Gaspar Noe'den beş para etmez nefret terapisi!

Feriye'de 39 yaşındaki Fransız sinemacı Gaspar Noe'nin Dönüş Yok (Irreversible) isimli filminin gece yarısı özel gösterimini izledim. Filmin ilk on beş dakikası tam bir eziyet. Bir siren müziği var, birtakım acayip koşuşmalar, birtakım adamlar, ara sıra 'Hain' filminden tanıdığım, Cassel'in suratı görünüyor. Kamera, kamera mı sandal mı belli değil. Cassel 'Tenya' diyor başka bir şey demiyor. Aranan kişinin adı Tenya, barın ismi de Rektum olunca ister istemez çağrışımlar havada uçuşuyor tabii ki. Sonra hayal meyal ama acayip bir şiddet sahnesi, kafası yangın tüpüyle parçalanan bir adam, polisler falan... Bu arada filmin abukluğuna dayamayıp çıkanlar. Gaspar Noe, Uluslararası Toronto Film Festivali'nde yaptığı basın toplantısında şöyle demiş: 'Dayanamayıp çıkanlar filmden nefret edenler değil, duygularını kontrol etmeyi bilmeyenlerdir!'. Sonra iğrenç bir tersten tecavüz sahnesi. Bir şey gösterdiği yok, hemen heyecanlanmayın. Ama çok uzun süren, çok hayvani, çok iğrenç.Hemen sonra da o gereksiz şiddet sahnesi. Kadının suratı yerlerde. Sonra Noe'ye göre yine duygularını kontrol edemeyip çıkanlar! Toronto'daki basın toplantısında Gaspar Noe iğrenç tecavüz ve şiddet sahneleri için de şöyle demiş: 'Bu filmi bir nefret terapisi olarak görebilirsiniz. Kafasında tecavüzü tasarlayan birinin benim filmimi izledikten sonra tecavüze yeltenme isteği azalacaktır. Benim filmimde çok kötü bir güç gösterisi var ama bu güç gösterisi Amerikan filmlerindeki silahların yarattığı güç gösterisi kadar istismar edici değil'. Daha sonra ise fırtınadan sonraki sessizlik ve kısmen mutlu son. GEÇ BUNLARI GASPAR BEYAnlıyoruz ki, film sondan başa doğru oynuyormuş. Afişte de her şeyin tersten yazılması da bu yüzdenmiş. (Belki tecavüz bile bu yüzden tersten gerçekleştirilmiş olabilir!) Bu noktadan sonra biraz yönetmenin yaptığı şeyin farkına varıp keyif alınmıyor değil ama bu kadarcık keyif için de can sıkmaya, iç karatmaya kesinlikle değmez. Bu iğrenç hastalıklı tecavüz sahnesini izleyen kadınların erkeklerle ilişkilerini gözden geçirmemeleri mümkün değil. (Ne gerek ver kadını bu kadar erkekten soğutmaya. Zaten erkekler konusunda paranoyaklar! Bütün erkekler onların gözünde potansiyel Tecavüzcü Coşkun. Ne gerek var bir de göstere göstere bu önyargıyı onaylatmaya!) Noe'nin dediği gibi filmi keşke bir nefret terapisi olabilse...Filmi izlerken izleyicilere damardan elektrik şoku verilebilse belki. Noe yaptığı iğrençliğe sadece kılıf uyduruyor. Ya tecavüze eğilimliler dakikalarca süren tecavüz sahnesinden zevk alıyorlarsa... Ya aynı hazzı bir daha yaşamak isterlerse... Geç bunları Gaspar Bey geç, terapin beş para etmez. Filmin? Eziyet çekmek isteyenler gidebilir. Nefret Terapisi nedir?Nefret terapisi insanları alkol, sigara, uyuşturucu gibi kötü alışkanlıklardan kurtarmak için uygulanan klinik tedavi yöntemi. Hatta 1970'lerin ortalarına kadar eşçinsellik 'zihinsel bir hastalık' olarak görüldüğünden eşcinsellere de uygulanıyormuş. Mide bulandırıcı haplar ve elektrik şoku eşliğinde eşcinsellere homoerotik görüntüler izlettirilip, 