Kriz, Avrupa ve öpüşme

Zeynep ATİKKAN
Haberin Devamı

Son günlerde iş dünyasından yükselen sesler dikkat çekici.İstanbullu sanayici, işçi çıkartmanın yollarını arıyor. Bunun zemini oluşturmaya çalışıyor.

Demeçler dikkatli, hesaplı.

Konuşanların önemli bir bölümü, ANAP'lı bir bakan yeniden ekonominin dizginlerini kapar diye sözünü dengeliyor ve ‘Kriz var ama ithal malı, yani Japon işi-Kore işi’ diyor. Kuşkusuz ki kriz Japon işi-Kore işi olunca, dünyaya yönelik hızlandırılmış iktisat kursları veren bizim purolu ekonomi bakanının müthiş icraatı da kendiğiliğinden aklanıyor. Falan, filan...

TÜSİAD diye anılan, hem zengin hem de statü sahibi olmayak isteyenlerin oluşturduğu klubün mensuplarının son çabaları da bu yönde. Onlar ‘Kriz dışardan geldi’nin avukatları kesildiler son günlerde.

Geçtiğimiz hafta Anadolulu sanayiciler de seslerini duyurdular bir ortak toplantıda. Sanayici ve iş adamlarının derneklerine bilindiği gibi ‘SİAD’ deniliyor. Adıyaman'ın SİAD başkanı çıkıp şöyle dedi: ‘Bizim yüzümüz Avrupa’ya çevrilmiş. Avrupa'nın ise bize sırtı dönük. Halbuki yüzünü dönse öpüşeceğiz'...

Adıyaman'dan yükselen bu ses epey ilginç geldi bana. Öpüşme imgesinden hareket edip ne yapılabilir'i düşünmekte sonsuz yarar olduğunu düşünüyürom. Özellikle de ‘Avrupa’dan kopalım' diyenlerle İtalya krizinde AB'ye sonsuz destek veren kesim arasındaki kısır tartışmaların arasına sıkıştığımız şu günlerde.

Anadolu'nun Avrupa'yla öpüşme talebinin penceresinden bakıp geçtiğimiz hafta yapılan Viyana Konferansı'nı değerlendirirsek ortaya çıkan tablo şöyle:

Viyana Zirvesi, Türkiye için ‘üyeliğe hazırlık’ ifadesini kullanarak cılız bir ışık yaktı. Eskiden ‘adaylığa hazırlamaktan’ söz edilirdi. Bunu, Avrupa entegrasyonundan Türkiye'yi ayırma yanlışının anlaşılması diye de yorumlamak mümkün. Ancak bayram ilan edilecek bir gelişme de yok ortada.

Bu arada Zirve, İtalya krizini ve Kıbrıs'ı Türkiye-Avrupa ilişkilerinin bir uyuşmazlık teması haline de getirmedi. Çünkü kendi entegrasyon problemleri başlarından aşmış gibi gözüküyor.

Bugün gelinen noktada ‘adaylığa hazırlamak’ temasının üzerinde durmak gerekiyor.

Türkiye-Avrupa ilişkileri gerçekten adaylık rotasını izleyecek ise karşılıklı iyi niyetin gösterilmesi için bulunmaz bir fırsat doğuyor. Bu fırsat İtalya krizi ile iyice berraklaştı.

Ne demek adaylığa hazırlamak? Bu parayla pulla izah edilebilecek bir mesele değil. Türkiye'nin dişinin kovuğunu doldurmayacak bilmem kaç ECU vererek hazırlama süreci başlamaz. Avrupa, bu noktada samimi ise Türkiye'de ileri normların geliştirilmesine fiili katkıda bulunması gerekir. Bu da çok yönlü bir girişim, bir zihniyet hazırlığı gerektiriyor. (Bunun örnekleri, İspanya, Portekiz ve Yunanistan'ın adaylıkları sırasında görüldü).

Normların geliştirilmesi hukuk, demokrasi, insan hakları alanında adımlar ve mafya, çete ile mücadele, demek.

Adaylığa hazırlanmak ne anlama geliyor? ‘Adaylığa hazırlanmak’ isteyenler, ‘adaylığa hazırlanır’. Adıyamanlı iş adamı, Avrupa'ya yüzümüzü döndüğümüze göre ‘öpüşelim’ diyor. Toplumda bu yakınlaşmayı isteyenlerin sayısı iyice kabarık.

Bu yakınlaşma talebinin ciddiye alınabilmesi için reform talepleriyle birlikte telaffuz edilmesi gerekiyor. Bugün Türkiye'nin elinde bulunmaz bir fırsat var. Bütün problemleri masaya yatırmak, yeni fikirleri tartışmak, toplumun yeni duyarlılıklarına kulak vermek ve de çözüm önerilerine yeni görüşleri katmak için.

Türkiye, Avrupa entegrasyonunun önemli ölçüde bir parçası. Dünya'da, ortak çıkarları bu denli temsil eden çok az bütünleşme örneği vardır.

O zaman yapılacak iş, ortak irade sergilemek...

Türkiye reformları geciktiremez.

Avrupa da Türkiye'de normaların geliştirilmesine katkıda bulunmak noktasında kayıtsız kalamaz.

Tabii, Türkiye'nin iki de bir tekrarladığı ‘Hedefimiz AB’ye üyelik' ve Avrupa'nın da nakaratlaştırdığı ‘Türkiye Avrupa’nın bir parçasıdır' sözleri birer yutturmaca değilse!



Yazarın Tüm Yazıları