Fatih Altaylı: Diyarbakırspor için barışın lütfen






Fatih ALTAYLI
Haberin Devamı

FENERBAHÇE Başkanı Aziz Yıldırım, Diyarbakırspor'a yardım etmemekle suçlayanlara, benim aracılığımla yanıt veriyor. Aktarıyorum:

‘‘Diyarbakırspor Kulübü'ne Sn. Adnan Ökten başkan olmadan gelerek (geçen yaz), yardım istedi ve kendisine nakit olarak ödeme yaptım. Bunu da hiçbir zaman gündeme getirmedim.

Geçen yıl oynanacak Sarıyer maçı öncesi yine bana geldi ve kimsenin yardım etmediğini ifade ederek benden 40-45 milyar lira arası bir para istedi. Kendisine cumartesi günü bu parayı verdim.

........(Burada yazılı olanları aktarmama gerek yok.)

Bu sezon başında Fenerbahçe Spor Kulübü'nün mukaveleli oyuncularını (Kemalettin, Murat ve Saffet) hiçbir yönetici veya kulüp yetkilisine haber vermeden Diyarbakır'a götürerek kendi kamplarında çalışmalarını sağladı.

Liglerin başlayacağı haftaya kadar Fenerbahçe Spor Kulübü'nden kimseyi aramaya da tenezzül etmediler. Biz tepki gösterince gerçek Diyarbakırlılar beni arattılar.

Hikmet Çetin, Abdülkadir Aksu, Murat Aksu gbi gerçek Diyarbakırlıları araya sokarak bu transferin oluşmasını sağlamaya çalıştılar.

Yapılan bu ayıba karşı benim affedici olmamı istediler.

Bunun üzerine Diyarbakır'dan 75 milyar liralık üç çek alarak oyuncular Diyarbakırspor'a verilmiştir.

Fenerbahçe, Diyarbakırspor'dan sadece 75 milyar lira almıştır. Geri kalan parayı futbolculara kendileri vermiştir.

Diyarbakırspor'a yardıma her zaman hazır olduğumun bilinmesini isterim.’’

Ancak anladığım kadarıyla Aziz Yıldırım'ın Diyarbakırspor'un bugünkü yönetimine güveni yok.

Bence Yıldırım bu sorunu dondursun.

Önce Diyarbakırspor'u elbirliği ile 1. lige çıkarsınlar.

Sonrasını aralarında hallederler.

Tehdit serbest

TELEVİZYONDA bir görüntü. İlk anda komik ama aslında trajik.

Şişman, patlak gözlü bir adam Galatasaray maçı çıkışında Ali Sami Alkış'ı sıkıştırmış tehdit ediyor:

‘‘Galatasaray hakkında böyle konuşmaya devam edersen, seni parçalarım, kırarım, zartarım, zurtarım....’’

Yanda bir polis.

Polis değil bostan korkuluğu.

İzliyor.

Tehditçi, ‘‘Polis abime saygılar’’ deyip tehditleri sürdürüyor.

Kimse tınmıyor.

Sadece orada mı?

Her yerde benzer görüntüler.

Sincar soyadlı biri kameraları toplamış bağırıyor:

‘‘İstanbul'u kana bulayacağım.’’

Kendi deyimiyle, ‘‘Allahın dünyaya gönderdiği son piskopat’’mış ve bu nedenle bu hakka sahip.

Oh ne álá...

Ben de sondan bir sonrakiyim deyip biri çıksa ne olacak?

Ekranlarda sürekli bir tehdit durumu.

Nuriş herkesi tehdit ediyor, kendini mağdur hisseden tehdidi savuruyor, tehdit edilen de kontrtehdide başvuruyor.

Savcılarımız ise uyuyor.

Birine kameraların önünde bunları söylemek suç değil mi?

Bunun bir cezası yok mu?

Biz de çıkıp canımızın çektiği herkesi tehdit mi edelim?

Ben mi ödeyecektim?

MERKEZ Bankası'nın müstafi başkanına ve Hazine'nin aynı durumdaki müsteşarına acıyanlar var.

Fatura onlara kesilmiş.

Pardon ama kime kesilecekti?

Size mi, bana mı?

Üstelik de onlara kesilen faturayı siz ve ben zaten ödüyoruz. Biraz da onlar ödesinler.

Ayrıca da hiç üzülmeyin, yarın bilmem kaç bin dolar ücretle bir bankada işe başlarlar. İşlerinden olmalarına gelince, son derece olması gereken bir gelişme.

Bu ikisi, Erçel ve Demiralp, Türkiye'de şimdiye kadar hiçbir Merkez Bankası başkanı ve Hazine müsteşarına nasip olmayacak bir özgürlük içinde çalıştılar.

Hükümet içinde, ilgili bakan dahil ekonomiden anlayan olmadığı için her dediklerine kulak verildi.

İşlerine karışılmadı.

Onlar da Carlo kardeşleriyle birlikte ülkeyi bu hale getirdiler.

Bu nedenle de faturayı ödemeleri çok normal.

Keşke Türkiye'de herkes faturayı böyle kendi ödese!

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Başarısız bürokratlara acımanın, ülkeyi acınacak hale getirdiğini unutmadığımız zaman.

Yazarın Tüm Yazıları