'kötü alışkanlıktan kurtulmaları', normal davranışa geçmeleri amaçlanıyormuş. Küçük himini köpek olmak istiyorEvimizde yaşayan en küçük canlı 9 yaşındaki Görkem. Küçük himini diye çağırdığımız Görkem'in 3 yaşından bu yana tek isteği var: Köpek olmak! Nedeni ise insanların köpekleri başka bir türlü sevmeleri. Köpekler kucakta besleniyormuş, başları okşanıyormuş, ‘‘gel kuçu kuçu’’ deniyormuş. Hem köpek olursa sahibini de üzmeyecekmiş, tıpış tıpış gidip çişini dışarı yapacakmış. Harry Potter fırtınasından sonra ise Görkem artık köpek olmayı değil, Harry Potter olmayı istiyor. Nedeni basit. Eğer Harry Potter olabilirse , kendini köpek yapabilirmiş. Küçük himini ilginç çocuk. Önce Harry Potter filmlerini izleyip sonra kitaplarını okuyor. Söylediğine göre yabancı isimler kafasını karıştırdığı için önce kitabı okuyunca bir şey anlamıyormuş. Sırlar Odasına da ilk günden baskılara dayanamayıp gittik tabii. Aslında filmdeki bazı sahnelerden Görkem'in korkacağında emindim ama yine de baskısına dayamayıp götürdüm işte. Genel olarak bakarsak Harry Potter kitapları ve filmler çocuk ruh sağlığına olumsuz etki yapacak unsurlar içermiyor. İyi büyücülerle kötü büyücüler savaşıyor ve hep iyiler kazanıyor. Çocuğunuzla 'büyücülük' üzerine konuştuğunuz sürece sorun yok. Bir şekilde kolay kolay kendini köpek yapamayacağını anlatmalısınız ona. Çocukları götürelim mi?Yönetmen Chris Columbus'un Sırlar Odası'nda öyle karanlık sahneleri var ki, bu sahneler için çocuğunuzu bir tartsanız iyi olur. 8 yaş altına Sırlar Odası'nı önermiyorum ben. 9 yaş üstü için küçük himini örnek olsun. Uykuları üç gündür düzensiz. Potter'ın hayaletle konuşması, örümcek saldırısı, yılanla dövüş ve duvara kanla yazılan yazılar sahnelerine dikkat etmek gerekiyor. Örneğin Küçük Himini en çok örümceklerden etkilendi. Çocuğunuzu en iyi siz tanıyorsunuz, bu sahneleri kaldırabileceğini düşünüyorsanız götürün, eğer kaldıramaz diyorsanız ve baskılar sonucu götürüyorsanız, yanınızda bir haftalığına yer açın gece yarısından sonra davetsiz bir misafiriniz olabilir. Sırlar Odası, Felsefe Taşı'na göre daha bir çocuk filmi olmuş gibi geldi bana . Biraz da uzun olunca hafiften canım sıkıldı. 'Bir sonrakine gider misin?' derseniz. Himiniler istemese bile kaçırmam mümkün değil. Her şeye rağmen içimdeki çocuğu bir yerlerden beslememe yardımcı oluyor...Galatasaray bu maçı alır Galatasaray eski Galatasaray değil. Gol yollarında etkisiz, orta sahada da topa basamıyor. En son Galatasaray'ın Barcelona maçını, Barcelona'da izledim. Galatasaraylı oyuncuları uzun süredir bu kadar aciz görmemiştim. Barcelona o maçta top oynamadı antreman yaptı. Ama Pazar günü oynanacak Beşiktaş maçı farklı. Bu maçta taktiklerden daha çok motivasyona yönelik faktörler etkili olacak. Daha fazla kazanmayı isteyen maçı da kazanacak. Unutmayın, eğer Galatasaray kaybederse hem Fatih Terim'in hem de Galatasaray'ın kaybedecekleri daha fazla. Takımın psikoloğu Acar Baltaş takımı kesinlikle maça bu yönde hazırlıyordur. Bu nedenle ben banko Galatasaray diyorum. Pazar Günü ya maça gidin ya da televizyondan izleyin. Sanırım muhteşem