Işınla beni günlük

Sevgili günlük;

Hani ne zaman teknolojik arızalar üst üste gelse, kedi kuyruğuna takılmış konserve tenekesi gibi peşisıra "Mars geri gidiyormuş abi, ondandır" geyiği de gelir ya...

Haberin Devamı

Mars’ın, bu aralar, geri geri deparlı koşu branşında kendi rekorunu kırmak gibi bir misyonla Kozmos Şampiyonası’na filan hazırlandığını tahmin ediyorum.

Benim laptop, bir tür teknolojik komada. Tamir ettireceğim tabii de şu dönem bir geçsin diye bekliyorum. Konunun içinden teknoloji geçmesi, batıl triplerden muaf olduğumuz anlamına gelmiyor. Evet efendim, dalga geçmeyelim; virüsten temizlenecek diye yatırıldığı ameliyat masasında hastayı kaybedebiliriz diye korkuyorum.

Bir haftaya yakındır internetle ilgili dakka başı sorun yaşamamız, aldığım ve yolladığım üç e-postanın 103’ünün banned, yani sakıncalı olarak huzura gelmesi filan yetmezmiş gibi, tanıdığım ve yoğun teşriki mesaimin bulunduğu bilgisayar yazılımcısı bir arkadaş, motosikletten düşüp mouse kullandığı sağ elini bilekten çatlattı.

Vahamet o noktaya geldi dayandı.

Cep telefonum, resmen deli tepkileri veriyor. Kendini kendi kendine sessize alıyor. Durduk yerde bilmem kaç gün önce yolladığım SMS’i bir kez daha yolluyor. Nasıl yapıldığını bile bilmem, hiç ádetim olmadığı hálde, telefon açtığım insanların yalancısıyım, numaramı ve ismimi gizliyor. Sonra kendiliğinden düzelip yine gösteriyor. Sonra yine gizliyor.

SANTRAL BİLE SAPITTI

Hadi benimki bir garip cep telefonudur değil mi... Koskoca medya binasının santrali bile sapıtmış durumda. Şehirlerarası görüşme yapmaya çalıştığımda, böyle bir telefon sinyalini ilk kez duyuyorum, meşgûl değil, bozuk sinyali değil, resmen "daadi daadi" şeklinde ambulans sireni tadında çalıyor.

Bu arada yanlış çalan telefonlara cevap vermekten de ayrıyeten gına getirdim. Açtığım telefonların bilmem kaçı "Pardon, yanlış numara" muhabbetiyle neticeleniyor.

Son yanlış telefonu açan ve bunu dört-beş defa yapan adamla muhabbet koyma kıvamına geldik. İlkini müteakip her sefer ısrarla, vallahi aslında bu numarayı çevirmediğini, yanlış düştüğünü iddia etti. Ki, inanırım; olabilir; hele ki bu aralar hiç şaşırmam... Benim kanıma dokunan, adamla yaptığımız her konuşmada, bana "Beyefendi" diye hitap etmesi oldu; iyi mi! (Tamam, eyvallah, bunun teknolojik marazdan ziyade bilmem kaç yıllık batasıca sigara tiryakiliğimle ve bir türlü silkeleyemediğim nezlemle alákalı olduğunu biliyoruz. Senden de hiçbir şey kaçmıyor!) Ben de bozmadım artık.

Vaktiyle vurulduğum bir karikatür vardı. Yanıltıyorsa günahı boynuma; hafızam beni yanıltmıyorsa, Fatih Solmaz ile Bahadır Baruter’in hazırladığı Lombak köşesindeydi: Kadının biri fareyi görünce taburenin üzerine zıplamış "Fareee! Fareee!" diye bağırıyor. Fare de iki elini beline dayamış, tek kaşı havada, pek sitemkár pozlarda; "Fare değil han’fendi; Selahattin, Selahattin..." diyerek karakter atıyor.

GARİBAN GÖKTAŞI

İşte o triplere girmeye takatim yok anlatabiliyor muyum canımcım günlükçüm... Geçenlerde doğalgaz işlemleri için İGDAŞ’a yolum düştü. Ne zamandır ihmal ettiğim, sözleşmeyi üzerime alma meselesi vesilesiyle. Evvelki aboneden şahsıma yönlendirilmiş faturada ismim Ebru Lapa olarak geçiyordu. Önümüzdeki dönemde problem çıkarmasın diye memuru düzelttim. Yoksa esasında onu da bu gibi angaryalardaki lagar tavrımdan dolayı müstahak bulduğum ve "Yakışır" diye düşündüğüm için öyle bırakasım vardı.

Şu Mars’ı karanlık bir köşede, meselá uzay boşluğunda şöyle bir kıstırsak da varsa eğer bir ağzı, burnu, birbirine katmacasına şöyle bir dağıtsak diyorum be günlük; var mısın?

Neden olmasın? Dünyanın koskoca süpergücünden daha az psikopat değiliz biz de evelallah... Koca uzayı dıngıl Bush’a bırakacak değiliz herhálde di mi?

Málûm, İngiliz New Scientist dergisinin Ekim edisyonunda, ABD’nin yine geçen ayın başlarında onaylanan yeni ulusal uzay programını, ABD’nin uzayın da tek hakimi olma istediğine yoran bir makále yayımlandı.

Uluslararası anlaşmalar ve işbirliklerine dayanan Clinton dönemine kıyasla çok daha ulusalcı bir dil tutturan uzay programında, ABD’nin uzayda askeri silah denemeleri yapacağı ilan ediliyor ve "ABD’nin ulusal çıkarlarına tehdit unsuru olan herhangi bir saldırıya en sert karşılık verilecektir" şeklinde ifadeler bulunuyor.

Bu program, diğer uluslara karşı istihbarat teknolojisine hizmet etmesi açısından "dünyevi" bir şey olmasına olabilir... Yine de düşünsene... Adamlar geçen yıl, teknoloji deneyeceğiz diye yolu bizim yörüngeye düşen, geçerken uğradı diye böğrü delinen bir gariban göktaşına "ateş ettiler."

Kyoto Sözleşmesi’ni imzalamayıp, daha doğrusu önce okey verip, sonra ağız değiştirip, reddedip, dünyanın iklim dengesinin ne kadar umurlarında olduğunu, daha doğrusu hiç mi hiç olmadığını ifşa edeli çok oluyor da, adamlar anladığımız kadarıyla kainatın dengesiyle de oynamadan kimsecikleri şurdan şuraya bırakmayacaklar.

Biz Mars’a kafa atmayı arzulamışız, çok mu?

Yazarın Tüm Yazıları