Evlilikle sonuçlanan gizli ilişkinin perde arkası

Müjde Ar ile Şener Şen’in bir döneme damgasını vuran Ankara programı, l995 yılının Kasım ayında izleyiciyle buluşmuştu. İlk gösterim için Başkent’in seçilmesi bir stratejinin ürünüydü. Amaç; gösterinin rayına oturması ve politikanın merkezinde gerekli sansasyonun yaratılmasıydı.

Sonuçta da beklenen oldu ve şov her gece Ankaralıların akınına uğradı. Daha sonraki duraklar Bursa, İzmir ve İstanbul’da da beklenen başarı yakalandı.

Şov start almış ve Türk sinemasının iki dev ismi her gece müşteri akınına uğrayan salonda hünerlerini göstermeye başlamıştı. Müjde Ar bambaşka bir başarıya daha imza atıp, hayat akışını değiştirecek yola da girmişti. Bu önemli değişiklik ise 1993 yılında ayrıldığı Atilla Özdemiroğlu’ndan sonra boş kalan kalbini yeni bir erkekle doldurmasıydı. Artık kapalı olan Ankapol Müzikhol’deki şova Ankaralılar gibi politikacılar da büyük ilgi göstermişti. İlginin yoğun olduğu gecelerden birinde, ön masanın konukları, bundan kısa bir süre önce vefat eden İçel milletvekili Aydın Güven Gürkan ile İstanbul milletvekili ve eski kültür bakanı Ercan Karakaş’tı. Hatırlanacağı üzere Aydın Bey, daha sonra sanatçı Serap Aksoy ile evlenmişti. İki dul milletvekiliyle gösteri esnasında girilen söz dalaşı, daha sonraki muhabbetin kapısını aralamıştı. Zira tüm müşterilerin gitmesine karşın, iki politikacı masalarından kalkmamış, Müjde Ar ile Şener Şen’in yanlarına gelmesini beklemişti. İlk tanışma da bu vesileyle gerçekleşmişti.

AYNI ŞOVU ÜÇÜNCE KEZ İZLEYİNCE

Çok değil, aradan üç gün geçtikten sonra Ercan Bey yine ön masalardan birinde yerini almıştı. Sonuçta da ilk gece olanlar tekrarlanmış ve program bitimi kalabalık grup halindeki sohbete devam edilmişti. Yeni yıl gelip çattığında ise Şener Şen, Müjde Ar Şov tatile girmiş ve Şeker Bayramı bitine, yani Şubat 1995 tarihine kadar gösteriye ara verilmişti. Bu boşluk süresince Müjde Ar, Amerika’ya gidip sağlık kontrolünden geçmiş ve kısa bir tatil yapmıştı.

İşte ne olduysa birliktelik bu aradan sonra başladı. Müjde, Ankara’ya ikinci gelişinde, yakın dostlarının verdiği bir yemekte, Ercan Karakaş ile bambaşka bir atmosfer içinde kendini buldu. Daha doğrusu Şener Şen ile müzikholün sahibi Abdullah Tüze, aralarındaki elektriklenmeden etkilenip sürpriz bir yemek organize etti.

SIK SIK TUVALETE GİTME BAHANESİYLE TELEFONA SARILIYORDU

Bu arada Müjde’nin yakın dostu olarak tüm gelişmelerden haberim olmuş, hatta eşimle birlikte sırlarını paylaşmıştım. Aslında ilk karşılaşmalarında Ercan Bey’e ilgi duyup, kalbini bana açmıştı. Hatta sahnede o kadar cesur sözler sarf eden Müjde, bu iç döküşlerde tam tersi utangaç bir insan olup çıkmıştı. Evet, Ercan Karakaş’tan hoşlanmıştı, ama bunu ona aktarmanın yolunu bilmeyen liseli kızlara dönüşmüştü.

"En iyisi teklif karşıdan gelsin" diyerek kendini beklemeye aldı ve kısa bir süre sonra çalan telefon onun hayat akışını değiştirdi. Telefondaki ses Ercan Bey’e aitti ve Müjde’yi yemeğe davet ediyordu. Randevu verilen akşam, baş başa yenen yemek ise bu ilişkinin başlangıcı oldu. Hiç unutmam, yemek esnasında sık sık tuvalete gidiyor ve mobil telefonundan beni arayıp "Şimdi gözlerimin içine baktı, ne yapacağım?" gibi çocukça duygularını dile getirerek sorular soruyordu.

KOCA ADAYI EVLİ ÇIKINCA...

Daha sonra ise birlikte yenen yemekler sıklaşıyor, dost davetlerine gidişler başlıyordu. Hatta bunlardan biri de bizim evde gerçekleşiyor, o dönemin TRT genel müdürü Yücel Yener ile eşinin de bulunduğu masada keyifli anlar yaşanıyordu.