bir futbol şöleni olacak. Yüzüklerin Efendisi'ne gidiyorum, sorularınızı akşama kadar gönderinPazar günü, İkiz Kuleler'in Avrupa Gala programına katılmak için Paris'te olacağım. Hem filmi izleyeceğim, hem de sizler için yönetmen Peter Jackson'dan, oyuncular Eliyah Wood'dan, Liv Tyler'dan, Andy Serkis'ten, Christopher Lee ve daha başka oyunculardan birinci elden bilgi toplayacağım. Eğer onlara 'Yüzüklerin Efendisi' ile ilgili soracağınız bir şey varsa bu akşama kadar aabir@anadolu.edu.tr adresine gönderin. Gelecek hafta sizlerle izlenimlerimi paylaşacağım. Görüşmek üzere. Trendy&FrIendly İzmir MekanlarıGeçen hafta İzmir'e varır varmaz arkadaşlara 'Bana trendy bir yerler önerin' dedim. Önce bir süre suratıma baktılar. 'Trendy, trendy..' diye birkaç kere tekrar ettim. Baktım ses yok. 'Tamam dedim fazla trendy olmayabilir bu yüzyılda hizmete girmiş olsun yeter! Her geldiğimde tutturmuşunuz bir Deniz Restoran bir Körfez Restoran bir Naci Usta.. Başka bir yer yok mu bu İzmir'de ya. 'Jeton düştü, 'Haa öyle söylesene, seni 1988'e götürelim dediler. Gittik. Alsancak, Punta'da bir Rum evi. Hemen girişte üç dört masa var, insanlar atıştırıyor, orta oda dans pisti, arka odada ise bir bar ve yüksek masalar var. Her Cuma tango gecesi varmış, ortalık epeyce hareketli. Ön masalar dolu, geçtik arkadaki bar kısmına oturduk, yemek siparişimizi verdik. Sefaret böreği, safranlı kalamar, biberli biftek, Ege usulu çöp şiş. Hepsi mönüde çok lezzetli duruyordu. Çok geçmedi ki 'Sahip' pozisyonundaki orta yaşlı bey hafiften bar kısmında oturmamızdan kıllandı. Bar tıklım tıkışık, biz de bir an önce olduğumuz yerde yemeği yer gideriz diye düşünüyoruz. 'Sahip' ise Ali ismindeki garsona yaptırdığı çeşitli sortilerle bizi taciz etmeye başladı. Yerlerimizi değiştirmemizi istiyor. Ali gelip gelip 'Ön tarafa masalara geçecekmişsiniz, patron öyle diyo!' diyor ama yüzündeki ifade de şöyle: 'Bana kalsa burada oturun ama adam patron işte, benimle gelin de ağzımızın tadı bozulmasın'. SAHİP KILLANDI!Ali'ye acıyıp, girişteki masalardan birine geçiyoruz. Kapı ağzı buz gibi. Servis yavaş. Ali bir oraya, bir buraya koşturuyor. Öğreniyoruz ki, diğer iki garson aldıkları parayı beğenmeyip işe gelmemişler. Ali, dili dışarıda her şeye yetişmeye çalışıyor. Öyle güleryüzlü, öyle konuşkan ki, her masaya uğrayışta iki çift gönül alıcı söz ediyor, kızamıyorsun bile. Bence bu tür yerleri çalıştırmayı Ali gibilere bırakmak lazım. 'Sahip' mümkünse ortalarda dolaşmasın, dolaşacağı zaman da önüne 'Çevreye verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı özür dileriz' diye pankart assın! Sezarın hakkı sezara, yemeklere diyecek yoktu. Hepsi çok lezzetliydi. Gecenin ilerleyen saatlerinde arkadaşlar çenemden korkmuş olacaklar şair Eşref Bulvarı üzerinde Club En-Velo diye bir özel kulübe götürdüler. Türkçe ve yabancı pop ağırlıklı canlı müzik var. İnsanlar çok samimi, kafalarına göre oldukları yerde dansediyorlar, üstelik ortada sizi sinir edecek hiçbir 'Sahip' de görünmüyor. Club En-Velo'ya gidilebilir. Ama önceden bir rezervasyon yaptırsanız iyi olur (0-232-4632869)
Yazarın Tüm Yazıları