İtalya’ya mutlaka döneceğim

Fatih Terim’i kimi antipatik bulur, kimi sevecen. Kimi "Helal Adanalı" der, kimi "Kendini beğenmiş", kimi de "kabadayı". Kimi yürüyüşüne hayrandır, kimi kaşmir paltosuna, kimi de ipek gömleğine. Kimi "Piontek’in mirasını yiyor" der, kimi "İkinci gelişinde Galatasaray’ı batırdı.

" Ne dersek diyelim, Fatih Terim’in Türk futbolunun zirvesindeki portre olduğu gerçeğini değiştiremeyiz. Adana Demirspor’un "Ringo Fatih"i, Galatasaray’ın "Büyük Kaptan"ı ve "İmparator"u, milli takımın "Avrupa Fatihi", artık İtalya’nın da "Grande İmparator"u... Terimler’in Maslak’ta ünlü bir sitedeki evinin büyük salonundayız. Fatih hoca, kokulu purosunu tüttürüyor. Eşi Fulya ile kızları Merve ve Buse karşımızda, çıt çıkarmadan bizi dinliyor. Fatih hoca, her zamanki gibi son derece fit ve şık. Çörek, kurabiye, pasta, çay, kahve derken akşamın bir vaktini bulduk. Sevgili Terim dörtlüsüne teşekkür ederim. Evlerini ilk defa bir gazeteciye açtıkları için. Türkiye’nin yoksul çocukları, asla ümitsiz olmayın. İşte size ibret almanız gereken bir başarı öyküsü daha. Adanalı seyyar satıcı Topal Talat’ın Motor Sanat 2’den terk oğlu Fatih. Çocukken simit alacak parası yoktu, şimdi ise hem zengin, hem çok ünlü. Floransa’da onun adını taşıyan yol bile var. Sizler de yarının Fatih Terimlerisiniz. Yeter ki onun gibi ter dökün, yılmayın, /images/100/0x0/55ea46cdf018fbb8f87582dckaybetmekten korkmayın. Gücünüzü sabır ve çalışma hırsından alın.

"Ulusal ve uluslararası kim bu iki hakemi savunuyorsa, futbolla ilgisinden şüphe ederim. Hakemleri savunanlara sesleniyorum, bu ikisi de Türkiye’ye kıymıştır. Yazık etmiştir. Hırsızdır bunlar, emek çalıyorlar." (Fatih Terim-17 Kasım 2005)

- İtiraf edeyim ki, yüzde bin haklı olmama rağmen, İsviçre maçından sonra hakemler hakkında verdiğim bu beyanat bana hiç yakışmadı. Çok üzüldüm, ne kadar haklı olursam olayım onları söylememeliydim. Sanki böyle bir bahanenin arkasına sığınmış gibi oldum. Ben normal hayatımda böyle fevri, asabi bir adam değilim. İşimi çok konsantre olduğum için öyle görünüyorum herhalde. Ciddi bir adamım, beni öyle ha ha, hi hi göremezsiniz. Ama, makaranın de en kralını yaparım. İçime girmeyen, benim ne olduğumu bilemez. Durup dururken gülemem; ne suratım, ne karakterim buna müsait. Bazılarına bakıyorum, bütün fotoğraflarında ağzı kulaklarında. Bu, taammüden gülmek bana göre. Adanalı espri yapmak için kendini zorlamaz, zaten konuşmaları esprilidir. Dost canlısıyım, dostluğum ve dostlarım ölünceye kadardır. Sevgisini çok fazla belli etmeyen bir adam olabilirim; ama yaptıklarımla, duruşumla, hareketlerimle bunu dile getirebilirim. Sevginin halledemeyeceği hiçbir şey yok, ondan hiç vazgeçmedim, vazgeçmem de.

Terim ile Fiorentina Başkanı Gori’nin yıldızları bir türlü barışmadı.

- Gori’yle anlaşamayacağımız baştan belliydi zaten. Ben o kadar çok sevildim, o kadar çok istendim ki. Belki de, beni istememesinin nedeni, ondan biraz daha fazla sevilmemdi. Düşünün; bir Türk antrenörü İtalya’ya gelip Fiorentina gibi bir takımı İtalya Kupası finaline getiriyor. O an şöyle bir planlı düşünce içinde olabilirdim; "Ne olursa olsun burada kalayım. Şu kupayı alıp CV’me yazdırayım." Bunu asla düşünmedim, o an bırakma anıydı. Bıraktığım zamanki cümlem şuydu, hatırlamayanlara hatırlatayım: "Tünelin ucunda ışık göremiyorum." Bu kararımdan da hiç pişman olmadım. Biliyordum ama, eylem yaparken insanın aklına gelmiyor. Orada kulüp başkanları bizdeki gibi seçimle gelmiyor. Dikildiğim adam kulübün sahibi. Benden sonra futbolcular dağıldı, kulüp iflas etti, Gori de gitti, güzelim Mor Menekşeler soldu. Bir gün mutlaka İtalya’ya döneceğim, Yener Ağabey. Önce buradaki görevimizi bitirelim, şu Avrupa Şampiyonası’na gidelim hayırlısıyla. Firenze, benim için çok başka anlamı olan bir yer. Hırsım, bazı hayallerim içimde yarım kaldı, onun için mutlaka döneceğim.

