İktidar restoranlarının sessiz savaşı

Ankara’nın restoranları, cumhuriyetin kuruluşundan bu yana iş yemekleri geleneğinin en önemli mekanlarıydı.

Başkent bürokrasisinin mesai saatlerindeki resmiyete dayalı ağır havası, iş yemekleriyle daha soft bir kalıba dönüşüyordu. Devletle işadamları arasındaki politik ve ekonomik ilişki de bu yemekler sayesinde sağlanıyordu. Ancak, Ankara son günlerde iş yemekleri kavramının mönüsel değişimine ayak uydurmaya çalışıyor. Ankara’nın bürokratik ve ekonomik ortamı kendilerini muhafazakar ve Müslüman demokrat olarak tanımlayan Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarına karşı yeniden konumlandırıyor. Ankara’da, AKP’li siyasetçi ve bürokratların Müslüman kimliklerine paralel yeni bir yemek kültürü oluşuyor.

Alkollü iş yemeklerinin yerini, alkolsüz ve daha geleneksel yemeklerden oluşan mönüler alıyor. Bu değişime paralel olarak da iş yemeklerine sahne olan restoranlar yerlerini alkolsüz mekanlara bırakıyor. AKP ile birlikte bir çok yeni işletme hızla popülerlik kazanıyor; geçmiş dönemlerle özdeşleşmiş bir çok mekan da bu değişime adapte olmaya çalışıyor. Ankara bürokrasisi ve siyasetçileriyle iş yapmaya alışmış ticaret ve sanayi erbapları, iş yemeklerini alkolsüzleştiriyor. Yenilen yemek boyunca, ev sahibinin temsil ettiği kurum ile temsil ettiği kurumun bir parçası olarak karşısında oturan konuklar çatal bıçak tutuşlarından, sipariş edilen yemeğe kadar birçok ip ucuyla birbirlerini anlamaya çalışıyor.

AYRAN RAKI’YA KARŞI

AKP’nin çağdaş muhafazakarlık kavramıyla açıkladığı siyasi görüşü, içki yasağı tartışmalarının uzakta kaldığını gösteriyor, ancak bu durum içkinin yasaklanması yerine içkisiz mekanların popülerlik kazanmasını da engellemiyor. İş yemeklerinin ve gece hayatının sembolik öğesi Rakı, masalardaki saltanatını ayrana bırakıyor. Masaların anason kokusu "Ayran- kola" ile simgelenen alkolsüz içecekler ve bu içeceklere uyumlu yemeklerle yer değiştiriyor. Urfalı Hacı Mehmet Kebapçısı’nın milletvekili sahibi Mehmet Özlek’in birkaç yıl önce yaptığı konuşma; "Recep Tayyip Erdoğan, önce tatlı ardından pirzola yer. Sayın Gül’ün tercihi kuzu şiş ve içli köftedir. İçişleri Bakanımız Aksu ise bir oturuşta yarım kuzuyu bitirir" sözleri de AKP iktidarının "alkolsüz damak zevkini" gözler önüne seren bir açıklama olarak öne çıkıyor.

Özellikle Güneydoğulu milletvekillerinin ilgisini kazanan, Diyarbakır kökenli Tavacı Recep Usta, Ankara’nın en büyük lokantalarından biri olan Hacıbaba ve Altınşiş, kebaplaşan Ankara yemek kültürünün en önemli örnekleri arasında gösteriliyor. Bu mekanlar, içkili bir yemek sofrasını aratmayacak sunumlarıyla da öne çıkıyor. Lokantalar, yemeğin uzun saatler sürmesine olanak tanıyan yavaş bir sunumla hizmet veriyor.

GÖL MANZARALI ALKOLSÜZ HAYALLER

AKP’den yeniden Büyükşehir Belediye başkanı olmaya hazırlanan Melih Gökçek’in Susuz ve Yunus Emre Göletleri çevresinde göl manzaralı içkisiz lokantalar boy gösteriyor. Alkollü balık lokantalarının önde gelen ismi Kalbur ve Trilye’nin popülerliğine rakip alkolsüz Balık Pişirmeevi görülüyor. Hillary Clinton’u ağırlamakla gurur duyan Washington Restoran’ın yerini ise Laila’nın küllerinden doğan Şahhane ve benzer et lokantaları alıyor. ANAP’lılar ile özellikle de Mesut Yılmaz’la anılan Hüsrev, MHP’lilerin mekanı Kubbealtı, DSP’lilerin Planet ve Mikado’su yerine, mönülerinde geleneksel Türk yemeği örneklerine yer veren Cambo Köftecisi, Kanatçı, Şanlı Edesa, Erzurum Oltu Kebapçısı, Konya Tandır, Keşkek Sofrası öne çıkıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ucuzluğu ve ağırladığı milletvekili misafirleriyle ünlü lokantası da (in) mekanların başında geliyor. Lojmanları ellerinden alınan milletvekilleri, Meclis Lokantası’nın değerini anlamış görünüyor.

