Kurthan Fişek: Kimin, nerede, ne içtiği kime ne?

Kurthan FİŞEK
Haberin Devamı

Takvim yaprakları 1969'u gösteriyordu. Süleyman Demirel başbakandı galiba... Gidip gelir, hem gidiş-geliş sayısını, hem tarihleri karıştırmış olabilirim, affola!

Necmettin Erbakan TOBB genel sekreteri miydi, neydi.

Dalaştılar.

Müşterek özellikleri vardır.

1963 yılında, Demirel, Ankara Ziya Gökalp caddesindeki Adalet Partisi genel merkezinin arka penceresinden kaçmış, devetüyü paltosunu vestiyerde unutmuştu.

İTÜ'lü dönem arkadaşı Necmettin Erbakan, Ankara Olgunlar'daki binanın arka penceresinden, yangın merdiveninden tüymüştü.

Birbirlerinin dibini oymaya çalışıyorlardı.

Gelen yapıldı, kaçan kurtuldu.

Neyse... ‘‘Nostalji’’, yarım saat önce yediği .oku unutup, elli yıl önce edilen kahvaltının menüsünü ballandıra ballandıra hatırlamaktır.

* * *

Necmettin Erbakan'ın rakı sofrasında resmi çıktı.

Dünyamız değişti, polemik konusu oldu.

Hoca içer miymiş? İçmez miymiş...

Asparagas mıymış? Gerçek miymiş?

Kurallarını pek bilmem, anlamam, ama, bildiğim kadarıyla, İslám'ın esası paylaşmaktır.

Oturduğun, yediğin, içtiğin sofrada ne varsa, ortak olursun, katılırsın, bölüşürsün... Yersen, içersen!

* * *

Türkiye'nin yenileşen, yenilenen gündemine bakın bikere!

TEKEL'in özelleştirilmesi, satışa çıkarılması, resmen ‘‘satılması’’ gündemdeyken, Erbakan'ın rakı sofrası gündeme geliyor.

Kimin nerede, ne içtiği kimin neyine?

* * *

Atatürk'ün aslá tartışılmadığı, tartışırılmadığı bir ortamda doğdum, büyüdüm... Tabii, ‘‘Nasıl biridir?’’ diye merak ettim, hakkında okudum.

İlk sağlam ipucunu Mazhar Leventoğlu'nun ‘‘Atatürk'ün Vasiyeti’’ kitabında buldum.

‘‘Altı doktorluk heyetin raporu geldiğinde, Atatürk'ün elinde bir kadeh konyak vardı. Yudum yudum içiyordu. Ayak bileklerinde hafif ödem vardı, karaciğeri biraz büyümüştü, siroz başlangıcıydı. Raporun okunması bitince, ‘Bu lánet olası içki yasağı ne zamana kadar sürecek?' diye sordu...’’

Kanunu koyan kendisiydi.

Men-i Müskirat Kanunu (İslámi Takvim: 1337)

Yani, bizim láik takvimle 1919...

* * *

Devlet başkanlarımızın ve o makama adayların ne içtiklerini hep merak etmişimdir.

Atatürk sulu rakı içerdi. Fazla değil... Herdáim Çankaya gecelerinde dört tek falan...

Ahmet Kenan Evren içki ayırmaz, ne bulsa götürür, ama, tercihi rakıdır.

Turgut Özal fransız brandy hayranıydı. Elinde zaman-zaman tuttuğu limonlu soda bardağının içine bile onu koydurturdu.

Süleyman Demirel bir parmak viski, üç parça buz, dört parmak suyla sabaha kadar idare eder.

Celal Bayar ve halefi Cemal Gürsel rakıyla idare eder, Moskova’da edindiği kötü alışkanlıkla Fahri Kortutürk'ü iki duble stoliçnaya fena çarpardı.

Erdal bey şarap, Mesut bey rakı, Eco çay, Neco vişne suyu (ve geçmiş zamanlarda bol sulu rakı), Tansus-Özers çifti taze sıkılmış portakal suyuna Booths cini takılır.

Bütün bunlara, şimdiye kadar, kimse aldırmadı, láfını bile etmedi.

Şimdi ‘‘durum vaziyetleri’’ değişti.

Herkes birbirinin tabağına, bardağına, ağzına bakıyor.

Türkiye'nin konjonktüründe normaldir.

Aylak bakkal billûrlarını tartar.

* * *

Bu yazıyı yazmak zorunda kalırken, William James'in láfı geliyor aklıma... ‘‘Büyüklerin zaafları dáima göze batar...’’

Yazarın Tüm Yazıları