Koruyucu tıp neden önemli

Gazete, dergi ve televizyon haberleri, sağlığı bozabilen tehlikelere işaret eden uyarılarla dolu. Bu durumun canınızı fena halde sıktığının (azıcık da endişelendirdiğinin) farkındayım. Haklısınız!

Daha kuş gribinin korkusunu atlatmadan domuz gribi telaşına kapıldık. Bundan 3-5 yıl önce ciddiye bile almadığımız kene sorunu (ve bununla ilişkili “Kırım Kongo Kanamalı Ateşi” gibi sağlık sorunları) yeniden önem kazandı. Yiyip içtiklerimizdeki kimyasalların kanserojen etkileri, soluduğumuz havanın kirliliği, gündemimizin en ön sıralarına yerleşti.
Sonuç olarak sağlığımızı korumak tam bir marifet, bir beceri oyunu haline geldi.
Sağlığımızı bozup hastalıklara davetiye çıkaran sorunlar çoğaldıkça, “koruyucu tıp” daha çok önem kazanıyor. Son yıllarda sağlığı korumanın daha kolay ve koruyucu tıp için yapılan masrafların hastalıkları tedavi etmekten daha ucuz olduğu da yeniden keşfettik.

HASTALANMAMAK EN BÜYÜK HEDEF OLDU

Koruyucu tıp, birçok yönden önemli. Hastalıklardan korunmayı, bağışıklığımızı güçlendirmeyi, beden ve ruh sağlığımızı sağlamlaştırmayı onunla öğreniyoruz. Beslenmenin, aktivitenin, stresimizi yönetmenin, güzel bir uyku çekip her güne huzur ve coşkuyla başlamanın önemini onunla keşfediyoruz.
Kendimize iyi bakmanın bilgi, birikim, deneyim ve uzmanlık gerektirdiğini de onun sayesinde kavrıyoruz. Besin desteklerinden, vitamin, mineral ürünlerinden, doğal antioksidanlardan zengin yiyeceklerden daha çok faydalanmaya çalışıyoruz. Kısacası hastalanmamak en büyük hedefimiz oldu. Bunda koruyucu tıbbın çok önemli katkıları var.

ERKEN TEŞHİS KOLAYLAŞIYOR

Koruyucu tıp bizi yalnız hastalıklardan korumuyor, hastalıkların erken teşhisinde de bize en çok o yardımcı oluyor. Düzenli sağlık taramalarından geçmek, bu sağlık taramalarını göstermelik check-up’ların ötesine taşıyıp, kişiye özel sağlık riski analizlerine dönüştürmek de koruyucu tıbbın bize sağladığı avantajlar arasında.
Her yıl en az bir kez genel bir sağlık taramasından geçmek, diş, göz, kulak ve diğer organları komple bir değerlendirmeden geçirmek, bunu yaparken genetik risklerimizi, işimizi, cinsiyetimizi, yaşam seçimlerimizi göz önünde bulundurmak gerektiğini de koruyucu tıp sayesinde öğrendik. “Made to mesure” yani “kişiye özel sağlık taramaları”nın nasıl yapılacağını da bize koruyucu tıp gösterdi.
Bıkmadan, usanmadan tekrarlıyoruz ama bir kez daha söyleyelim: Sağlığımız en değerli hazinemiz ve en önemli emanetimizdir. Huzur ve refah içinde yaşamak, hayatımızdan keyif, coşku ve tat almak için ilk önce sağlığımıza ihtiyacımız var. Sağlıklı hali sürdürmenin yolu da koruyucu tıbba önem vermekten geçiyor.

