http://www.asayis.pol.tr/deki çocukları gören var mı?

Ekim ayının ilk pazartesi günü, yani 6 Ekim 2008, Dünya Çocuk Günü’ydü.

Ülkemizin dört bir yanında törenler yaptık, Atatürk anıtlarına çelenkler koyduk, "Çocuk çiçektir. Sevildikçe mutlu olur. Çocuklar yarının büyükleridir" gibisinden güzel şeyler söyledik. Peki, binlerce kayıp çocuğumuz için ne yaptık, ne yapıyoruz? Hiç olmazsa Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Daire Başkanlığı’nın internet sitesindeki fotoğraflara bakın, belki kayıplardan birine, bir yerde rastlamışsınızdır.

25 Temmuz 2008’de, Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı, ülkemizde bir ilki gerçekleştirdi ve Kayıp Çocuklar /images/100/0x0/55eb63d1f018fbb8f8be05a8Raporu’nu yayınladı. Başkan Prof. Dr. Hasan Tahsin Fendoğlu’nun sunuş yazısından, medyadaki "kayıp çocuk" haberleri üzerine 17 Aralık 2007’de harekete geçtiklerini, Türkiye’de 2007 yılında kamu birimlerine 7.183 kayıp çocuk bildiriminin geldiğini, bunların 6.350’sinin bulunduğunu ve 2007 yılı sonu itibariyle bilinen 833 kayıp çocuk olduğunu öğreniyoruz.

Prof. Fendoğlu bunların, organize suç örgütlerinin ikna ederek evinden götürdüğü sayısı bilinmeyenlerin, ayrıca kamu birimlerine bildirilmeyen diğer "kayıt dışı çocuklar"ın, ileride bir sorun olarak karşımıza çıkabileceğinin altını çiziyor.

Altı aylık çalışma sonunda hazırlanan Kayıp Çocuklar Raporu, "kayıp çocuk" olarak, ailesinin bilgisi dışında herhangi bir nedenle evden uzaklamış, kaçmış, kaçırılmış ve bu nedenlerle hayatı tehlike altında olan, kendisinden haber alınamayan 0-18 yaş grubu çocuğu kastederken, mevzuatımızda bu kavramın farklı tanımları olduğuna dikkat çekiyor.

Rapor, kayıp çocukları üç bölüme ayırıyor. Bunlar, kendi rızası ile kaçanlar, rızası dışında kaçırılanlar ve istemeden de olsa yoksulluk gibi nedenlerle kaçanlar.

Çocukların evden kaçmasına yol açan başlıca nedenlerin özenti, ebeveyn boşanması, kentleşememe olduğu; çocuğun kaçırılmasından, genelde çocuk ticareti, dilencilik ve cinsel sömürünün amaçlandığı, bu yüzden çocukları hastalık, uyuşturucu, şiddet ve cinsel istismar gibi tehlikelerin beklediği belirtiliyor.

Bazı çete ve terör örgütlerinin, kayıp çocukları kullanmak istediği, çocuk yaştaki insanları kandırarak örgüte kazandırmak için büyük çaba içerisinde oldukları, Türkiye gibi yıllardır terörle uğraşan bir ülke için, sorunun bu açıdan da önem taşıdığı, teröre bulaşan çocuk sayısı toplamının yüksek olabileceği kaydediliyor.

İSTANBUL’DA KAÇ ÇOCUĞUN KAYBOLDUĞU BİLİNMİYOR

Raporda yer alan kayıp çocuk sayıları, sadece ilgili kamu kurumlarına bildirilenlerden oluşuyor. Aileler kamu kurumuna haber vermediğinde, "kayıp çocuk" kayıtlara, dolayısıyla istatistiklere girmiyor. Bu nedenle, ülkemizdeki gerçek kayıp çocuk sayısı, raporda yer alanın çok üzerinde olabilir. Bu durum, raporu kaleme alanlarca da dile getiriliyor.

2007 yılında, en fazla kayıp çocuk ihbarı yapılan il Ankara (1006 kişi) ve bu çocukların 30’u dışında, hepsi bulunmuş. İzmir, ikinci sırada. 642 kayıp çocuktan sadece 15’i aranıyor. Bursa, kayıp çocuk ihbarında 3. sırada. 439 kayıp çocuktan, 42’si aranıyor. Rapora göre, İstanbul’da kaç tane kayıp çocuk ihbarı yapıldığı bilinmiyor. (Bu belirsizlikle ilgili bir açıklama yapılmamakla birlikte, sanırım sorun, farklı birimlere bildirimde bulunulmasından ve bunlar arasında ortak bir veri tabanının bulunmamasından kaynaklanıyor). İstanbul’da 253 çocuğun arandığı, bu açıdan kentin Türkiye birincisi olduğu kaydediliyor.

Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı’nın Kayıp Çocuklar Raporu, çocukların kaybolmasını, 18 farklı nedene bağlıyor ve kaybolmanın önüne geçilmesi için 50’ye yakın önerisi var.

ABD’de, çocukların kollarına takılmak üzere Amber Watch, Amber Alert ve GPS Locator gibi saatlerin üretildiğini belirten rapor, kaybolan çocukların bulunabilmesi için sadece bir tek yol gösteriyor. Sonuç ve değerlendirmeler bölümünün 9. maddesinde: "Bazı gelişmiş ülkelerde kaybolan çocukların fotoğrafları süt şişelerinde ve televizyonlarda parasız yayımlanmaktadır. Bizde de, örneğin her ilin İnsan Hakları Kurulu’nun internet sitesinde kayıp çocuk fotoğrafları yayımlanabilir" deniyor. Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Daire Başkanlığı, internet sitesinde kimi fotoğraflı, kimi fotoğrafsız, kayıp çocukların bilgisini yayınlamakta (http://www.asayis.pol.tr/kayipalbum_cocuk.asp?Sayfa=1).

Yazımın girişinde de belirttiğim gibi, bir fırsatınız olduğunda bu sayfalara göz gezdirin. Belki kayıplardan birini görmüşlüğünüz vardır. Gerçi bu sayfalarda çok ciddi yazım hataları var. Örneğin, 2008’de İstanbul’da kaybolduğu belirtilen, 1.61 - 1.70 metre boyunda, 46 - 50 kilo ağırlığında, Eyüp doğumlu Veli Türkmen’in, doğum tarihi 2008 olarak kayıtlı. Benzer şekilde yine 2008’de, yine İstanbul’da kaybolan Nusaybin doğumlu 1.61 - 1.70 boyunda, 51 - 60 kilo ağırlığında Ömer Çiçen’in de, doğum tarihi 2008. (Ulaşılması zor olmakla birlikte, aynı sitede kayıp yetişkinleri ve kimliği belirsiz cesetleri de sorgulamak mümkün.)

ÇOCUKLAR BÜYÜYOR FOTOĞRAFLARI AYNI

Günlerden 25 Mayıs 1972’ydi. "Artık büyüdüm anne" demişti o sabah. "Ne olur, durağa kendi başıma gideyim." Henüz altı yaşındaydı, daha önce hiç yalnız kalmamıştı. Önce direndi kadın, sonra ısrarlarına dayanamayıp kabul etti ve bir daha oğlunu hiç göremedi.

Etan Patz, her yıl, yarısı kız olmak üzere tahminen 2,5 milyon çocuğun kaçırıldığı, 90 milyon çocuğun sokakta yaşadığı, kaçının öldürüldüğü bilinmeyen dünyamızda, süt kutularının arkasına fotoğrafı basılarak aranan ilk çocuk olarak tarihe geçti. Ortadan kaybolduğu 25 Mayıs, Uluslararası Kayıp Çocuklar Günü ilan edildi. Yakınları, yakalarına Unutma Beni (Myosotis sylvatica) çiçekleri takarak onları anmakta, güvenlik birimlerinin ya da sayıları her gün artan sivil toplum örgütlerinin internet sayfalarındaki fotoğrafı belki bir tanıyan çıkar diye umutla beklemekteler.

Kayboluşun üzerinden yıllar geçiyor, çocuklar büyüyor, fotoğraflar hiç değişmiyor ve bir gören olsa bile, tanıması giderek olanaksızlaşıyor. Bildiğim kadarıyla halen sadece ABD’deki Ulusal Kayıp Çocuklar Merkezi, çocuğun kayboluşunun üzerinden iki yıl geçip de bulunamadığında, kaçırıldığı zamanki fotoğrafının yanına, günümüzde nasıl gözükebileceğini de yayınlayarak, tanımayı mümkün hale getiriyor. Çocukların büyütülmesi için, ailenin diğer fertlerinin fotoğraflarından yararlanan, adli antropoloji konusunda özel eğitim gömüş sanatçılar çalışıyor. Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı ya da Emniyet Genel Müdürlüğü, bir ekip kurarak çocuk fotoğraflarını yaşlandırsalar, sanırım büyük faydası olur.

EVDEN KAÇTI, GERİ GELİR DEYİP GEÇİŞTİRMEYİN

Ailelerinin öngördükleri yerde bulunmayan ve kaybolduğu sanılan çocukların çok büyük bir bölümü, kısa bir süre sonra kendi kendine çıkagelir. Bazıları ise, kendi özgür iradeleri dışında bir yere götürülürler. Bunların da büyük bir bölümü, yıllar boyu unutmayacakları fiziksel ya da ruhsal bir travmanın kurbanı olsalar da, günün birinde sağ salim evlerine dönerler. Bazı çocuklar, fidye için kaçırılırlar. Aile bireylerinin tanımadığı biri tarafından özellikle cinsel sömürü amacıyla kaçırılan ve ardından öldürülen çocukların sayısı, yukarıda saydıklarıma oranla çok daha azdır ama, aydınlatılması en zor olandır.

