İki boşluk bir araya geldi

BEN İngiltere Başbakanı Tony Blair'i televizyonda her görüşümde D. H. Lawrence'ın bir lafını hatırlarım.

‘‘İngilizler 31 çekmeyi ancak 19'uncu yüzyılın sonuna doğru öğrenebildiler’’ demişti Lawrence.

Nedense adamın suratını her görüşümde bu lafı hatırlıyorum son zamanlarda.

Eğer bir insanın gözlerinin zeká düzeyinin en net göstergesi olduğu kabul ediliyorsa o zaman Tony Blair kelimenin tam anlamıyla bir ebleh demektir.

Kendisi düşünmeye başladığı anda göz bebekleri daha da açılıyor ve kendi düşünme kapasitesini bu nedenle daha da ele veriyor istemeden.

Kaç zamandır siyasetin içinde, o kadardır da başbakan, bugün iddiaya girerim ki siyaseti en yakından izlemekte olan İngilizler bile onun konuşmalarından bir tanesini bile hatırlayamazlar.

Kendisi postmodern olduğundan anlamlı konuşmadığı sürece oy da alıyor ve kendisine benzemiş olan toplumu da zirveden o kadar hızla aşağıya düştü ki şimdilerde yaptıkları en iyi şey Amerika'nın yalakalığını yapmak oluyor.

Amerika atla deyince bunlar zıplıyor, zıpla deyince iki takla da havada atıyorlar.

*

Bu kişi geçenlerde Washington'a geldi ve hayattaki en iyi arkadaşı ile buluştu.

Amerika bundan iki yıl kadar önce tarihinin en vahim hatasını yaptı ve zorla da olsa Bush'u başkan seçti, bunu biliyorsunuz.

Tony Blair çok sık olarak onu ziyarete geliyor çünkü tüm dünyada kendisini akıllı olarak görebildiği tek yer Bush'un yanı.

Başkan Bush ilginç bir fenomen. İlerde onun kafasını büyük ihtimalle bir vadi olarak sergileyecekler çünkü kafatası var ama içi tamamiyle boş.

Öyle ki bazen sessiz düşünmeye çalıştığı zaman bile gürültü oluyor çünkü düşünce kafatası içindeki boşlukta fena halde yankılanıyor.

Onun bakışları ile ilgili ilave bir yorum yapmama herhalde gerek yok çünkü sadece bakışlardan yola çıktığımızda Tony Blair ‘‘siyasetin Einstein'ı’’ olarak bile yorumlanabilir.

Öyle vahim bir durumda yani Amerika.

*

Gayet doğal olarak bu ikilinin hayatta en çok hoşlandıkları şey savaş oyunu oynamak.

Kaderin garip cilvesi nedeniyle ellerinde hayli de zengin bir oyuncak malzemesi var.

Okuma yazması olduğundan bile şüphelenmeye başladığım Bush hayattaki her meseleyi savaşmaya bağlıyor.

İkiz Kuleler yıkılmasaydı adamcağız acaba neyle vakit geçirecekti bunu da tahmin etmek çok zor.

Bu nedenle dua edelim ki Irak var orada çünkü Irak olmasaydı ortada kendisine mutlaka başka düşmanlar bulmak zorundaydı bu savaş idiot savantı.

Tony Blair ise daha acıklı durumda. Amerika'ya ne kadar fazla yalakalık yaparsa ülkesinin tekrar dünya ölçeğinde bir güç olarak algılanacağını zannediyor bu düşünce fakiri.

Dolayısıyla ABD nereyi bombalarsa daha aradan iki dakika geçmeden bir İngiliz uçağı da oralara gelip bir bomba da o atıveriyor.

Ortada artık bir hedef olmasa da bunu mutlaka yapıyorlar ki aferin alsınlar.

Benim korkum şu ki bu Blair bir gün Amerika'yı takip ederek değil de daha da beğenilmek için kendi başına bir adım atıp ilk olarak bir başka ülkeyi tek başına bombalayacak ve başımıza işler açacak.

Bakışları onun böyle bir şeye kafayı fazla takmadan girişebileceğini söylüyor bana.

*

Bu ikili dünyanın başına hayli iş açacak bu kesin.

Devlet adamı olma çapı olmayan kişilerin silah gücü büyük olan ülkelerin başına geçmeleri gibi bir şanssızlık bu 21'inci yüzyıla damgasını vuracak gibi geliyor bana.

Dolayısıyla bunları anlamı fazla da olmayan savaşçılık oyunlarından caymaya ikna etmek için ciddi bir gayret gösterilmesi lazım.

Amerika içinde bu gayret başladı haberiniz olsun.

O nedenle kraldan fazla kralcı olmadan ve makul konuşmaya çalışarak bu tür insanları ikna etmeye çalışma yolunda sabırlı olmak gerekiyor.
Yazarın Tüm Yazıları