İmralı görüşmeleri ve Türk ceza kanunları

DEVLET yetkililerinin nezaretinde, ‘İmralı sakini’ ile yeni anayasal süreç de dahil olmak üzere ‘barış takvimi’ adı altında görüşmeler yapılıyor.

Haberin Devamı

Adaya heyetler gidiyor, ömür boyu hapse mahkûm terör örgütü başı mektuplar yazıyor, postacılar (kuryeler), mektupları adreslerine teslim etmek için Kandil Dağı dahil seferler düzenliyorlar. Haber bültenleri, köşeler, TV yorumcuları bu konuyla meşgul, eski bir çocuk şarkısındaki, “Bak postacı geliyor selam veriyor/Herkes ona bakıyor merak ediyor” dizelerindeki heyecanlar ortalığı sarmış gibi bir hava estiriliyor.
Türkiye Cumhuriyeti’ne ‘demokrasi ayarı’ vermeye çalışan kişi, devletin anayasal düzenine karşı suç işlemekten ömür boyu ağır hapis cezasına mahkûm ve halen yürürlükte olan ‘5237 sayılı Ceza Kanunu III Kısım İkinci Bölüm, Güvenlik Tedbirleri, Belli Hakları Kullanmaktan Yoksun Bırakılma Başlığı’ altında düzenlenen, madde 53/b fıkrası hükmüne göre, hapis cezasına mahkûmiyetin kanuni sonucu olarak, seçme ve seçilme ehliyetinden ve diğer siyasi hakları kullanmaktan yoksun bırakılmış durumda. Bu görüşmelerde ortaya çıkan tabloya göre, ömür boyu hapse mahkûm olduğu için, ömür boyu siyasi haklarını kullanmaktan yoksun bırakılmış bir hükümlü, kendisini mahkûm eden Türkiye Cumhuriyeti devletinin anayasal düzeni hakkında tavsiyelerde bulunuyor, kendi tasavvurundaki anayasa hükümlerini devletin yetkilileri vasıtasıyla tartışmaya açıyor.
Başbakan Erdoğan, etnik şiddetin uygulandığı bölgede, terör baskısına rağmen, şiddetle arasına mesafe koyamayan BDP’den daha fazla oy almakta... Hizmet politikalarıyla bölge insanını terör kıskacından kurtarmaya çalışmakta ve başarılı olmaktadır. Bölgesel olarak yapılacak bir referandumda, Başbakan’ın ağırlığının sonucu etkileyeceği kuvvetle muhtemeldir.
Hal böyle olmasına rağmen, anayasal düzene karşı suç işlemiş İmralı’daki mahkûmdan siyasi bir figür oluşturmaya çalışmak -başında bulunduğu örgüte karşı vatanı savunmuş askerlerin seslerini bile duyuramadıkları bir zaman diliminde-, bütün Kürt vatandaşları, İmralı’nın ‘marabası’ gibi görmek demek olur ki, toplumsal barış bakımından sakıncalı sonuçlar doğurma ihtimali bulunmaktadır.
Sühan ÖZKAN-Hukukçu

Haberin Devamı

GÜNÜN SÖZÜ

Haberin Devamı

“Ağzına yemin ve kasemden başka hiçbir içki koymayan ‘baldıran zehri’ni de asla içemez! Çünkü, baldıran zehrini içmek, haksız yere ölüm hükmü giydiği halde, pozitif hukuka saygısı nedeniyle Sokrat’a özgüdür. Yemin ve kasem içmek de pozitif hukuka saygı duymayanlara özgüdür.”
(Osman Türkoğuz)

Tandoğan’da ‘Yurttaş Buluşması’ bugün

DİL Derneği Onur Kurulu üyesi ve eski ADD Genel Sekreteri, Psk. Çetin Örgen, Tandoğan’da bugün yapılacak miting için şöyle diyor: “3 Mart 3 Devrim Yasası–Karanlığa Karşı Haklarımız İçin Yurttaş Buluşması’ mitingini düşündüm.
‘Birbirimize sımsıkı kenetlenmeli, hep birlikte bugün 13.00’te Ankara’da Tandoğan Meydanı’nda olmalıyız’ dedim. Yıllar önce Prof. Dr. Afet İnan’ın ‘Medeni Bilgiler’ kitabında okuduğum, Atatürk’ümüzün bir tümcesi geldi usuma: ‘Bağlılık, ‘herkes kendisi için’ yerine, ‘herkes, herkes için’ düşüncesini koyar. Bu düşünce, toplumsaldır, ulusaldır, geniş ve yüksek anlamıyla insancıldır.’
‘Türkiye Cumhuriyeti sonsuza dek yaşayacaktır’ diyen, ‘Adalet mülkün temelidir’ diyen ,’Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler ve müritler memleketi olamaz’ diyen, ‘Egemenlik kayıtsız koşulsuz ulusundur’ diyen, ‘Ben manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır’ diyen, ‘Yurtta barış, dünyada barış’ diyen ve ‘Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir’ diyen Ulu Önderimize bağlılığımızı, 3 Mart’ta Tandoğan Meydanı’nda, hep birlikte, karanlıkları yırtarcasına var gücümüzle haykıralım.”
3 Mart 1924’te yürürlüğe konulan devrim yasalarına bir bakalım:
1. Halifeliğin kaldırılması,
2. Eğitim ve Öğretim Birliği’nin kabulü, 3. Şeriye Evkaf Vekâleti’nin kaldırılması, 4. Genelkurmay Bakanlığı’nın Genelkurmay Başkanlığı olması ve 5. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kurulması.
Bugünkü mitingin anlamı iyice anlaşılıyor mu?

