’Öküz altında buzağı aranmalıdır’

PADİŞAHIMIZ, ’yeni anayasayı parlamentodan geçirdikten sonra halk oyuna sunacaklarını belirterek, bunun halkın oyladığı değil, onayladığı bir anayasa olacağını söylemiş.’

1982 anayasası da halkın %92’sinin oyu ile onaylanmıştı.

Darbe lideride cumhurbaşkanı seçilmişti. Darbe halk oyu ile ibra edilmişti. gerekli güvencelerde anayasaya konmuştu.

Demek ki halkın onayladığı her şey doğru olmayabiliyor.

Halkın önüne demokrasiye aykırı ve uygun olmayan değişiklikleride koyarsanız onları da onaylayabiliyorlar.

Hele bizim gibi demokrasi kültürü yerleşmemiş, referandum geleneği olmayan, eğitim düzeyi düşük, bilgi ve bilinç eksiği olan toplumlarda referandumlardan her türlü sonuç çıkabilir. Her şey halkoyuna sunulabilir mi? Halk öyle istedi ne yapalım denebilir mi? Laikliğe ve üniter yapıya aykırı değişikliklerde halkoyuna sunulabilir mi? Onaylanırsa ne olacak?

Cumhurbaşkanını halkın seçmesini öngören anayasa değişikliği halkoyuna sunulacak. Cumhurbaşkanını halkın seçmesi parlementer sisteme aykırı bir durum. Sakıncaları malum. Şimdi hangi parti halka ’hayır oyu verin’ diyebilecek? Dese bile halk dikkate alacak mı? Onay çıkarsa ne olacak? Onay çıkması değişikliğin doğru olduğunu gösterir mi?

’Yeni anayasa’, Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve ulusu ile bölünmez bütünlüğü, cumhuriyetin temel ilkelerine ters, Atatürkçü düşünce sistemine uymayan bir durum içermemelidir. Aksi halde anayasa halkoyuna sunulamaz, onaylansa bile kabul edilemez. çünkü mevcut anayasaya göre göre suç teşkil eder.

AKP’nin ’sivil’ anayasadan anladığı, laiklik ilkesinin içinin boşaltıldığı, üniter yapının anlamsızlaştığı anayasadır.

Kurumların elinin kolunun bağlandığı, etkisiz hale getirildiği anayasadır. İlk dört madde değiştirilmeden de laiklik ilkesinden ve üniter devletten ödünler verilebilir.

Milletle devlet karşı karşıya getirilmemelidir.

22 temmuz seçimlerindeki gibi millet devlet karşıtlığı yaratılmamlıdır.

’Sivil anayasa’ ile ’ılımlı İslam’ için adımlar atılmamalıdır.

Kısacası öküz altında buza aranmalıdır.

Gün uyanık olma günüdür.

’Beni deliğe süpürmeyin, kullanın’ denmiştir.

Gün diyet ödeme günüdür.

Terörle mücadele yasasına konan gizli af maddesini unutmayalım.

Uyanık olalım.

Ö.SOYDAN

Laiklik adam olmaktır

İLK mecliste bir oturum sırasında üyelerden biri laikliğin ne manaya geldiğini anlamadığını

söyleyince Gazi Mustafa Kemal çok sinirlenmiş.

Ve elini kürsüye vurarak bir din bilgini olan üyeye cevap vermiş:

"Adam olmak demektir hocam, adam olmak!.."

