GS, lisenin malı değildir...

GS’da tehlikeli bir gidiş var. Derinden derine bir bölünme, büyük bir kavganın işaretleri giderek artıyor. Tribünler kaynıyor. Peki ne yapmalı?

Haberin Devamı

Geçen Pazar günkü Trabzonspor maçında tribünlerdeki sloganlar ve afişlere çok üzüldüm. Lisecilik yapanlara büyük tepki vardı. Bu tepkinin temelinde de, yönetim kurulu üyesi Şükrü Ergun ve Celal Gülcan’ın Fanatik gazetesine yaptıkları bir demeç vardı. Her ikisi de GS Lisesi mezunu olan Ergun ve Gülcan, GB klübünün gerçek sahibininLise olduğunu açıklamışlardı. ”Liseli olmayan GS’da söz sahibi olamaz” anlamına çekilen bu açıklama, zaten uzunca süredir kaynayan tribünleri patlattı.

 

Özhan Canaydın da bu demeçlere karşı çıkmadı. Liseli olan ve lisenin üstünlüğünü sık sık savunan Canaydın’a tepkilerde eklenince, kıyametler koptu.

Haberin Devamı

 

Bende GS Lisesi mezunuyum, ancak şunu açıkça söyleyebilirim ki, Lise’nin, Galatasaray klübünün sahibi olmadığına inanıyorum.

 

Belki bundan 50-60 yıl önce bu gerçek olabilirdi. Kulübü liseliler kurmuş ve onlar ayakta tutmuşlardı. Ancak, artık bu dönem kapandı. Bugün,GS Lisesinin klüp üstünde manevibir etkisinin dışında hiçbir söz hakkı yoktur. GS liselilerin, diğer GS’lılardan farkları veya üstünlükleri de yoktur.

 

Nitekim, Çarşamba günkü divan toplantısında da aynı hava hakim olmuştur.

 

Özhan Canaydın başta olmak üzere, klüp yöneticileri biran önce harekete geçmeli ve bu Lise kafatascılığının kabul edilemeyeceğini açıklamalı ve tekrarlamalılardır.

 

Bu tartışmayı sürdürmek, hele körüklemek GS’ın parçalanmasına, birbirine düşman iki kampa ayrılmasına yol açar ki, bu GÜNEŞ olayından daha büyük felaketle sonuçlanır.

 

GS’ı bölmek istemeyenler hemen harekete geçmeli ve bu çağdışı yaklaşıma karşı çıkmalılardır.

 

Haberin Devamı

Ayıptır.

 

Yazıktır.

 
DAİLY NEWS İLE
NİCE YILLARA…

 

Perşembe günü Daily News gazetesinin yaşgünüydü. Yazarları arasında olduğum için, benim içinde çok keyifli bir gündü. Ne yazık ki, aynı saatlerde Kanal D Ana Haberin masasına oturmak zorunda kaldığım için katılamadım.

 

Daily News, bambaşka bir gazete oldu. David Judson’un yönetiminde, sadece yabsancıların değil, herhangi birimizin rahatlıkla okuyabileceği, hem Türkiye’den hem de dünya’dan haber alabileceği, içeriği yoğun bir gazete oldu.

 

Türkiye’nin son derece tarafsız bir resmini çekmeyi başaran Daily News’u tüm yabancı dostlarınıza tavsiye edin. Önem verdiğiniz isimleri abone yaptırın. Türkiye’de ne olup bittiğini, bu şekilde çok daha sağlıklı şekilde öğrenilmesine ön ayak olabilirsiniz.

Haberin Devamı

 

Nice yıllara…


DIŞİŞLERİNİN
BAŞARISI...

 

Dışişleri Bakanlığını ve diplomatlarımızı eleştirmekten daha kötü birşey yoktur. Vur abalıya gidersiniz. Adamların sesleri çıkamadığından dolayı, istediğini yazabilirsiniz. Oysa, asıl önemlisi dışişlerinin başarılarını da alkışlayabilmektir.

 

İşte böyle bir durumla karşı karşıyayız.

 

2003 yılından bu yana, uğraştılar didindiler ve sonunda istediklerini elde ettiler: Irak ile ilgili Uluslararası konferansın İstanbul’da toplanması sağlandı.

 

Bazılarımız bunu fazla önemsemeyebilir. Oysa, neresinden bakılırsa bakılsın, bu gelişme son derece prestijli ve uzun vadede ülkemizin yararınadır.

 

İran, Suriye, Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün gibi komşu ülkeler, BM’nin 5 daimi üyesi ve dünya’nın en zengin ülkelerinin klübü G-8 üyeleri bir araya gelecekler.

Haberin Devamı

 

Türkiye açısından önemi, Irak’ın bölünmesine karşı genel bir uluslararası uzlaşı  oluşturması ve Irak konusunda söz sahibi ülke konumunu dünya’ya göstermesi olacaktır.

PATRİK MESROB II
HEPİMİZE DERS VERİYOR…

          

Din adamları genelde toplumlarının önlerinde giden kişilerdir. Akil adamlardır. Zaten kendilerinden böyle olmaları istenir. Bazıları bu beklentileri karşılarlar, bazıları ise tam aksine davranırlar.

