Kötü, deli ve tehlikeli Lord Byron

National Portrait Gallery'deki Byron sergisinde Arnavut kıyafetleri içindeki portresi de yer alıyor. Şair, 1809'da aldığı bu kıyafeti bir mektupta şöyle anlatıyor: ‘‘Birkaç tane harika Arnavut kıyafeti aldım. Her birine 50 gine verdik. Üzerlerinde o kadar çok altın var ki, İngiltere'de herhalde her biri 200 gine ederdi.’’

Bu başlığı, Londra'daki National Portrait Gallery'deki Lord Byron sergisinden aldım, bana ait değil. Ama bu üç kelime, bu şairi hakikaten tam anlamıyla ifade etmiyor.

Günün birinde Avrupa Topluluğu'na girmek için tarih alacağız ve yanıbaşımızdaki Yunanistan ile de dost olacağız. Byron bu dostumuzun dostu ama bize karşı komşumuz Yunanistan'ı kışkırtıp Yunan İstiklal Savaşı’nın başlamasına öncülük etmiş bir İngiliz yazar. Zaten her türlü karışıklıkların altında muhakkak bir İngiliz parmağı aramanız gerekiyor.

Bu şair Yunan taraftarı ama tam benim hayalimin entelektüeli.

Asıl adıyla George Gordon, yani 'Altıncı Lord Byron', herhalde ariktokratlar arasından çıkan en meşhur yazar. 'Childe Harold'un Kutsal Yolculuğu', 'Cantos I ve II' en önemli eserleri. Mart 1812 de 'Bir sabah uyandığımda, çok meşhur olduğumu anladım' dedi. İki sene sonra, 'Korsan' isimli eseri ise 10 bin adet sattı.

Byron'un karizmatik şahsiyeti, edebi ününü daha da arttırmıştı. Zekası, sevimliliği ve asaletinin verdiği güven, entelektüel ve seksüel pervasızlığı ona daha da cazip bir hava vermekteydi. Olağanüstü yakışıklılığı doğuştan hafif aksak olan sağ ayağıyla hoş bir kontrast temin etmekteydi. Şairlikle, olayların içinde yer almakla, aristokratlıkla ve devrimcilikle karışık nadir bir şahsiyetti.

1788'de Londra'da doğmuş, kaptan babasının yokluğunda annesi tarafından yetiştirilmişti. Büyük amcasının ölümüyle '6. Lord Byron' ünvanını elde etti. Harrow'da ve Cambrigde'deki Trinity College'de eğitimini tamamladı. 1812-1815 arası, yazarlığının en verimli çağıydı. 'Türk Hikayeleri' adında bir eseri daha vardı. Ama ben okumadım nasıl bakış açışı sergiliyor, bilmiyorum.

Çapkındı. Lady Caroline Lamb ve Lady Oxford'la aşk maceraları olmuştu ve üvey kız kardeşi ile ilişkisi skandal yaratmıştı.

1809'da iki senelik bir yolculuğa çıkarak Akdeniz sahillerinde Arnavutluk, Türkiye ve Yunanistan'ı ilk defa ziyaret etti.

1815'te Annabella Milbanke ile evliliği bir sene sonra kızları Ada'nın doğumuna rağmen kötü bir şekilde sona ermişti. Gayri ahlaki ve kötü cinsel ilişkileri hakkında çıkan dedikodulara dayanamayıp İngiltere'yi terk etti.

1816'da İsviçre'nin Cenevre kentindeydi ve ilişki kurduğu Clare Clairemont'tan Allegra adında bir kızı daha doğdu.

1817 - 1821 yılları arasında Venedik, Ravenna, Pisa ve Genova kentlerinde yaşayarak Malta, Arnavutluk, Yunanistan ve Türkiye gibi ülkeleri yeniden ziyaret etti.

Yunanlı devrimcilere katılarak evvela Almanlar'a ve daha sonra 1923'te Türkler'e karşı savaştı. Yunanlıların bağımsızlıklarını elde etmelerinde onun da katkısı vardı.

19 Nisan 1824'te ateşi yükselerek ölen Lord Byron'un naaşı İngitere'ye gönderildi. Cenaze merasiminin Westminster Abbey'de yapılması engellendi ve Nottinghamshire'daki aile kabristanına gömüldü.

Bu sayfada, Byron'un bir portresini görüyorsunuz. Yazar bir Arnavut kıyafeti içinde ve Londra'daki National Portrait Gallery'deki Lord Byron sergisinde bu kıyafet de sergileniyordu.

Kıyafet hakikaten hoş ve orijinaldi. 1809 da satın aldığı elbiseleri annesine gönderdiği bir mektupta şöyle anlatıyordu: 'Bir kaç tane harika Arnavut kıyafeti aldım. Bu ülkedeki en pahalı ve satın alınabilir eşyalar... Her birini 50 gineye aldım. Üzerlerinde o kadar çok altın var ki, İngiltere'de satın alsaydık, herhalde her biri 200 gine ederdi.'

Yakında dost olacağımız komşumuzun dostunu tanıyalım dedim...
Yazarın Tüm Yazıları