ÖNCELİKLE bu köşede mağdur olan her kesimden vatandaşın sorunlarını paylaştığınız ve yayınlayarak çözüm için yardımcı olduğunuz için teşekkür etmek istiyorum. Size yazmak istediğim konuyu 26 Ağustos günkü yazınızda dile getirmişsiniz. Ben ve eşim doktoruz. Ben bir üniversite hastanesinde öğretim üyesiyim. Çoğunlukla hafta sonu çalışmam, ders hazırlamam gerekiyor. Yılların birikimi ile kendimize Cevizlidere Caddesi’nde bir ev aldık. Özenerek ve zorlanarak içini kendi zevkimize göre yaptırdık. Beş aydır canımızdan bezdik. Bizim için haftasonları tam bir işkence oldu. Minik bebeğimizi uyutmak hayal oldu. Her hafta sonu cuma öğleden sonra başlayan ve pazar gününe kadar susmak bilmeyen, en az bir, bazen bir kaç tane düğün yapar olduk. Davullu zurnalı bu düğünlerin olmazsa olmazı dibimizde patlayan hem bizi hem bebeğimizi çok ürküten havai fişek gösterileri. Bazen sanki salonumuzun ortasında atılıyor gibi. Hafta sonu dinlenmek, bir şey okumak, izlemek hayal, sadece sinir savaşı veriyoruz. Artık karakolu, zabıtayı ’Alo Gürültü’yü aramaktan yorulduk. Bu insanları anlamaya çalışıyoruz, genellikle büyük şehirde köy adetlerini sürdürmeye çalışan belki de salon tutmak için ekonomik durumları elverişli olmayan insanlar ama inanın o kışkırtıcı, bitmek bilmeyen gürültü bir gün cinnet geçirtecek diye endişe ediyorum. AB’ye girmeye hazırlanan bir ülkenin başkentinde meclise bir kaç kilometre uzaklıkta bu olacak iş mi? Belki belediye bu insanlara ücretsiz veya düşük ücretli bir yer gösterebilir, bildiğim kadarıyla Avrupa ülkelerinde çalışan Türk işçilerimiz bu şeklide kendi gelenek ve göreneklerine göre düğün yapabiliyor, bizde bu işkenceden kurtuluruz. Ne zamanki halı yıkamaya su tasarufu çerçevesinde belediyece ceza kesildi, vatandaşımız o zaman sokaklarda halı ve yün yıkamamktan vazgeçti. Ne olur Bu soruna da yetkililer bir çözüm bulsun. İle de belli semtlerde mi oturacağız, buna her zaman gücümüz yetecek mi? Duyarlılığınz sayesinde belki seneye daha az sinir bozucu bir yaz geçiririz.

H. K. KÖSEOĞLU

Gökçek’e; Davadan kaçmak olmaz

YAZILI ve görsel basından takibimiz neticesinde "Uzaydan mı su getireyim?" ifadenizi sizi iyi bilen bir kişi olarak yadırgadım. Neden mi?

Rivayet odur ki, vakit gece yarısı uykusu gelen çelebin biri, Çankaya sırtlarında uyumak için mola verir. Atını ağaca bağlar, yemini verir, kendisi de yamçısının (kepenek) içine girer ve uyur. Sabah kalkınca ağaca bağladığı atını göremez. At çalınmıştır. Çaresizlik içindeki çelebin imdadına sabah gezintisine maiyeti ile çıkan Atatürk yetişir. Selamlaşma ve sohbetten sonra çeleb durumu Atatürk’e anlatır. Anlatır da maiyette bulunanlar gülerler ve "Ağa kaybolan atını da Atatürk bulacak değil ya, uyumayıp atını çaldırmasaydın" yanıtını verirler. Çeleb beklenmedik şu cevabı verir:

"Beyler siz devletsiniz, devlet uyumaz. Eğer ben sizlerin uyuduğunu bilseydim uyumaz, atımı çaldırmazdım."

Atatürk
dahil verilen bu cevabı kimse beklememiştir. Verilen emir neticesinde at, Bala veya Kaman’da bulunur ve sahibine teslim edilir.

Ben de diyorum ki; eğer siz Ankara’nın Belediye Başkanıysanız, benim bildiğim Melih Gökçek iseniz gerektiğinde uzaydan su getirmek için çalışmalısınız.

Davadan kaçmak olmaz!

Mehmet GÖNEN-Arı Sanayi Sitesi Kooperatifi Başkanı
Yazarın Tüm Yazıları