İstanbul'da ses kirliliği

Doğan HIZLAN
Haberin Devamı

Başkent'te bir gün kaldım. Kulaklarımdaki ses kirlenmesini temizledim.

Panayıra dönen İstanbul'un artık uzak taşra şehirlerine taş çıkartan bağırganlığından bir gün de olsa uzak kalmak ne güzelmiş.

Ankara'ya gidince müziğin ve kitabın bulunduğu Karanfil Sokağı'nı mutlaka ziyaret ederim.

Sessiz, her türlü müziğin çalınıp dışarı taşmadığı bir mekan. Müziğin içerde dinlenmesi gerektiğini bilenlerin bulunduğu uygar bir sokakta gezinmenin hazzını yaşadım.

İstiklâl Caddesi'ni, Bakırköy Çarşısı'nı hatırlayınca, Ankara'da yaşayanların, insana ve benim için önemli organlardan biri olan kulağa duydukları saygıyı farkettim. Ben de o şehrin sakinlerine aynı saygıyla yaklaşıyorum.

Nurullah Ataç'ın Günce'sinde yüksek sesle müzik dinleyenleri, çevreyi sesle kirletenleri ne kadar aşağıladığını zevkle okurdum. Istırabın derecesini şimdi algılayabildim.

Başkent'teki müzik mağazalarını dolaştım. Birinde caz müziği, diğerinde klasik müzik, bir diğerinde Barış Manço'nun CD'leri çalıyordu.

İnsanın insana saygısı, ses şiddetiyle doğru orantılıdır.

Hava kirliliğini ölçen belediyelerin aklına ses şiddetini ölçmek gibi gelmiyor mu?

Türkiye'ye radyonun yeni geldiği günlerde, radyosu olanlar sesini açar, ajansın çok kişi tarafından dinlenmesini sağlardı. Sevgili komşuya bir lutuftu.

* * *

GELELİM Beyoğlu Mitosu'nun göz bebeği gibi gösterilen İstiklal Caddesi'ne.

Tünel'den Taksim Meydanı'na doğru yaptığınız tehlikeli yolculukta iki organınız mahvolmuş vaziyette eve kendinizi dar atarsınız.

Kulaklarınız ve burnunuzdan bir süre hayır gelmez.

Caddenin üstündeki derme çatma dükkânlardan yükselen her tür müziğin feryadı andıran sesleri işkencenin en vahşisidir. Üstelik işin garibi, dükkânların içinde ses yoktur. Caddenin kaldırımlarına konmuş hoparlörlerden hem sahibinin müzik anlayışını, hem siyasal eğilimini, hem de müzik zevkini çıkarabilirsiniz.

Şimdi bir de, seçim propagandaları sırasında partililerin şarkıları bangır bangır, kafamızın içinde çınlayacak. Ses eziyetini günlerce çekeceğiz. Oy vereceğim parti, şarkısıyla beni en az rahatsız eden parti olacak.

Ses kirliliği öylesine rahatsız edici bir boyuta vardı ki, mecbur kalmadıkça, zorunlu olmadıkça Cadde-i Kebir'den geçmiyorum.

Bir yandan da gözlemeden lahmacuna, kokoreçe, midye tavaya kadar değişik kokular burnumu mahvettiğinden, en az 24 saat koku alma hissimi kaybediyorum.

* * *

BEYOĞLU Mitosu'nu hangi hayallerle yarattık. Hangi gerçeklerle yüzyüze kaldık.

Mozaik dedik, sentez dedik, çeşitlilik dedik, renklilik dedik ama artık ben kendimi aldatmak istemiyorum.

Beyoğlu düşlerim artık karabasana dönüştü.



Yazarın Tüm Yazıları