Münferit hezeyan

BU ülkede ‘asker’ ile ‘sivil siyasetçi’ arasındaki maceranın kaderi, zerre kadar değişmeyecek mi?

Hep şöyle mi olacak:

Siyasetçi, ‘sözde’ cesur bir çıkış yaparak askerin rahatsız olacağı bir öneriyi ortaya atacak.

Asker bu siyasetçiye ‘okkalı’ bir yanıt verecek ve bu yanıt gazetelerde ‘Aldı cevabı, oturdu aşağı’ edasıyla haber yapılacak.

Siyasetçi ise bu gelişme karşısında hemen geri adım atıp, ‘Memleketimizin göz bebeği askerimizin bu çıkışı bana yönelik değildir. Bu görüşlere ben de katılıyorum’ açıklaması yapacak.

Evet, sayın seyirciler...

Şimdi sorular şunlardır:

Bu devran hep böyle sürüp gidecek mi?

Bir değişiklik, küçücük bir değişiklik de mi olmayacak?

* * *

Cevap şudur: Hiçbir değişiklik olmayacak.

Yani bu devran hep böyle sürüp gidecek.

Neden mi?

Çünkü sivil siyasetimiz bağrında Resul Tosun stilinde birçok milletvekilini taşımaktadır.

Peki ne yapmıştır Resul Tosun?

Ne yapacak? O üç aşamalı meşhur macerayı, bir kez daha yaşamamıza yol açmıştır.

Şöyle ki:

AKP Milletvekili Resul Tosun, durup dururken, ‘Askeri garnizonlar Ankara dışına çıkarılsın’ önerisini dile getirmiştir.

Çoktan beri ‘suskun’ olan Genelkurmay, bu görüşe karşı ‘münferit hezeyan’ diyerek anlayana çok sert bir yanıt vermiştir. Yani ‘Hey sen Resul Tosun! Öyle tek başına oturup ne saçmalıyorsun’ demeye getirerek milletvekilini resmen azarlamıştır.

Bu azar karşısında Resul Tosun, lafı hiç de üzerine alınmayarak, ‘Açıklama bana karşı yapılmadı. Açıklamadaki görüşlere aynen katılıyorum’ filan demiş ve işin içinden sıyrılmaya çalışmıştır.

* * *

İşte buradan isyan ediyorum:

Ben bu maceradan sıkıldım. Gerçekten sıkıldım.

Artık askerden aldığı sert yanıt karşısında elleri titreyerek, ‘Ben demedim, bir köşe yazarının yazısını okudum’ diyen lider görmek istemiyorum.

Artık asker yanıtı karşısında ‘süt dökmüş kedi’ye dönen siyasetçilerin utancını yaşamak istemiyorum.

Artık aldığı ağır yanıt karşısında hiçbir şey yokmuş gibi yapma becerisini gösteren adamların sivil siyaseti temsil etmelerine katlanamıyorum.

Yani demek istiyorum ki:

Ey Resul Tosun!..

Ya arkasında duracağın, devamını getirebileceğin, uğruna her şeyini feda edebileceğin fikirlerinle çık toplumun karşısına...

Ya da sus!

Yoksa Kadirizm’in kanunu mu bu?

VE ‘Selvi Boylum Al Yazmalım’ sahnede...

Sanat yalakası filan değiliz.

Bu yüzden ‘Sahnede devleşen Kerem’ ya da ‘İpek! Sen ne marifetliymişsin kız’ filan diye ‘Hıncalvari’ bir yazı döktürecek değilim.

Zaten projenin bizatihi kendisiyle ilgili pek de hayırhah bir yaklaşımım olmadığını daha önce yazmıştım.

Neyse...

Asıl mevzu bu değil...

Ben olaya ‘daha matrak’ bir taraftan yaklaşacağım.

‘Selvi Boylum Al Yazmalım’ için bir gala yapılmış...

Haberi Sabah’ın Günaydın ekinde geniş bir şekilde yer aldı.

Aynı sayfada Atilla Dorsay üstadımızın ‘Gençlerin şevkini artıracak’ tarzda kalemle aldığı bir ‘izlenim’ yazısı da var.

Buraya kadar her şey normal. Matraklık bundan sonra başlıyor.

Bakın, Kadir İnanır abimiz oyun hakkında nasıl da zıt fikirler ileri sürüyor!

Önce ‘haber’den okuyalım:

‘Oyunun çok iyi uyarlandığını söyleyen Kadir İnanır: Emek verenlerin, çalışanların hepsinin gözlerinden öpüyorum. Çok duygulandım. Çok başarılılar.’

Şimdi de Atilla Dorsay’ın ‘izlenim’ yazısından iki cümle:

‘Türkan ve Ahmet Mekin oyuna övgüler yağdırıyor. Kadir İnanır ise bana pek beğenmediğini söylüyor.’

Aslında bu işin hakkı ‘Bu ne ikiyüzlülük’ diye haykırmaktır; ama ben biraz daha ince olsun diye ‘Yoksa Kadirizm’in kanunu mu bu?’ demeyi tercih ettim.
Yazarın Tüm Yazıları