GENEL MERKEZ BEREKETİ

Meclis dışında kalan her partinin binaları sessizleşir, çevresi yalnızlaşır. Barajı geçmek ya da barajı geçme potansiyeline sahip olmak ise kalabalık parti binaları demektir. Bu gelenek, Ankara’da AKP, CHP ve MHP’nin genel merkezlerinde sürüyor. AKP Genel Merkezi’nin karşısındaki Şahhane adıyla hizmet veren lokantanın işletmecileri, AKP bereketini, "İşlerimizdeki canlanma göz ardı edilemez. Özellikle Sayın Erdoğan’ın, meclis dışında bulunduğu dönemde, oldukça yoğun bir müşteri hareketliliği vardı. İktidarda olan bir partinin canlılığı, çevresindeki lokanta ve marketlere de yansıyor." sözleriyle açıklıyor.

Bakanlar Kurulunun tatlıcısı olma azim ve kararlılığını Özal’dan bu yana sürdürmeyi başaran Leda Pastanesi’nin sahibi İbrahim Aksu’nun hayatı da AKP iktidarıyla değişmiş görünüyor. Semra Özal, Nazmiye Demirel, Berna Yılmaz sayesinde tüm ilginin yöneldiği Leda Pastanesi, özellikle Emine Erdoğan ve Hayrunisa Gül’ün etkisiyle bu ilgiyi Angora, Big Chefs, Mado, Leda, Funda, Serender, Seda, Palet ve Kuki’yle paylaşmış görünüyor. Zeynel Muhallebicisi ve Özsüt ise tıpkı Leda gibi AKP’li siyasilerin durağı haline geliyor.

ESKİLERİN HATIRINA

Wok, Paper Moon, Yosun, Trilye, Köşebaşı, Park Fora, Fish House, Çırağan Et Lokantası, Kalabalık, Köşebaşı, Lagos, Yakamoz, Yosun, Mezzaluna, Club Aden, Göksu eski politikacıların ve bürokratların vefa gösterisi gibi ayakta tutmaya çalıştıkları mekanların başında geliyor. Üstelik ayranın saltanatına karşı rakının ve şarabın, dolayısıyla da gece hayatının namusu buralarda korunuyor. AKP iktidarının alkolsüz yapamayanları Wok, Wall, Köşebaşı, Trilye, Park Fora, Paper Moon, Makarna, Fish House, Sheraton L’Angoletto, Vilayetler Evi ve Yosun’u öncelikli tercih listesine almış görünüyor.

Bu jest değil, resmen tuzak

Önemli
bir kurumumuzun başındaki kişi gazete ve televizyonların Ankara Temsilcileri ile bir araya geldi. Sabah kahvaltısı ile karışık toplantıda Doğanburda Dergi Grubu Ankara Temsilcisi olarak Tempo, Capital ve Ekonomist dergilerini temsilen ben de vardım. Toplantı için kurulan uzunca masanın kuytu bir köşesinde kendime yer ararken, ev sahiplerinin ısrarıyla başköşeye, yani başkanın yanına oturdum.

Kamera ve mikrofonların eşliğinde başkan konuşmaya başlayınca da ne tür bir tuzağın içine düştüğümü anlamakta gecikmedim. Her an çekim yapan kameralar yüzünden tabağımdaki yemeklere bir türlü çatal-bıçak sallayamazken, mikrofonlar yüzünden de fincan içindeki çayıma attığım şekeri karıştıramadım. Üstelik sigaramı yakmamla, söndürmem arasında on saniyelik bir süre geçmişti. Bir nefes çekip, dışarıya üflememle Başkan, Tarkan’ın sahneye çıkması esnasındaki sis şovu gibi duman içinde kalmıştı.

Sonuçta yemeden içmeden kesilip, konuşmasının bitmesini bekledim. Fakat başkan, konuştukça konuşuyor, biz de kahvaltı modundan neredeyse öğle yemeği moduna geçiyorduk. Başkanın heyecanı ilgimi çekerken, ikinci şaşkınlığı da konuşmasının bitiminde yaşadım.

"Hepinizin vaktinin değerli olduğunu biliyorum. Onun için teşekkür ederek, toplantıyı noktalıyorum" der demez herkes ayağa kalktı ve çıkış kapısına yöneldi. Tabii, doğal olarak ben de. Ancak o günden çok önemli bir ders çıkardım. Yemekli toplantılara, ya birşeyler atıştırıp yarı tok gideceksin, ya da kendine davet sahibinden çok uzakta bir yer edineceksin.
Yazarın Tüm Yazıları