Oliver Stone ve galadaki yangın

Bir haftadır herkes Büyü filminin galasında çıkan yangını yazıyor. Eksik kalmak olmaz, şimdi de sıra bende.

Yalnız galadaki ortamı, tutuşan dekoru, kaçışan insanları, dehşet anının detaylarını anlatan klasik bir yazı beklemeyin sakın. Ben o gece galada yaşayamadıklarımı anlatacağım şimdi. Önce bir itiraf, sonra da iki ayrı senaryo...

Önce şu yükü atayım üzerimden; Büyü’nün galasına gidemedim. Yetişemedim daha doğrusu. Galanın olduğu akşam Oliver Stone-Erkan Mumcu görüşmesi vardı. Sohbet uzayınca Stone’un röportajların devamı için Ritz Calton Oteli’ne gelmesi de gecikti. Stone’u Türkiye’ye davet eden Pamir Demirtaş, zaman sınırlaması olmaması için en son görüşmenin benimle olmasını istediklerini söyledi. Bu da Büyü’nün en az ilk yarım saatini kaçıracağım anlamına geliyordu. Bir yanda Oliver Stone, diğer yanda Büyü’nün ilk yarım saati. Ne olabilirdi ki, tabii ki Stone’un yanında kaldım. Kısa bir süre sonra G-Mall’dan yangın haberi geldi.

STONE’A TEŞEKKÜR

İlk işim hemen Pamir’e ve Oliver’a teşekkür etmek oldu. Beni bir felaketten kurtarmışlardı. İnsanlar hastaneye kaldırılıyor, kimilerinin durumunun da ağır olduğu söyleniyordu. Duman altında, zifiri karanlık bir sinema salonunda kapalı kalıp, belki de hastanelik olmaktan şans eseri kurtulmuştum. Türlü takıntıları olan, pireyi deve yapan biri olarak, orada olsam belki de artık sinema salonlarından içeri giremez hale gelecektim.

O gece telefonum susmadı. Galada olacağımı düşünen arkadaşlarım, yakınlarım iyi olup olmadığımı öğrenmek için beni arıyorlardı. Büyük bir zevkle herkese yangından nasıl ucuz kurtulduğumu anlattım.

HASTANELİK OLSAYDIM

G-Mall
yangını sürerken arayan sadece yakınlarım değildi tabii. Hem Hürriyet gazetesinden hem de Stüdyo adlı sinema programını yaptığım TV8’den pek çok telefon geldi. Hürriyet galadaki izlenimlerimi ve yangını yazmamı bekliyor, TV8 ise canlı yayında bana bağlanmak, ertesi gün de Yeni Vizyon programına konuk almak istiyordu. O kadar emindiler ki orada olduğumdan. Ve ben, telefondaki heyecanlı seslere duymak istemedikleri gerçeği söyleyiverdim. Orada değilim dedim. Ve o anda bir suçluluk duygusu, pişmanlık kapladı içimi. Birden galada boy gösterip, yangını yaşamış, duman yutmuş olmak, G-Mall’dan kapkara bir suratla çıkmak ve hatta hastanelik hale gelmek daha cazip hale gelmişti.

Büyü’nün galasında çıkan yangında zehirlenmediğim, hastanelik olmadığım için hem mutlu hem de üzgünüm. Bu nasıl bir ikilemdir diye sormayın, gazeteci olmama verin.

Söyleyebileceğim tek bir şey var, o gece beni arayan herkese teşekkürler. Her ne sebeple olursa olsun.

Şimdi de Skibiscuit

Hayatta imkansızı başarmışsan Hollywood’un elinden kaçman imkansızdır. Sakatlanan, yürüyemeyeceği söylenen ama pes etmeyip bırakın yürümeyi kayak pistlerine bile dönen şampiyon kayakçı Picabo Street’e de öyle yaptılar.

Yönetmen Jon Amiel ve yapımcı David Foster, Olimpiyat şampiyonu ünlü kayakçı Picabo Steet’in hayat hikayesini beyazperdeye taşımak için hazırlıklara başladı.

Street, 1998 Nagano Olimpiyatları’nda altın madalya aldıktan birkaç hafta sonra bacağını kırmış ve bir daha yürüyemeyeceği söylenmişti. Ünlü kayakçı bunun ardından azimli bir çalışma dönemine girdi, önce ayağa kalktı sonra da tekrar ait olduğu yere, pistlere döndü. 4 yıl sonra yine Amerikan Ulusal Kayak Takımı’ndaydı.

Street’in hikayesi sakatlandıktan sonra bir daha yarışamaz denilen ama azmin zaferini gerçekleştirerek şampiyon olan Seabiscuit adlı atın hikayesine benziyor. Bu filme gönderme yapmak isteyen yapımcılar Picabo Street’in azmini anlatan filmin adını Skibiscuit koyacaklarmış.

Ankara IMAX bugün açılıyor

Önceden de yazmıştım, koca İstanbul’un bir IMAX’i yok demiştim. Bizde değişen bir şey henüz yok, ama Ankara IMAX bugün yeni sezonu açıyor.

Normal bir film karesinin 10 katı büyüklüğünde özel 70 mm.’lik film karelerinden akan 2 ya da 3 boyutlu görüntüler, 7 katlı bina yüksekliğinde ve 21 m. genişliğinde dev bir perdeye yansıtılıyor.

Bu sezon Ankara IMAX’te gösterilecek filmler Stomp: Ritm Yolculuğu, Denizin Derinliklerinde ve Everest.

Denizin Derinlikleri’nde filmini Londra’daki IMAX’te izlemiştim. Deniz altı dünyasına merakınız olsun olmasın, mutlaka görün. İnanılmaz bir tecrübe. Pişman olmazsınız.

Bunu biliyor muydunuz?

2006 Kış Olimpiyatları’nın kapanışıyla çakıştığı için 78. Oscar Töreni bir hafta ertelenerek 5 Mart 2006 tarihine alındı.

Beyaz perdeden inciler...

‘Hiç insan kalbi gördün mü? Kana bulanmış bir yumruğa benzer.’ (Closer, Yön: Mike Nichols, 2004)
Yazarın Tüm Yazıları