Kazınarak değil kazılarak olur

Dün dilbilimci Ömer Asım Aksoy’un İnkılâp Kitabevi’nden yayınlanan “Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü”ne yönelik tepkileri eleştirmiştim.

Haberin Devamı

Tepkiler özetle, “sözlük”te bazı cinsiyetçi-ırkçı deyim ve atasözlerinin de yer almasıydı.
Çözüm ise basitti her zaman; geçmişte örneği-önerisi sık görülen bir yaklaşımla, “Kaldırın, atın”...

* * *

Oysa, “tarih” kazınarak değil, gerçeklerin rehberliğinde kazılarak temize çekilir.
Ayrımcı, ırkçı, cinsiyetçi deyimleri/deyişleri sözlükten sözlükten kaldırmak, bellekten silmeyi sağlamaz.
Dil de küfür de var, argo da...
Külliyen Argo Sözlüğü’nü kaldırsak, millet küfürsüz mü kalacak?
Yok... Eğer mesele kırılan kolun yen içinde kalmasıysa, Madımak Oteli’ni de kebapçı yapalım o zaman.
Çocuklarımız gidip güzel güzel “Ali Nazik” yesin...
Toplumsal travmaları üzerine yapıştırılan yara bandıyla -bir süre- kapatmayı çok denedik. Olmadı, olamaz da...
Niyetliysen; kalıcı çözüm “yara” ile yüzleşmektir.

* * *

Haberin Devamı

Yaşadığı ülkenin toplumsal dağarcığındaki böyle atasözlerini bilmek, onun bilgisine/algısına sahip olmak ayrı şey, o atasözünü hala geh geh gerinerek kullanmak ayrı...
Bilmenin yolu da, yazılı kaynaklardan geçer.
O atasözlerinin sözlükten değil, tedavülden kalkması önemlidir.
Ki bu da zihniyet değişikliğini gerektirir.
Zihniyet değiştiğinde, dil kelimelerini zaten özenle seçecektir.

* * *

İster dildeki “ayıp-kötü-ayrımcı” sözlerin, isterse dile yerleşmiş Arapça, Farsça, yabancı kökenli sözcüklerin ayıklanması olsun, her türden tasfiye dilin doğasına aykırıdır.
Böyle bir “arınma”, dili zenginleştirmez fakirleştirir. Dili ameliyatla düzeltmeye kalkarsanız, kısalır, küçülür.

* * *

Günümüz teknolojisi her gün yeni sözcükleri “dil”e taşıyor.
Sadece kendi hayat tarzımıza/biçimimize, kendi kültürümüze uygun sözcüklerle yaşayamayız, “konuşamayız” hayatı...
AVM’lerde güvenliğin kullandığı iki tekerli “ginger”ları mı istersiniz, ipod, ipad, iphoneları, Led TV’leri, stüdyo daireleri, modüler mobilyaları mı...
Hızlı teknolojik gelişmelerle yaşama yeni giren her “şey”e mutlaka Türkçe isim bulma gayreti, dilin zenginleşmesine değil, belki yalnız kalmasına neden olacaktır.
Ötesi kendi “doğası”, gelişimi içinde o “şey”in hayattaki karşılığı olarak ortaya çıkan bir sözcüğe, tepeden inme, yapay bir kelime üretmek de her zaman kullanışlı ve anlamlı olmaz.
Hele söz bilimsel kavramlara geldiğinde. Diyalektik materyalizme eytişimsel özdekçilik dedik de ne oldu?
Böyle türetilen bazı kelimeler, dil dağarcığı değil dil mezarlığı yaratacaktır.

Yazarın Tüm Yazıları