, her yıl düzenlediği şarap kursları da rayına oturmuştu nicedir.
Yeni bir meydan okuma, yeni bir yelken açma dürtüsü ve bir zamanların George’u gibi, sanatçılar kadar iyi yemek yemek isteyenlerin uğrak yeri olacak bir mekan açma fikri aklına düşmüştü bir kere. Adamın içine ateş düşmeye görsün, ne yapar ne eder hayalini kurduğu işi yapar ya, öyle oldu. Mehmet de Rouge’u açacağı ortakları ve mekanı buldu.
Sonrası hummalı bir iş.
Şarapların seçimi, kavın oluşturulması ve mönünün saptanması kadar mekanın adına uygun olarak döşenmesi de.
Mutfak, şefler, danışmanlar; ne nerden alınacak, en iyisi nereden getirtilecek? Araştırma, denkleştirme, uygulama süreci...
Sonra Rouge açıldı ve Mehmet’le Hülya ‘Kadehlerimizi mekanın şerefine kaldıralım’ diye Rouge’a davet etti.
Duvarlarını Hülya’nın tablolarının süslediği mekana o ilk geceden sonra da defalarca gittim.
Her gidişimde de daha çok sevdim.
Her işin bir emekleme süreci vardır. Her mekan zamanla yerini ve müşterisini bulur.
Rouge da öyle oldu.
Emek, sevgi ve bilgi birleşerek mekana başka yerde karşınıza kolay çıkmayacak o özel havasını verdi.
Yolunuz Taksim’e düştüğünde THY Bürosu’nun tam karşındaki yaya yoluna girin.
Rouge’a gidin.
Özel havadan ne kast etiğimi kendiniz görün.
Yazarın Tüm Yazıları