Soya erkeği bozar mı

Geçen hafta yayınlanan bir haber önce Amerikalı, sonra da diğer ülkelerdeki erkeklerin kafasını fena halde karıştırdı. Haberin hikâyesi özetle şu:
Soya sütü içmeyi alışkanlık haline getiren orta yaşlı bir Amerikalı erkek, ‘tüylerinin döküldüğünü, göğüslerinin büyümeye başladığını ve cinsel gücünün bitme noktasına vardığını’ görünce doktoruna müracaat ediyor. Yapılan analizlerinde normalden sekiz kat fazla östrojen hormonu taşıdığı anlaşılıyor. Araştırmalarda bu kişinin çok fazla soya ve soya fasulyesi ürünü, özellikle de soya sütü tükettiği, ortaya çıkan işaretlerin sorumlusu olarak soya, daha doğrusu soyanın içindeki “genistein ve daidzein” maddeleri olduğu saptanıyor.
Soya ürünlerinin içinde bulunan bu iki madde, moleküler yapıları bakımından östrojenin neredeyse “tıpkısı”dırlar ve östrojenle aynı işlevleri yerine getirirler. Soyanın, özellikle soya sütü vb. ürünlerin aşırı miktarda tüketiminin erkeklerde böyle bir soruna yol açabileceği uzun süredir biliniyor. Ama burada önemli olan birkaç nokta var: Her besin gibi soyayı da dozunda tüketmek lazım. Yani eğer ara sıra soya yiyorsanız veya zaman zaman soya kıyması tüketiyorsanız, endişelenmenize gerek yok.
Soya sütüne gelince... Biz bu konudaki görüşümüzü çok önceden belirtmiştik: Soyanın sütü filan olmaz. “Soya sütü” diye satılan şey olsa olsa “soya suyu” olmalıdır. Doğal sütün yerini hiçbir şey tutamaz. Aşırısı da “erkeği bozar”!
Dyt. Seren AKSÜS

Gebelikte güneşlenme yararlı mıdır

Kadınların gebeliklerinin son üç ayında güneş ışınlarına daha fazla maruz kalması durumunda çocuklarının daha kuvvetli kemiklere sahip olduğu bulunmuştur.
10 yaşını bulan 7 bin çocukta yapılan bir İngiliz araştırmasında, son gebelik ayları yaza rastlayan annelerin çocuklarının daha sağlam kemikli olduğu görülmüştür. Bu etkinin annenin gebelik sırasında kanında D vitamini seviyelerinin artması ile bağlantılı olduğu sanılmaktadır.
Bugün için gebelikte günlük 200 IU D vitamini önerilmektedir. Ayrıca besinlerden alınan D vitamini de faydalı bulunmuştur. Bunlarla birlikte aşırı D vitamini alımı veya çok uzun süreler güneşte kalmanın da faydadan çok zararı olabileceği bilinmektedir.
Erken yaşlarda edinilen sağlam bir kemik yapısının ileriki kemik kırıklarını önlemede etkili olduğu bilinerek anne adaylarının ve yeni annelerin bebeklerinin beslenmesi konusunda bilinçlenmeleri çok önemlidir.
Dr. Erhan CANKAT

Kıymalı yumurta mı menemen mi

Bazı yiyecekleri birlikte tüketmek sağlık yararlarını artırırken, görebileceğiniz muhtemel zararları en aza indiriyor. Bildiğiniz gibi yumurta içindeki lesitin nedeniyle kan kolesterol seviyelerini ciddi düzeylerde artırmıyor.
Eğer yumurtayı domates, biber, mantar vb. sebzelerle menemen hazırlayarak tüketirseniz, kazanacağınız kolesterol miktarı daha da düşüyor. Üstelik protein ağırlıklı ama sebze muhtevası zengin, güçlü bir öğün oluşturuyorsunuz. Kıymalı yumurta yerine menemeni tavsiye ederim.
Dyt. Güneş AKSÜS

Mamografi mi meme MR’ı mı

Rutin meme taramalarında ultrasonografi ve/veya mamografi kullanılmalıdır. Eğer bu yöntemlerle şüpheli bazı bulgular varsa, yani eldeki veriler akıldaki bütün soruları yanıtlamak için yetersiz kalıyorsa meme MR’ından yararlanmakta fayda vardır. Bilhassa önceden meme dokusuna ameliyatla müdahale edilmiş, cerrahi radyoterapi uygulamalarıyla meme yapısı bozulmuş olanlarda mamografi yeteri kadar aydınlatıcı olmayabilir.
Bazı genç kadınlarda meme dokusu çok yoğundur ve bu nedenle kanserli dokuyu gizleyebilir. Böyle bir durumda özellikle hastanın genetik olarak riskli olması söz konusuysa meme MR’ından faydalanmak gerekebilir. Aksi takdirde meme MR’ını rutin meme taramalarında kullanmak pek gerekli değildir.
Bununla birlikte BRCA genleri açısından pozitif olan ya da birinci dereceden akrabalarında BRCA geni taşıyıcılığı bulunanlarda meme MR’ından faydalanmak doğru bir seçim olabilir.
Dr. Evren ALTINEL
Yazarın Tüm Yazıları