Ertuğrul Özkök: Medyaya gerçekten solcular mı hakim

Ertuğrul ÖZKÖK
Haberin Devamı

‘İÇERDEKİ arkadaşlar...’’ F tipi sorununun çözümü için ‘‘arabuluculuk’’ yapan yazarlardan birini televizyonda izliyorum.

Cezaevi direnişçilerinden söz ederken bu sıfatı kullanıyor:

‘‘İçerdeki arkadaşlar...’’

Yani işlenen suçun, verilen cezanın bütün hukuki kılıfı atılmış, geriye masum bir ifade kalmış:

‘‘İçerdeki arkadaşlar...’’

Bu konuda günlerdir yazı yazmamaya dikkat ettim.

Çünkü çevremdeki bazı aydınlarla kamuoyu arasında sıkışıp kalmıştım.

Kime telefon etsem, devletin bu bir avuç insanla ‘‘pazarlık ettiği’’ görüntüsünden rahatsızdı.

Tepkiler çok keskin, çok radikal biçimde dile getiriliyordu.

Ölüm orucuna yatanlarla ilgili en küçük bir acıma duygusu yoktu.

Ama gerek basında, gerek bir kısım aydın çevrelerde F tipine karşı eylem düzenleyenlere karşı belli bir ‘‘anlayış’’ havasının hákim olduğunu görüyordum.

Basında sanki kamuoyu buna destek veriyormuş gibi bir hava var.

İÇERDEKİ ARKADAŞLAR

Bunları gördükten sonra kendi kendime şu soruyu sormadım değil.

‘‘Acaba medyaya eski solcuların hákim olduğu yolundaki iddialarda belli bir gerçeklik payı var mı?’’

Bunun cevabını bugün vermek istemiyorum.

Ancak sorgulamak, hem de ciddi biçimde sorgulamak istediğim bir durum var.

Cezaevi direnişçilerine ‘‘içerdeki arkadaşlar’’ tavrıyla yaklaşanlar acaba onlara iyilik mi yapıyorlar?

ŞÖHRET RANTI

Yoksa bu insanlar üzerinden bir ‘‘gündemde kalma’’, ‘‘unutulmuş şöhreti sürdürme’’ rantı mı yeniyor?''

Bu soruyu ciddi biçimde kendi kendime soruyorum.

Ve inanın o aydın kesimi tatmin edecek bir cevap bulamıyorum.

Bazı arkadaşlarım bu yorumu ‘‘çok şahsi’’, bana yakışmayacak kadar ‘‘muhafazakár’’ buluyorlar.

Hiç fark etmez, bulsunlar. Benim görüşüm şu:

İçerde, bir bölümü örgüt baskısıyla ölüm orucuna yatırılan bu insanlara ‘‘içerdeki arkadaşlar’’ muhabbeti ile yaklaşıp, onlara cesaret verenler, bana göre bu insanlara iyilik yapmıyorlar.

Hatta kötülük yapıyorlar.

Çünkü verilen bu cesaretin, onları nereye götüreceği konusunda en küçük endişeleri yok.

Ama benim var...

Hiçbir devlet, kamuoyundan gelen böylesine ağır bir baskıya rağmen, ‘‘içerdeki arkadaşla masaya oturulmuş’’ görüntüsünü ilelebet sürdüremez.

Kamuoyunun bu tepkisi, Nuriş olayında fena patladı.

İBDA-C olayında fena patladı.

Hiç şüpheniz olmasın, bu olayda da fena patlayacaktır.

Ve bunun sorumluları sadece o patlayan kamuoyunu içeri yansıtanlar olmayacaktır.

‘‘İçerdeki arkadaşlara’’ dolaylı da olsa cesaret verenler de aynı sorumluluğu taşıyacaklardır.

Olayın, içerdekiler açısından insani boyutu ile samimi olarak ilgilenen, bundan endişe duyan insanlar, bu ihtimali düşünmelidirler.

POLİS HAKLI MI

Ben düşünüyorum.

Ve bunu kayda geçirmeyi de görev sayıyorum.

Önceki günkü polis öfkesine gelince...

Oradaki tepkiyi de anlıyorum. Bedrettin Cömert öldürüldüğü sabah aynı öfkeyi ben de duymuştum.

Ben de aynı öfkeyle sokağa dökülmüş, öğretim üyelerinin hakkı olmadığı halde eylem yapmıştım.

Ama polisin öfkesi başka oluyor.

Bugün sayısı 200 bine ulaşmış bir silahlı legal güç, haklı da olsa sokağa döküldüğü zaman hem sivil hem askeri kanadın kafasında sorular uyandırır.

Bu olayda merak ettiğim bazı noktalar var.

ÜLKENİN MOSTRASI

İki polis gece şehit oldu. Yürüyüş ise ertesi sabah.

Demek ki bütün gece boyunca Çevik Kuvvet mensupları arasında, kaldıkları yerlerde bu mesele tartışılmış, eyleme doğru adım adım gidilmiş.

Bu kadar süre içinde bu kuvvetin şefleri bundan haberdar olmamış mı?

Hiçbir yönetici aralarına girip, ‘‘Arkadaşlar, öfkenizi, acınızı anlıyor, paylaşıyorum. Ama bu eyleminiz haklılığınızı alır götürür’’ telkininde bulunmamış mı?

Çevik Kuvvet, toplu bir birliktir.

Dolayısıyla başındaki insanlar ‘‘toplu yönetimi’’ bilmek zorundalar.

Nereden bakılırsa bakılsın, önceki gün yaşanan olaylardan sonra ülkenin ‘‘mostrası’’ bozulmuştur.

Bir af ve yüreklendirilmiş bir F tipi direnişi, cezaevlerini toplumu yönlendirir hale getirmiştir.

Olayın teşhisi budur.

Yazarın Tüm Yazıları