Milan’da maaşım 2.5 milyon dolardı

17 Haziran 2001 günü Milan Teknik Direktörü olan Terim, İtalyan medyasının yürüttüğü yıpratma kampanyasına 9 hafta dayanabildi. Bunda Ancelotti’nin parmağı yok mu dersiniz?

- Bilemem, anlamam o işlerden, ilgilenmem de. Bir insanın beğenilip istenmesi ne kadar doğalsa, beğenilmeyip istenmemesi de o kadar doğal. Ben tam profesyonelliği İtalya’da öğrendim. Haklı da olsa feveran etmemeyi, centilmence ayrılmayı, birtakım şeyleri kendine saklamanın faydalarını öğretti bana İtalya. Şampiyonlar liginin galasında Milan, Fulya ile bana kendi masasında yer ayırmıştı. Galliani, o gece eşime bir gümüş hediye de verdi. UEFA şampiyonluğu dahil her şey unutulabilir ama, Milan antrenörlüğünüz unutulmuyor. Ben Milan’dan senede 2,5 milyon dolar alıyordum. Çalışmasaydım da, bu parayı almaya devam ederdim. Çalışırken ayın 1’inde alıyordum maaşımı. Ayrıldıktan sonra ise, önceki ayın 28’inde ödemeye başladılar. Bir sene istirahat edeceğim dediğimde dünyanın her yerinden teklifler aldım, hiçbirini kabul etmedim. Özhan Canaydın, "Sana ihtiyacımız var" dedi, kıramadım.

Çalışmaktan güzel ’uğur’ olur mu

Sahaya çıkarken öyle uğurum filan yoktur. Çalışmışım aslan gibi, kendime güveniyorum, yüreğim var. Bir de inancım var. "Bismillah, Ya Allah" der çıkarım. Bundan güzel uğur olur mu?

Seyirci çok lüzumsuz yere, tempo halinde birinin ismini bağırlarsa, o oyuncuyu hemen değiştirmem. Herkes 11 kurar dışarıda ama, onların takımı hiç sahaya çıkmamıştır. Bir şeyde bilgi sahibi değilsek, nasıl fikir sahibi olabiliriz? Maşallah, bilgimiz yok ama, fikrimiz müthiş. Bunları davula benzetiyorum; ikisi de çok ses çıkarıyor ama, ikisinin de içi/images/100/0x0/55ea46cdf018fbb8f87582de boş.

Fulya gibi, kızlarım da bugüne kadar bir defa bile bana "Şunu niye oynatmadın, bunu niye oynattın" dememiştir. Fulya, birçok gizli toplantımda bulunmuştur, harika bir seyahat arkadaşıdır. Birlikte herhangi bir maçı seyretmeye gittiğimizde, konsantrasyonumu bozmamak için 90 dakika hiç ağzını açmaz.

Fulya’ya hálá ilk günkü gibi aşığım

- Evet, 4 Eylül’de 53 yaşıma bastım. Şöyle geriye doğru baktığım zaman çok şeyler olmuş, 53 yıl içinde. Çok hareketli, dolu dolu bir hayat yaşamışım. 6 yaşında hayat mücadelesine girmişim, 17 yaşında hayatımı kazanmaya başlamışım. 21 yaşında İstanbul’a gelmişim, 32 yaşında 1. lig takımına teknik direktör, 35 yaşında milli takım hocası olmuşum. Çok kritik bir dönemde Fulya’yla tanışıp evlenmişim. Fulya, benim en büyük şansım. Ona hálá ilk günkü gibi aşığım. Evliliğimizin huzurlu geçmesi, çocuklarımızın mutlu olarak yaşaması onun eseri. Aile kurmak, onu bir arada tutmak, aile kavramının önemini devam ettirmek için önemli mesai harcadım.

YARIN: Fiorentina’yı yarı yolda bırakmadım
Yazarın Tüm Yazıları