İskelenin ucundaki mabet

HAFIZAMI yokluyorum.Son defa bir bayram namazını ne zaman kılmıştım?

Belki de şöyle sormak daha doğru olur.

Cenaze namazları dışında son defa ne zaman namaz kılmıştım?

Şimdi tam hatırlayamıyorum.

Ya orta iki, ya da orta son sınıfta olmalı.

Demek ki 40 yıldan fazla olmuş.

* * *

Geçen yaz, güzel bir akşam Rodos’ta dolaşırken, İbrahim Paşa Camii’nin önünden geçiyorduk.

Yanımızda o günlerdeki Rodos Konsolosumuz vardı.

"Cami ibadete açık mı?" diye sordum.

Açıkmış.

Aydın Bey
’in aklına geldi.

İmkánı olan Türkler, Osmanlı’nın geride bıraktığı topraklar üzerindeki camilerde neden bayram namazlarını kılmaz?

Ben Fener Patrikhanesi’ne, Türkiye’nin orasında burasında ayakta kalmış kiliselere ibadete gelen yabancılara hep gıptayla bakarım.

Bunun, eski topraklara özlem falan gibi, gizli kalmış bir "imparatorluk nostaljisi" ile ilgisi yoktur.

"Hatırlama", evet sadece "hatırlama" ile ilgili güzel bir duygu bana bunları söyletir.

İşte tamamen bu duyguyla bugün Rodos’ta bayram namazını kılacağız.

Nereden çıktı bu namaz diye merak edeniniz varsa, tek nedeni budur.

Bundan istifade, inançla ilgili bir iki kelime etmek de isterim.

* * *

Ben, dindar bir insan değilim.

Ama "inanç" derseniz, şunu rahatlıkla söyleyebilirim.

Evet, çok inançlı bir insanım.

İçimde çok güçlü bir "Allah" ve "Yaratan" duygusu vardır.

Birçok defa yazdığım gibi, bu inanç ruhuma, en az onun kadar güçlü bir "minnet" ve "şükür" duygusu olarak yansır.

O yüzden beni etkileyen her güzellik, o mekánı anında dünyanın en kutsal "mabedi" haline getirir.

Mesela Akbük’teki evimizin önündeki iskelenin ucu.

Dolunay gecelerinde o iskele, benim gözümde Süleymaniye kadar güzel bir camiye dönüşür.

Her güzelliğin önünde içimde bir Mimar Sinan doğar ve sadece bana ait bir camii inşa eder.

Ben işte orada ibadet ederim.

Kendi kendime...

Tek başıma...

Dualarımın hepsi Türkçe’dir.

Hepsi çok kısadır.

Hepsi, Allah’a ve hayatımda bana yardımcı olan, hayatımı güzelleştiren insanlara şükrandan ibarettir.

* * *

Ama camiler de beni çok etkiler.

Özellikle de, basit, küçük mescitler.

İnsanı korkutmayan, Allah’la, kendimle baş başa bırakan, insanı ezmeyen, tam aksine yücelten camiler.

Mesela Eski Gümüşhane’deki, ne bileyim, Boğaz’ın kenarındaki o küçük camiler.

İşte onlar bendeki inancı besleyen gerçek mabetlerdir.

İstanbul’un orasında burasında inşa edilen çirkin camiler ise beni ürkütür.

Kaçırır.

Saf ve gerçek inancın oralarda asla barınamayacağına inanırım.

İşte o yüzden "Çirkin cami inşa etmek, en büyük günahtır" diye düşünürüm.

* * *

Kırk küsur yıldan sonra bugün ilk defa bir bayram namazını kılmış olacağım.

Eski topraklara her gittiğimde şunu görürüm.

Osmanlı, bu topraklarda çirkin cami bırakmamıştır.

Hatta imparatorluğun şaşaası ile tezat, mütevazı bir inanç mirası bırakmıştır.

Büyük ruha yakışan da budur.

Çünkü inanç ne kadar mütevazılaşırsa, o kadar büyür.

Ne kadar küçülürse, içine sığındığı mekánı büyütür.

* * *

İşte bu duygularla, hepinizin bayramını kutluyorum.

Yine bu duyguyla, bütün şehitlerimizi minnetle anıyorum.

Gazilerimize ve eşkıyaya karşı savaşan çocuklarımıza, komutanlarımıza aynı minnet duygularımı iletiyorum.
Yazarın Tüm Yazıları