Heyetteki bakanın misyonu

BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan'ın Brüksel ziyaretinde bir şey dikkatinizi çekti mi? Avrupa Birliği zirvelerine genellikle başbakanla birlikte dışişleri bakanları gider.

MEHMET AYDIN

Ancak bu defa Dışişleri Bakanı Abdullah Gül Malezya'da olduğu için Başbakan'a bir başka bakanın eşlik etmesi gerekti.

Bakın Erdoğan bu ziyaret için kimi yanına aldı.

Diyanet'ten sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Aydın.

Bunda ne var diyeceksiniz?

Heyette Aydın'ın neden bulunduğunu anlamak için, AB zirvesinin gündemindeki konulara bakmak lazım.

Ağırlıklı iki konu Ortadoğu ve Irak.

Zirvenin gündemindeki üçüncü konu yeni Avrupa Anayasası olan Avrupa Konvansiyonu'nun değerlendirilmesi.

Avrupa Anayasası'nın en çok tartışılan konularından biri, topluluğun dini meselesi.

Bazı Avrupalı siyasetçiler anayasaya, ‘‘Topluluğun dini Hıristiyanlık'tır’’ maddesini koydurmak istiyorlar. Türkiye ise buna karşı.

İşte bu noktada Mehmet Aydın'ın varlığı önem kazanıyor.

Prof. Mehmet Aydın'ın doktora tezi analitik felsefe alanında. Yani sadece ilahiyatçı olarak değil, aynı zamanda felsefeci olarak da isim yapmış bir bilim adamı.

Ayrıca dinler arası hoşgörü ve diyalog konusundaki yapıcı tavrı ile tanınıyor.

Zirvede topluluğun dini konusunda açılacak bir tartışmada herhalde onun görüşleri de dikkatle dinlenecek.

Prof. Aydın'ın Brüksel'e gittiği gün, Cumhurbaşkanı Sezer Malezya'da, Diyanet İşleri Başkanı da Ankara'da İslam'ın modern insanının yaratılması konusunda önemli çıkışlar yapıyor.

Dikkat ediyorsunuz, bütün bunlar sadece kişileri ilgilendirmiyor. Bir yanında Cumhurbaşkanlığı, öteki yanında hükümet ve Diyanet var.

Yani ortaya çıkan tavır, Türkiye'nin devlet olarak benimsediği bir politikayı ifade ediyor.

GELİŞMENİN BAŞLANGICI

Bence bu çok önemli bir gelişmenin başlangıcı sayılabilir.

Buradan imam hatip okulları meselesine geleceğim.

Ben imam hatip okulları konusunda Devlet Bakanı Aydın'ın görüşlerini dinlemeyi çok isterdim.

Oysa o sessiz kalmayı, tartışmaya katılmamayı tercih etti.

Ama dikkat ediniz bu tartışmada, sadece o değil, birçok insan sessiz kalmayı tercih etti.

Acaba bu sessizlikleri, tartışan her iki tarafın tavrına da katılmama biçiminde yorumlanabilir mi?

RENCİDE ETMEK

AKP çevrelerinden görüşlerine önem verdiğim ve tarafsız bulduğum birisi geçen gün bana şunu söyledi:

‘‘Türkiye'de imam hatip okullarından mezun olan insanları, aileleri ile birlikte sayarsanız, 10 milyona yakın insan yapar. Bu tartışmada o insanları rencide edici sözler söyleniyor, yazılıyor. Oysa onların irtica ile falan ilişkisi yok.’’

Bu doğru.

Ama unutmayalım ki, bu tartışmada çocuklarını normal okullara gönderen insanları rencide edecek çok şey de söylenip, yazılıyor.

Mesela imam hatip okullarını savunmak için kullanılan şu argüman:

‘‘Efendim, muhafazakár insanlar, çocuklarını bu okullara daha ahlaklı olsun diye gönderiyor. Onlara bu seçme hakkını vermek lazım.’’

O zaman öteki insanların da şu soruyu sorma hakkı doğuyor:

‘‘Peki bizim çocuklarımız ahlaksız mı yetiştiriliyor?’’

Bu tartışma Türkiye'yi çok yordu. Ayrıca toplumu gerginleştirmek isteyen çevrelerin eline fırsat veriyor.

Oysa buna daha mantıklı yaklaşmak lazım.

Mesela Genelkurmay'da verilen brifingdeki sözleri yorumlama biçimi.

Ben bu sözlerin ‘‘Muhtıra’’ gibi yorumlanmasına katılmıyorum.

Tam aksine askerler çok dikkatli davrandılar.

Mesela konuyu kendiliklerinden açmadılar. Ya kendilerine sorulmasını beklediler, ya da birine sordurdular.

Komutan öyle muhtıra üslubuyla konuşmadı. Tam aksine ‘‘Niye böyle yapıldığını anlamıyoruz’’ türünden dolaylı bir üslubu seçti.

HÜKÜMET KANADI

Hükümet kanadında da, başta Başbakan Erdoğan ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek olmak üzere, sağduyunun duruma hákim olması için çaba sarf edenler vardı.

Bu anlayış ortamı, Türkiye'nin yıllardır boğuştuğu gerginlikleri azaltabilir.
Yazarın Tüm Yazıları