Bu arada Ankara’daki şov tamamlanmış, Müjde’de de İstanbul’a, yuvasına geri dönmüştü. Ercan Karakaş ise Ankara’da politika dolu günlerle baş başa kalmıştı. Üstelik Ercan Bey’in başında önemli bir sorun da vardı. Yaklaşık üç yıldır ayrı yaşadığı ve mahkemelik olduğu eşi etrafta bülbül gibi konuşmaya başlamıştı. Artık geri dönmeyeceğini bildiği halde, Ercan Bey’in halen evine gelip gittiğini ve karı koca ilişkisinin devam ettiğini söylüyordu. İşte tüm bu olanlar Müjde’nin gözünü korkutuyor ve "Acaba yuva yıkan bir kadın mı oluyorum?" düşüncesini aklına sokuyordu.

YÜKSEK ATLAMA REKORU KIRILABİLİRDİ

İşin aslı ise başkaydı. Ercan Bey boşanmak için iki yıl önce mahkemeye başvurmuş ve ayrı eve taşınmıştı. Mahkeme ise bu boşanmayı onaylamış, ama iki yıllık bekleme süresinden sonra taraflar bir araya gelmezse boşanmanın otomatikman gerçekleşeceği kararına varmıştı. Yani maddi ve manevi biten bu evlilik yasal bir şekilde de son bulacaktı.

Bu arada ilişki, ayrı şehirlerde olduklarında telefonla, birlikteyken de özel mekánlarda devam ediyordu. Hatta Müjde’nin Haziran ayı içindeki doğum günü bile Ankara’da sessiz sedasız kutlanmıştı. Etraftan korktukları bir şey yoktu, ama her ikisi de bu ilişkinin duyulmasına taraftar değildi.

Ancak aylardır bildiğim ve içinde yaşadığım bu ilişki benim gazetecilik damarlarımı iyice kabartmış, diğer basın mensuplarını atlatacağım haber olmaktan çıkmaya yüz tutmuştu. Sonuçta, yazmaya karar verdim ve her ikisinin de karşısına dikilip, "Medya bu birlikteliği duyacak, istemediğiniz yanlış şeyler yazılacak. Bense atlatan konumundan, yüksek atlayan konumuna gireceğim. Yazıyorum ona göre" dedim. Sonuçta da manşetten giren haberim tüm medyaya malzeme oldu.

SİZ SİZ OLUN MÜJDE’YLE SEZEN ÜZERİNE İDDİAYA GİRMEYİN

Sezen Aksu ile Müjde Ar çok yakın dostlardı. Öyle ki, hesap kitap işini pek bilmeyen Sezen’in birikimlerini Müjde değerlendirir, mal mülk alırken bile son kararı verirdi. Ancak, Müjde, Şener Şen ile şovları tutunca uzun süreden beri Ankara’daydı ve Sezen’le ilgilenemiyordu.

Hal böyle olunca da, bir gün Müjde bana dönüp; "Bak gör Sezen, dayanamayıp yakında bir program ayarlar ve Ankara’da sahneye çıkar" dedi. O sıralar Aksu’nun İstanbul konserleri başarıdan başarıya koşuyor ve Ankara’ya gelme imkánı tanımıyordu. Ancak, kısa süre sonra baktık ki Sezen, Ankara’da bir gece kulübüyle 25 günlüğüne anlaşıp, Müjde’yi haklı çıktı.

Bu arada aynı iddia aradan beş yıl geçtikten sonra Müjde’nin bikinili son pozları için de geçerli oldu. "Gör bak benim mayolu fotoğraflar yayınlansın, Sezen’de sana poz verir." Evet, Müjde, mayolu ve bikinili son pozlarına benimle beraber veda etti. Ankara Hilton Otel’in havuzundan bir çıktı, bir daha da onu objektifler karşısında suyun içinde gören olmadı. Sezen ise yakın arkadaşı Müjde’nin gazetede yayınlanan bu fotoğraflarını gördükten iki gün sonra mayosuyla objektifin karşısındaydı. Onun da son mayolu fotoğrafları oldu. Daha doğrusu altına uzun etek giydiği için mayonun üstüyle verdiği son pozlar.

Sezer’den sonra Doğramacı Ailesi’ne de fırça darbesi

Türkiye Büyük Millet Meclis’inin ressamı olarak bilinen Yaşar Çallı, Ahmet Necdet Sezer döneminde Cumhurbaşkanlığı’na transfer olmuştu. Sezer’in himayesinde çalışmaya başlayan Çallı, Köşk için büyük bir koleksiyona imza atmıştı. Atatürk’ün yaşadığı evlerin yağlıboya tablolarını yapan ünlü ressama çalışmalarını sürdürmesi için özel bir bölüm tahsis edilmişti.