Dünya genelinde, her yıl kaç çocuğun kaybolduğuna ve bunların nasıl bulunduğuna ilişkin güvenilir bir istatistik olmamakla birlikte, kaybolan her on bin çocuktan birinin kaçırıldıktan sonra öldürüldüğü sanılıyor. Eldeki verilere göre, bunların neredeyse dörtte üçü, yaşı 11-13 arasında değişen kız çocukları ve katille ilk karşılaştıkları yer, evlerine çok yakın.

Kaçırıldıktan sonra öldürülen çocukların yarı kadarı, beklenen zaman ve mekanda bulunamadıklarında polise, "kayboldu" ya da "evden kaçtı" şeklinde bildirimde bulunulmuş. Ne aile bireyleri ne de polis, çocuğun aslında kaçırılmış olduğunu düşünmemiş. Konunun uzmanları, güvenlik birimlerinin her "kayboldu" ve "evden kaçtı" bildirimini ciddiye alması gerektiğini, hızla ve olabildiğince fazla bilgi toplamasını öneriyorlar.

Bundan yaklaşık 10 yıl önce Washington Başsavcısı Christine Gregoire’in talebi üzerine yapılan bir araştırma, çocuğun kaybolduğunu bildirmede genellikle iki saat gecikildiğini ve çocukların büyük bir bölümünün kaçırılmayı izleyen ilk üç saat içinde, hatta % 44’ünün ilk saatte öldürüldüğünü ortaya çıkartmıştı. Bu veriler, çocuğun kaybolduğunu vakit kaybetmeden polise bildirmenin ve polislerin de hızla çocuğun son görüldüğü yerin çevresinde aramaya başlamasının önemini gösteriyor.

621 kaçırma olayını değerlendiren aynı araştırmayla, 1-5 yaş arası kız ve erkek çocuklarının daha çok ailenin bildiği biri tarafından kaçırılıp öldürüldüğü, 15-17 yaşlarındaki kız ve erkek çocuklarını ise genellikle yabancıların öldürdüğü anlaşılmıştı. Çocukların kaçırılmasının temel nedeni, cinsel istismardı.

Katillerin neredeyse tamamı 27 yaşlarında ve bekardı, yarısı işsizdi; kalanı, fazla beceri istemeyen işlerde çalışmaktaydı. Dörtte üçü evvelce bir suç işlemişti ve bunların yarı kadarında mağdur, yine bir çocuktu.

Dikkat çeken bir başka bulgu, suçu tekrarlayan saldırganların, çocukları hemen hemen hep aynı şekilde kaçırması, aynı yere götürmesi, öldürdükten sonra en fazla 50 - 60 metre uzağa gömmesi ya da üzerini ağaç dalları, toprak, battaniye, kilim gibi bir eşyayla örtmesidir. Bu nedenle, bir çocuk ölüsüne rastlandı mı, yakın çevresinde başka cesetlerin aranması tavsiye ediliyor.

YABANCILARLA KONUŞMA DEMEK YETMEZ

Çocuklarımıza "yabancılarla konuşma", "yabancıların otomobiline binme" diye tavsiyelerde bulunuruz. Pek çok kaçırma olayı, evinin hemen önünde oynamakta olan bir çocuğa yaklaşan bir otomobil sürücüsünün yol ya da mahallede oturan birini sormasıyla başlamıştır. Tavsiyelerimize bunu da eklemeliyiz. Çocukların evlerine oldukça yakın bir yerde kaçırılabileceğini unutmamalı, onları mümkün olduğunca tek başına bakkala, kasaba göndermemeliyiz.

Aslında çocuklar kaçırıldığında, etrafta birileri olur ama, bir felaketin yaklaşmakta olduğundan hiç kuşkulanmaz. Nice kaçırma olayından sonra görgü tanıkları, "Çocuğu zorla otomobile bindiren adamı, babası sanmıştım. Ne onu tarif edebilirim, ne de aracın plakasını hatırlıyorum" demiş, evinin penceresinden bakarken gördüğü garip davranışlı yabancının komşunun çocuğuyla konuşması ve elinden tutup götürmesiyle hiç ilgilenmemiştir.

Etrafa biraz daha fazla dikkat etmek, kuşkulu davrananlardan gözlerinizi ayırmamak belki sizi biraz yorar ama, hiç belli olmaz, belki bir gün küçük bir can kurtarır.
Yazarın Tüm Yazıları