          

Ermeni Patriği Mesrob II yıllardan beri akil yaklaşımıyla hepimizin saygısını kazanıyor.

          

Kompleksi olmayan, cemaatini koruyup kollayan bir Patrik.

          

Ermeni diaspora’sına karşı ülkesini korumasını bilen, Kilisesine karşı dahi Türkiye’nin görüşlerini seslendirme cesaretini gösteren, Fransa başta olmak üzere, dış dünya’da dahi gereksiz yaklaşımları eleştiren ve Türk aleyhtarı girişimlere karşı çıkan bir insan.

Haberin Devamı

          

AGOS’un geçen haftaki sayısında son derece önemli bir değerlendirmesi vardı.

          

“… Al Türk milliyetçiliğini, vur Ermeni milliyetçiliğine. İki taraf da iflah olmaz durumda. İki tarafta da inat hakim. Çok yazık, zira genç kuşakların önü kesiliyor…Türkler hala İttihat ve Terakki psikozu, sevr paranoyası içinde. Gururlarına yediremiyorlar. Haşa, biz böyle şeyler yapar mıyız hiç, diyor…Ermenilerin de durumu farklı değil.Taşnak partisi’nin yayınları ortada…”

          

Ermeni cemaatinin başında böyle bir Patriğin bulunması, hem Ermeni asıllı vatandaşlarımız, hem de bizler için bir şanstır.

          

Biraz da dinlemesini bilebilsek…

          

Biraz kendimizi değiştirebilmek, farklı düşünebilmek için çaba harcayabilsek.

          

İşte o zaman Türkiye’nin önünde kimseler duramaz.

 

ÖDÜLLER HAKKI OLANLARI BULDU…

 

Ekonomist dergisinin ödülleri gerçek sahiplerini buldu. Her biri, hem ülkemizde, hem de yurt dışında övündüğümüz isimlerdi. Muhtar Kent ile Hüsnü Özyeğin’in ünleri çoktan Türkiye’yi aştı. Acıbadem Hastanelerinin sahibi Mehmet Ali Aydınlar hergün kendini aşan bir isim. TÜSİAD’ın  Ömer Sabancısı, tmsf’nin ahmet ertürk’ü ve nihayet Ahu Aysal...

 

Diğerlerini çok iyi tanıyorsunuz, ancak Ahu Aysal toplumun büyük bölümü için yeni bir sima. Ottomans  otelini İstanbul’a hediye eden  Ahu  ailesinin önde gelen ismi. Eski eser niteliğinde bir binayı yeniden ortaya çıkartmak ve otele dönüştürmek için bir servet (55 milyon dolar) harcayan Aysal’lar, bu parayı faize yatırsalar dahi, büyük para kazanacakken, İstanbul için harcayarak gerçek bir özveride bulundular. Bu açıdan, biz İstanbullular, Ahuve  Ünal Aysal’a ne kadar teşekkür etsek azdır.


VESAİT-İ HAVAİYE
BERRİYE, BAHRİYE…

 

Başlığa bakıp şaşırmayın; hava, kara ve deniz taşıtları anlamına gelen bu başlık harika bir serginin habercisi…Haslet Soyöz’ü tanırsınız,Milliyet gazetesi çizerlerinden… Bilenler bilir, karikatüristliğinin yanı sıra aynı zamanda çok iyi bir ressamdır. Yağlıboya üzerine çalışır, gemi, tren ve uçak tabloları yapar. Haslet Soyöz, 22 Mart günü birbirinden değerli eserlerinden oluşan ikinci sergisini Rahmi Koç Müzesinde açacak. Elimdeki kitapta ise, bu sergide bulunacak resimleri ve o resimlerin hikayeleri yer alıyor. Hava, kara, deniz taşıtlarıyla ilgili tarihi öyküleri ve yağlıboya resimlerlesözcüklerin yan yananasıl güzel durduğunu gözlerinizle görmeniz gerek… Soyöz’ün sergisini kaçırmayın derim.

 
ATATÜRK’TEN GÜNÜMÜZE CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMLERİ

 

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin iyiden iyiye konuşulmaya başlandığı bu günlerde, Türk siyasi tarihi profesörü, Hikmet Özdemir’in Remzi Kitabevi’nden çıkan (02122822080) “Atatürk’ten Günümüze Cumhurbaşkanlığı Seçimleri” adlı kitabı var elimde. Özdemir, “Türkiye’de cumhurbaşkanı seçimlerinde niçin devlet krizi çıkıyor?” sorusuna bilimsel yanıtlarla ışık tutmuş. Öyle ki, 1923’ten günümüze, cumhurbaşkanı seçimlerinin siyaset bilimi açısından analizini yapıyor kitabında. Çok geniş bir tarihi sürecin cumhurbaşkanlığı seçimlerine, biraz daha yakından bakmak isterseniz, bu kitabı ıskalamayın derim. Kimbilir, belki bu yılki seçimlere daha farklı bir gözle bakarsınız…

Yazarın Tüm Yazıları