Haberin Devamı

Sarıkamış’ın da filmi çekildi

SARIKAMIŞ için çekilen ilk film 8 Mart’ta vizyona giriyor. Yönetmen Alphan Eseli’nin ilk uzun metrajlı filmi olan ‘Eve Dönüş–Sarıkamış 1915’, insanın hayatta kalma mücadelesine odaklanırken, savaşın dehşetini izleyiciye bir kez daha hatırlatıyor. Çekimleri, 2012 yılının kış aylarında Sivas Divriği’de 35 günde tamamlanan film, bölgede havanın zaman zaman eksi 20 dereceye düşmesi sonucu, filmin içeriğine paralel olarak, oldukça zor şartlar altında gerçekleşti. Filme danışmanlık yapan Sarıkamış Grubu’nun başkanı Prof. Bingür Sönmez “1914-1915 Sarıkamış Meydan Muharebesi’nde asıl dram asker çekildikten sonra sivil halkın yaşadığıdır. Bu bakımdan kolay kolay hafızalardan çıkmayacak karelerle dolu bir film” diyor.
İnsanın kararlılık, hayata bağlılık ve güçlü olmak duyguları üzerine yoğunlaşan ‘Eve Dönüş-Sarıkamış 1915’, Böcek Yapım, Mars Entertainment Group ve Bubi Film ortak yapımı.

Haberin Devamı

"BACA eğri olsa da duman düz çıkar."
 
CHP Genel Başkan Yardımcısı, ekonomist Faik Öztrak anlatıyor:
"Sayın Başbakan ‘ben geldiğimde IMF’ye borç 23 milyar dolardı, Mayıs’ta IMF borcunu sıfırlıyorum’ diye övünüyor.
Nasreddin Hoca’nın dediği gibi "kedi buradaysa, ciğer nerede? Ciğer buradaysa, kedi nerede?"
Ben eminim AKP, IMF’ye son taksiti ödeyeceği 14 Mayıs’ta, tıpkı AB müzakerelerinde yaptığı gibi, gündüz gözüyle Kızılay meydanında havai fişekler de atar.
AKP, IMF’ye ödedim dediği 23 milyar dolarlık kredinin 13 milyar dolarını kendi kullanmıştır. Bunun 3 milyar doları kendinden önceki Hükümetin imzaladığı anlaşmalardan kalan tutardır. 10 milyar dolarlık kısmı ise 2005 yılının 11 Mayısında kendi imzaladığı kredidir. Yani 14 Mayıs tarihinde Başbakan kendi kullandığı IMF kredisinin borcunu bitirecektir. Borcu ödemek, borçlunun yükümlülüğüdür. Aldığı borcu ödedim diye hava atan başka birini siz hiç gördünüz mü? Başbakan’ın yaptığı işte budur.
Baca eğri olsa da, duman düz çıkar. Sayın Başbakan ne yaparsa yapsın. Ortada saklanamayacak bir gerçek var."

Haberin Devamı

PKK sorununu Kürt işadamları çözebilir

YANDAŞLIĞINA soyunduğunuz ve ‘Sayın Apo’ dediğiniz o terörist başı yüzünden, boğazından 21 gün sıvıdan başka hiçbir şey geçmeyen ve yıllarca o yara izini altın bir kolye gibi boğazında taşıyan emekli bir subay olarak buradan haykırıyorum. Ben o acıları, bugünleri görmek için tatmadım. Atatürk’ün laik ve üniter devleti yaşasın diye tattım.
Tarihe not düşüyorum. PKK sorunu, ne Oslo’da, Ne de İmralı’da çözümlenir. Ancak ve ancak Kandil veya Kürt kökenli işadamları tarafından çözümlenir.
Bu sorunu çözmek öyle basit, öyle kolay ki, yeter ki, siyasi irade cesur, kararlı ve yürekli olsun. Yeter ki, oy kaygısına kapılmasın. Ben yetkili mercide olsaydım, bu işi en kısa sürede ve beş aşamada çözerdim. Bir atasözü vardır.
"Ummadığın taş baş yarar".
Bebek katili ceza evinden çıkarsa, çıkaranlara hakkımı helal etmeyeceğimi şimdiden ilan ediyorum.
Şamil YÜCEL-Emekli Binbaşı