Her gün elinde fırça, tuvale hünerini aktarırken de, gazeteci Bülent Hiçyılmaz’ın fotoğraflarından yararlanmıştı. Koleksiyonun tüm parçaları tamamlana kadar Yaşar Çallı’ya röportaj izni de verilmemişti. Bu büyük gizliliğin nedeni ise eserleri önce Ahmet Necdet Sezer’in görerek, onay vermesinin beklenmesiydi.

Şimdilerde tabloların Cumhurbaşkanlığı duvarlarını süsleyip süslemediğini bilemeyeceğim ama, Sezer ile birlikte Çallı’nın da Çankaya Köşk’üyle ilişkisi son buldu. Tekrar Meclis’e dönüp dönmeyeceği konuşulurken de, çok özel bir projeyle tekrar karşımıza çıktı.

Bu kez Bilkent Üniversitesi ile Bilkent Holding’in kurucusu İhsan Doğramacı için çalışmaya başlayan Çallı, herkesten bir sır gibi saklanan proje için tablolar hazırlama gayretine girdi. Bugün 90 yaşına merdiven dayayan İhsan Doğramacı, halen oturduğu saray gibi villayı müzeye dönüştürme kararı vermiş. Bu müzenin duvarlarına asmak için de başta kendisi olmak üzere, beş kuşak ailesinin görüntülerinin yer aldığı tablolar hazırlatmaya başlamış. Yaklaşık 90 adet tablo da eşi Aysel Hanım ile kendisiyle aynı ismi taşıyan oğlu Ali ve kızı Emel Doğramacı’nın çocukluktan bugüne resimleri olacakmış. Ayrıca, torunları, babası, dedesi ve bazı aile büyükleri bu koleksiyonda yer alacakmış. Tabii, kendisinin de çocukluğundan bu günlere uzanan süreçteki görüntüleri koleksiyonun ana parçasını oluşturacakmış.

Herkesten gizlenip, sessiz sedasız yürütülen bu müze projesi ve tablo siparişi yakın bir zamanda büyük bir basın toplantısıyla duyurulacakmış.

Göğsümü taratırım ancak hediyesi var mı?

1974 yılında fahri olarak çalışmalarına başlayan Türkiye Devlet Hastaneleri ve Hastalara Yardım Vakfı (HASVAK), yaptığı sayısız hayır işine bir halka olarak "Çocuklar anasız kalmasın" sloganı ile meme kanserine karşı savaş açmıştı. Kendisi de kanser illetiyle boğuşan HASVAK Başkanı Engin Öztürk, yönetim kurulu üyeleriyle birlikte geçenlerde ziyaretime gelip, Ankara’nın köy ve ilçelerindeki çalışmaları hakkında bilgi verdiler. Meme kanserinin kadınlar arasında en sık görülen kanser türü olduğunu hatırlatarak da, erken tanının önemini anlattılar.

Ancak aktardıkları önemli bir olay daha vardı ki, anlattıkları kadarıyla Ankara’ya 20 dakika uzaktaki yerleşim birimlerinde bile cehalet kol geziyordu. Kadınları taramadan geçirme işlemenin parasız yapıldığını vurgulayarak da, ağzımı bir karış açık bırakan tespitlerini anlatmaya başladılar.

"Biz bu tarama olayını kadınların ayağına kadar giderek parasız yapıyoruz. Şu ana kadar yaptığımız testlerde kadınların yarıya yakınında meme kanserine rastlandı. Ama acı olan, bu hanımların çok bilinçsiz bırakılması. Örneğin meme kanseri tespit edilen bir kadınımız, ’Doktor hanım onu bırak da esas ayağımdaki ağrıyı nasıl geçirirsin, ona bak’ diyebiliyor.Biz önce konunun önemine değinmek için hanımları bir araya toplayıp, meme kanserini anlatıyoruz. Ama ilk toplantılarımızda baktık ki, katılım çok az. Sonunda bu hanımları getirebilmek için özendirici tedbirler aldık. Gitmeden önce hediye paketleri vereceğimizi söyleyip, katılmalarını istedik. Baktık ki bu iş tuttu. Örneğin 4 bin nüfuslu bir ilçe de ilk toplantımıza ancak 25- 30 kişi katıldı. İkincide hediye verince, katılımcı sayısı 400’e çıktı."

Görüldüğü üzere ayağına kadar gelmiş sağlık hizmetini umursamayan cehalet, vatandaşı bol keseden yardımlara alıştıran zihniyetin bir ürünü. Belediyeler gibi birçok kamu kuruluşu torba torba erzak, ekmek, oyuncak dağıtırsa, buna alışan insanlar da hiçbir şey için kılını kıpırdatmaz. Bu yaşamını tehdit eden meme kanseri testi olsa bile.
Yazarın Tüm Yazıları