Genelkurmay'da iftar

Ertuğrul ÖZKÖK
Haberin Devamı

Çok güvendiğim bir arkadaşım geçen hafta iki gün arayla, çok üst düzey iki komutanla sohbet etme imkânı buldu.

Hemen belirteyim. Konuştuğu komutanların her ikisi de ‘‘dört yıldızlı.’’

Aşağıdaki izlenimleri onun ağzından aynen aktarıyorum:

‘‘Randevum akşam üzeri, saat 16.45'teydi. Sohbete başladıktan bir süre sonra, bir görevli içeri girdi ve komutanın önüne bir bardak su bıraktı. Biraz sonra da küçük bir tepside yemek geldi. O an komutanın orucunu bozmaya hazırlandığını anladım. İki gün sonra yine dört yıldızlı bir başka komutanla aynı saatlerde birlikteydim. O da oruçluydu.’’

LAİKLER ALLAHSIZ MI

Bir süre önce harp okullarını ziyaret eden arkadaşlarımız, öğrencilerin yarısından fazlasının oruç tuttuğunu yazmıştı.

Bu gözlemleri niye aktarıyorum?

Önceki gün Refah Partisi'nin, sağduyusuna güvendiğim isimlerinden biri olan Abdullah Gül aradı.

O gün Hürriyet'te, kendisinin Christian Science Monitor Gazetesi'ne verdiği bir mülakat haberi vardı.

Haberin başlığında, Abdullah Gül'ün, ‘‘Laikler Allahsız’’ dediği belirtiliyordu.

Gül, ‘‘Ben böyle bir şey söylemedim. Söylediğim şudur: Bu ülkede mini eteklilerle, başörtülüler el ele yürüyebilmektedir. Ama laikliği savunan ve benim laik elit adını verdiğim bir grubun aslında laik değil, din karşıtı olduğunu belirttim.’’

Bana gazetede çıkan yazıyı göndermiş. Yazıyı dikkatle okudum. Yazının, ‘‘Asker ve laik elitten’’ söz edilen bölümünde Gül'ün ağzından, tırnak içinde şu ifadeye yer verilmiş:

‘‘Onlar laik elit değil, din karşıtlarıdır. Onlar başka bir din yaratmak istiyorlar. Bu da Allahsızlıktır. Laik kesim hoşgörülü değildir ve kendi hayat tarzını empoze etmek istemektedir.’’

GENELLEYİCİ TAVIR

Evet, cümleleri aynen böyle. Yani bana söylediği gibi, ‘‘bir grup laikten’’ söz etmiyor. Mülakatın bir bölümünde ‘‘laik kesimi’’ hoşgörülü olmayan bir blok gibi gösteriyor.

Eğer mülakatı yapan kişi saptırmadıysa, askerleri de bu blok içinde gösteriyor.

İtirazım şu:

Türkiye'de bu tür genelleyici yaklaşımlardan vazgeçmek gerekiyor.

Ne beş vakit namaz kılan, başörtüsü takan insanların hepsi mürtecidir, ne de laikliği bir hayat tarzı olarak benimseyen insanların hepsi dinini hiçe sayan kişilerdir.

Türk halkının çok geniş bir bölümü, bu tehlikeli iki genelleyici çizgi arasında bulunuyor.

Bu çok geniş kesimin kafasında asla ve asla bir ‘‘din sorunu’’ yoktur. Bu çok geniş kesim, asla ve asla ‘‘dini inanışını bir tehlike veya tehdit altında görmemektedir’’.

Ama bu geniş kesimin önemli bir bölümü, geçtiğimiz dönem, hayat tarzını tehdit altında gördü.

Bunun objektif bir nedeni var mıydı? Belki vardı, belki yoktu. Ama unutmamalıyız ki, insanların endişelenmesi için ille de objektif nedenlerin bulunması gerekmiyor.

Bir belediye başkanı yüzde 20 küsur oyla seçildiği şehirde kendi keyfine göre yasaklar koymaya başlarsa, böyle bir endişenin temelleri atılır.

MİNİ ETEK

Bir başbakan bir takım tarikat şeyhlerini başbakanlığa toplarsa, bu görüntü ister istemez insanları rahatsız eder.

Abdullah Gül, mülakatında, bu ülkede ‘‘mini eteklilerle, başörtülülerin el ele yürüdüklerini’’ söylüyor.

Öyleyse sorun ne?

Refah Partisi artık siyasetini şu gerçek üzerine kurmalıdır.

Türkiye'nin bir din sorunu yoktur. Hiçbir Müslüman ülkede, Türkiye'deki kadar cami yok. Bu ülkenin camileri açık. Kışlalarında isteyen herkes oruç tutabiliyor, namazını kılabiliyor. Devlet dairelerinin, özel sektör kuruluşlarının hiçbirinde, oruç tutmak isteyen insanlara engel olunmamaktadır.

Türkiye'nin bir din sorunu yoktur, ama dinin siyasete alet edilmesi sorunu vardır.

Türkiye'yi seven herkes artık bu gerçeği görmeli ve dini, siyasette ayırıcı bir unsur olarak sunmaktan vazgeçmelidir.

Çünkü bugün artık ülke için en tehlikeli bölücülük, halkı ‘‘inananlar ve inanmayanlar’’ diye ikiye bölüp, bunun üzerine siyaset kurmaktır.














Yazarın Tüm Yazıları