‘Ölü AVM’ler artmaya başladı

KENTİN merkezlerine yeşil alan, park yeri veya pazar yerleri olarak adlandırılan alanlara yüzlerce AVM yapıldı. Bunlar hem kentin dokusunu bozdu, hem de trafik açısından ulaşım yoğunluğunu arttırdı.
İktidar, yeşil alanlarda gezmeyin, vitrinlere bakarak ağızlarınız sulansın, dedi.
TESK Genel Başkanı Bendevi Palandöken, kimsenin pek cesaret edemeyeceği gerçek söylemiş bu konuda:
"AVM’ler kurulurken bunlar plana ve programa bağlanmalıydı. ŞehirPlancıların görüşleri dikkate alınmalıydı."
Fizibiletesi yapılmadan izin verilmesi, çağdaş belediyecilik anlayışı ile örtüşüyor mu?
Son 7 yıl içinde 41 AVM’nin kapandığını (İstanbul 26, Ankara 5, Muğla 2, Bursa, Mersin, Gaziantep, İzmir, Balıkesir, Denizli, Sivas ve Tekirdağ’da 1’er) söyleyen Palandöken "Dead-Mall yani ‘Ölü AVM’ler’ çoğalıyor. Bu devasa yapıların işlevselliği kaybolduktan sonra şimdi ne yapılabilir tartışılıyor. Hem kendilerine zarar veriyorlar, hem de bizlere (esnafa). 2000’den beri ülkenin nüfusu yüzde 8.7 artarken, AVM’ler yüzde 400 artmış. AVM’lerin bu kadar çok açılması hem rasyonel değil, hem ekonomik değil. Daha da açılacak ve planlaması yapılan 81 AVM var. Bu merkezlerin iş yapması için nüfusu artırmak lazım. Hepsinde aynı markalar, aynı konsept olunca halkımız sıkılmaya başladı. Ama gidilecek yeşil alan, park yeri kalmadı." dedi.

Türkiye’de bilim sahipsizdir

SON günlerde medyamızda bir bilim programları tutkusu başlamıştır. İşin ilginci, her Batı gazetelerinde olan ve bir bilimci tarafından yürütülen "Bilim’ (Science) bölümünden farklı olarak, bu sütunlar her şey yazan köşe yazarları tarafından yürütülmektedir. Bir avukatın pozitif bilimle ne ilgisi olabilir?
CNN, BBC’de görüyoruz, bilim muhabirleri ilgili konuda çok kısa açıklama yapmaktadırlar. Örneğin son haftalarda Rusya Çelyabinsk kentine düşen meteorlar hakkında verilen çok kısa yorum, hiç olmazsa dinleyicinin %50’sini tadmin etmiştir. Bilim toplum için olmalıdır, yoksa teorik kalır sizi kimse anlamaz. Faraday 1790 yılında elektriği bulmuş, ama onu uygulayıp elektirik üreten generatörler yapan 1900 yılında Edison olmuştur. Dünya hızla gelişmekte, buluşlar buluşları kovalamaktadır. Yoksa bizim akamedisyenlerin yaptıkları gibi, internetten makaleler indirip Türkiye’ye adapte etmek, bilimsel yayınları artırmak bilim değildir. Bilim toplum içindir. Yeşil enerjiciler güneş enerjisi için hava basmaktadırlar. Buyurun öyle bir ucuz, güneş enerjisini fotovoltaik olarak, direkt elektriğe çevirecek, malzeme bulun. Tüm dünya ah bunu bir bulsak diye çalışıyor! Keza kanseri önleyecek bir ilaç mı buldunuz? Hemen yanıbaşımızdaki İran bilimde harikalar yaratmaktadır. Uzaya uydu atmakta, biyolojide önemli buluşlar yapmaktadır.
Bizim daha yapmaya çalıştığımız, uçak ve tankları kendileri üretmektedir.
Hiç kimse hükümet ve muhalefetin özgürlük hamileri, 1980 yılında kapatılan İTÜ’nün TV’sinin yeniden açılmasını düşünmemektedir. Üniversitelere yeniden TV Radyo kurma hakkı verilirse, üniversiteler, kendi konularını işleyebilirler serbestçe. Tıp, Mühendislik, Temel Bilimler konularında görüşlerini açıklıyabilirler.
1983 YÖK esasta bu konuda üniversiteleri susturmuş veya budamıştır. Üniversite mensupları o kadar yalnızdır ki, bir gazeteciden medet ummaktadırlar. Esas çözülecek sorun budur.
Aslan ÖZMEN-Y.Mühendis
 

 

Yazarın Tüm Yazıları