Marifet ve çare

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Ey Özal'lar, Demirel'ler, Çiller'ler, Erbakan'lar, Yılmaz'lar, marifetinizi görüyor musunuz? Türk denizciliğinin büyük emeklerle yarattığı doğru dürüst tek uluslararası taşıma kuruluşunu yerle bir ettiniz, batırdınız.

Kamu işletmesiymiş, özel şirketmiş, hiç fark etmezdi; Türkiye, dünya denizciliğinde iddia sahibi olmak için böyle bir kuruluş yaratmak zorundaydı. İkinci Dünya Savaşı öncesine kadar Osmanlı'dan kalmış Karadenizli birkaç küçük armatörle Barzilay Benjamin gibi bir-iki Levanten'in gücü yetmeyince, kamu girişimciliği üstlenmiş ve başarmıştı bu işi.

Üç kıtaya düzenlenen hat seferleriyle, gerektiğinde devletin yükünü düşük navluna taşıyan şilepleri ve kosterleriyle, dış politika zorunlu kıldığı zaman tehlikeli Körfez sularına bile giren tankerleriyle, stajyer öğrencilere kucak açan gemileriyle, özel şirketlerin de yararlanabildiği kaptanları, çarkçıları, yöneticileri yetiştiren okul niteliğiyle...

Her şey mükemmel miydi? Hayır, düzeltilmesi gereken, birazcık ilgi ve coşkuyla düzeltilebilecek yönler elbette vardı.

Ama, yine de, bunalımlı birkaç yıl dışında, bilançosunu hep kârla kapatan bir kamu kuruluşu söz konusuydu. Üstelik, böyle bir şirketin varlığı, özel kesimin gelişmesine engel değil, tam tersine o kesimdeki gelişme için dünyaya güven ve içeriye örnek veren bir altyapı oluşturmaktaydı.

Hiç gerek yokken, özelleştirme rüzgârına yelken açtınız.

Önce, ‘‘Küçültelim!’’ diyerek, kosterler, tankerler...

‘‘Satılınca hangimize hangisi düşer?’’ diye alıcılarca peylenen gemiler.

Çalışanlar da heveslenmişti. Kıdem tazminatlarını falan bir araya getirip şirket kurarak talip oldular. Teminat eşiğini yükseltip engellemeye kalktınız. Onlar da, dıştan kredi bulan bir işadamının ortaklığına teslim oldular. ‘‘Bütünlük bozulmasın’’ diyerek buna bile razı olmak üzereydiniz ki, hukuk yakanızı bırakmadı. Geçen gün, Ankara 7. İdare Mahkemesi, Özelleştirme Yüksek Kurulu'nun bu konudaki kararını, Anayasa'ya aykırılığı daha önce saptanmış yasa hükümlerine göre alındığı için, durdurdu.

Beğendiniz mi yaptığınızı? Şimdi, ortada, yaklaşık on yıldır ‘‘Ha satıldı, ha satıldı’’ diye bekletilen, şevki kırık, şaşkın, diz boyu borca batık, personeli dağılmış ve gemileri yenilenmemiş bir şirket var. Yapılmakta olan toplam 186 bin tonluk dört şilep çürümeye terk edilmiş durumda. Bir gemi mühendisi, ‘‘Camialtı'nın kirli sularında ve Pendik rıhtımlarında çekiç sesi duymadan bekleyen o gemileri gördükçe ağlamaklı oluyorum!’’ diye yazıyor.

Çare?

Sizlere göre, çare, yine hukukun kafasını gözünü yara yara, gemileri üçer beşer, ona buna satmak olabilir. Ama, büyük çabalarla oluşturulmuş böyle bir ulusal varlığı bütün Türk denizciliğinin geleceği adına ayakta tutabilmek için düşünülmesi gereken akılcı başka çareler de olmalıdır.

Örneğin, kuruluşu hemen ‘‘kapsam’’ dışına çıkarmak ve çok çabuk hazırlanıp Meclis'ten derhal geçirilecek özel bir yasayla, belki de sürdürülmesi gerekli KİT'lere genel olarak uygulanabilecek yeni bir yönetim modeli denemek.

Sermayenin çoğunluğu kamuda kalmak üzere, hisselerini, personele öncelik tanıyarak, sermaye piyasasında satabilecek gerçek bir anonim şirket.

Şimdiki gibi partizanca kayırmalarla işbaşına getirilmiş değil, gerçekten ehil, dürüst, güvenceli ve özerk bir yönetim kurulu.

Personel politikasında serbest; çalışanlara özel donatanlar kadar yüksek ücret vermeye, hatta borçların tasfiyesi için geçici olarak kendi satışlarını yapmaya yetkili.

Türk denizciliğinin dünyadaki onuru adına denemeye değmez mi?

Yazarın Tüm Yazıları