Kaya Bey ve Reina’daki ’dresscode’ vakaları

Çarşamba günkü Kelebek’in manşetinde görmüşsünüzdür.

Kaya Çilingiroğlu hayli kötü bir kıyafetle Reina’ya girerken çekilmiş. Hemen tasvir edelim: Üstünde upuzun bir mavi ceket, altında kısa pantolon. Hani bermuda tarzı dediklerinden...

Kaya Bey tabii, Kaya Çilingiroğlu olduğu için girebilmiş bu kıyafetle.

Çünkü malum, Reina diğer kulüplerden daha takıntılı "dresscode" işinde. Baştan aşağı süzüyorlar kapıda kıyafetinizi.

Ve çoğu zaman da anlamıyor kapıdakiler kıyafetten, orası belli.

Mesela takım elbisenin altına spor ayakkabı mı giydiniz, ki bir ara bu kombinasyon çok modaydı, hayatta alınmıyorsunuz içeri.

Ya da kıyafetinizi tamamlayan bir şapka mı taktınız gayet şık, hemen geri çevriliyorsunuz, "Beyefendi içerde bankacıların yemeği var" diye bir red cümlesi söylenerek üstelik...

Kısacası Reina’ya gitmek için düğüne gider gibi giyinmek gerekebiliyor.

Nitekim böyle bir "dresscode" zulmü dünyanın hiçbir kulübünde yok.

Hele hele spor ayakkabı giydiniz, şapka taktınız diye alınmamak, dünyanın en saçma şeyi.

Kapıdakilerin de zaten "dresscode"a filan bakmadığı, tamamen "tanıdık sima"ya göre hareket ettikleri Kaya Bey’in bermudasıyla kanıtlanmış oldu. Reina kendi kendisiyle çelişmiş oldu.

Yoksa Kaya Bey kısa pantolon giydiği için değil, kötü giyindiği, stili berbat olduğu için alınmamalıydı kulübe.

En azından bir dünya kulübünde böyle olur(du).

Dereden tepeden...

Sanki 1950’ler Amerika’sı. MacCarthy’ciliğin dorukta olduğu "komünist avı" dönemi...

Kısaca: Kimseden "Yahudiyim, müslümanım, budistim, ateistim, yetmedi kadınla ya da erkekle, olmadı bunun her ikisiyle veyahut hiçbirisiz, sadece oyuncak tavşanımla yatıyorum" demesi istenemez, istenmemeli. Hele bu devirde, bu harala gürelede, bu her şeyin birbirine geçtiği dünyada. Manasız yani...

* Babylon İstanbul’dan sonra Alaçatı’da yazlık bir şube açıyor. Bu gece yapılacak açılış partisi konsepti (evet bildiniz) Oldies But Goldies. Yani 70’ler, 80’ler... Partide ayrıca Boney M de sahne alacak, bonus olarak...

* Kanyon’un Japon kopyalarının ardından her yerde ilanlarını boy boy gördüğümüz, ağustosta kapılarını açacak olan Belek’teki Adam&Eve Oteli hakkında da bir kopya iddiası var. Arka sokak kulislerinde konuşulan.... Hillside Su’ya çok benzediği konuşuluyor Adam&Eve’in.

Aslında şaşırtıcı değil bu söylenti. Çünkü her iki otelin mimarı da Eren Talu.

Hillside Su sonrası Bodrum’daki Evotel’i de aynı tarz yapmıştı Talu. Şimdi Adam&Eve’le bu bembeyaz çizgiyi pekiştirmiş olabilir. Sonuçta otel açılınca ne olduğu ortaya çıkacak, bekleyelim görelim. Derim.

* Emre Ergani’yle aşk yaşadığı söylenen Şebnem Işık Malta’yı yoga hocalığı yaptığı Nişantaşı’ndaki Yogaşala’dan tanırım. Kendisi, iddia edildiği üzere Ergani’yle ilişkisi sonrası yogaya merak salmadı. Yaklaşık beş-altı yıldır bu işle meşgul. Birine aşık olduktan sonra yogi olmuş değil yani.

Yurdun dört bir yanı spa

Spa çılgınlığı son birkaç yıldır küçüklü büyüklü her otele sirayet etti.

Her yerde Balili kızlar, her yerde aynı tip, sadece ismi değişen yüzlerce masaj çeşidi var.

Balili kızların, bir zamanların Moldovyalı hizmetçileri gibi bu kadar çok olmasının nedeni de malum: Maliyetlerinin ucuz oluşu.

Oteller aylık 300-400 dolara filan çalıştırıyor bu kızları.

Bir de onları Türkiye’ye getirirken uçak parası veriyorlar, o kadar.

Masajları çok mu iyi?

Hepsinin değil tabii. Bu kızların yaptıkları tek şey aslında, otellere egzotik birer sos olmaları.

Balili trendinin artık bittiğine dair ilk işaret de, Antalya’daki otellerin Kazak masözlere yönelmesi.

Kazakların seçilmesi de, Rus müşteriyle Rusça konuşabilmeleri yüzünden (gerçi masaj sırasında kim, niye konuşur, o da manasız ya).

Uzun masajın kısası, oteller artık spa’larını "Bizde Balili kızlar var" klişesiyle pazarlamaktan vazgeçmeli. Kimsenin umrunda değil bu Balililer artık.
Yazarın Tüm Yazıları