Emin Çölaşan: Mayası bizden

Emin ÇÖLAŞAN
Haberin Devamı

Burada ısrarla savunduğum bir görüş var. PKK'nın özellikle Avrupa'da yaşayan önde gelen adamları, tam anlamıyla Kürtçülük ticareti yapan tipler. Bunlar çeşitli Avrupa ülkelerinde krallar gibi yaşıyor. Altlarında son model arabalar, yedikleri önlerinde ve yemedikleri arkalarında.

Ellerini sıcak sudan soğuk suya sokmayan bu tipler beş yıldızlı otellerde ikamet ediyor. Ceplerinden yeşil dolarlar fışkırıyor.

Bir yanda bu Kürtçülük ticaretini sürdürürken, öte yanda Avrupa'ya yerleşmiş fakir fukara Kürtleri iliğine kadar sömürüyorlar.

Uyuşturucu işinden kazandıkları yetmiyormuş gibi, oralarda yerleşik Kürt'ü haraca bağlayıp örgüt adına avanta alıyorlar.

*

Bunların önde gelenlerinden birinin ismi Faysal Dunlayıcı. Ama onun da bir kod adı var ve kamuoyunda Kani Yılmaz olarak biliniyor.

Bu da uyanık çıkmış ve örgütün 100 milyon dolarını Med-TV'de spiker olarak görev yapan kıza yedirmiş. Çünkü kıza abayı yakmış.

Para şimdi kayıpmış. Faysal da kayıplara karışmış!

100 milyon dolar büyük para. Yedire yedire bitmez.

Hepsini spiker kıza yedirmiş olmasa bile, paranın kaybolduğu kesin.

Bunların hepsi Anadolu'dan Avrupa'ya giden, Kürtçülük ticaretinin kárlı olduğunu görünce bu işe soyunan uyanık tipler...

Çünkü günümüzde iki sektör çok kárlı.

1- Din sektörü.

Allah peygamber diyerek insanların duygularını gıdıklayıp malı götürüyorsun. Versace marka giyinip Mercedes kullanıyorsun, holdingler kuruyorsun, fakir fukara Müslüman'ı sülükleyip köşeyi dönüyorsun.

Bu sektör hem Türkiye'de, hem de Avrupa'da iyi para getiriyor.

2- Kürtçülük sektörü.

Bu işin Türkiye'de fazla bir kazancı yok. Ancak durum Avrupa ülkelerinde çok iyi. Bol para geliyor. Kürtçülük ticaretine soyunan uyanıklar, Avrupa aristokratları gibi bir hayat sürüyor.

Bunlar tarafından dağlara salınan insanların cesedi ise kurtlara kuşlara yem oluyor.

*

Kani Yılmaz diye bilinen Faysal Dunlayıcı, işte o uyanıklardan biri. PKK paraları buna emanet edilmiş, sonra da onun ellerinde buharlaşmış.

Valla bunlar bizim Apo'yu bile suya götürüp susuz getirirler.

Bu adamların Avrupa'da sürdüğü saltanatı Apo bile sürmedi. O Suriye'de neyin saltanatını sürecekti ki? Olsa olsa, kız militanlardan oluşan bir haremi vardı, karnını kaşıyarak onlara aşk nutukları atıyor ve bu güzel görüntüleri ekranlardan izleme olanağı veriyordu!

*

Neyse, sonuçta PKK'nın mayası da bizim insanımızdan oluşuyor. Sen Türkiye'de devlet yönetiminde ve belediyeler düzeyinde her türlü yolsuzluğu hırsızlığı yaparsın da, Anadolu toprağından gelen PKK'lı yapmaz mı!

Mayamız aynı, hamurumuz aynı!

BİNDECİLER

Yüksek Seçim Kurulu, kesin seçim sonuçlarını dün açıkladı. Bu tabloya baktığımda, son derece tuhaf bir görüntüyle karşılaştım. Seçime tam 20 parti girmiş. Bunu zaten elimize tutuşturulan çarşaf gibi, ince uzun ve zarfa zor sığan oy pusulasında da görmüştük.

Gazeteciyim ama bu partilerden bir bölümünün ismini şu anda bile bilmiyorum.

Şimdi size bu partilerden bazılarının aldığı oy oranlarını vermek istiyorum.

Rakamları yuvarlayarak veriyorum. Şu tabloya bir bakınız:

ÖDP: Binde 8. İP: Binde 2. DEPAR: Binde 1. EMEP: Binde 2. DTP: Binde 6. YDP: Binde 1. DP: Binde 3. LDP: Binde 4. BP: Binde 3. MP: Binde 3. SİP: Binde 1.

Bir de DBP isimli bir parti var ki, onun aldığı oy oranı on binde 8.

*

Bu partilerin her biri devletin televizyonunda konuşma yaptı. Hele bazılarının genel başkanları vardı ki, sanki iktidar olacakmış gibi her gece dinci kanallarda karşımıza çıkıp nutuk atarlardı.

Türkiye'de parti kurmak çok kolay. Birkaç yüz kişiyi bir araya getirdiniz mi, belli il ve ilçelerde parti örgütü kurdunuz mu, iş tamamdır.

Şimdi kendi kendime soruyorum:

Acaba önümüzdeki seçim bunlar gibi birkaç yüz kişi parti kurup seçime girme hakkını elde ederse ne olabilir?

Acaba her konuda olduğu gibi, bu konuda da işin ciddiyeti kaçıyor mu?

İsmini bile bilmediğimiz bunca partinin seçime girmesi acaba demokrasinin bir gereği mi, yoksa boşuna emek ve zaman kaybı mı?

Böyle bir olay hangi demokraside var?

*

Yukarıda saydığım partiler arasında medya tarafından inanılmaz bir biçimde pompalanan ÖDP var. Kadrolarında gerçekten saygın isimler vardı ve bu parti, özellikle İstanbul ve Ankara'da konuşlanan medya mensupları tarafından çok yazıldı. Buna rağmen binde 8 oranında oy alması hayret vericidir. Demek ki, bazılarının iddia ettiği gibi, medyanın bu açıdan fazla bir etkisi yoktur.

Medya dilediğini yüceltebilseydi, ÖDP'nin bu seçimde en az yüzde 5 oy alması gerekirdi.

Bu görüşü doğrulayan ikinci bir olay, MHP'nin yükselişidir. Medya bu partiyi kesinlikle pompalamadı. ÖDP için yazılan övgü dolu yazı ve haberlerin onda biri bile MHP için yazılmadı. MHP'nin oyunu bu kadar çoğaltıp ikinciliğe oturması, tamamen medyanın etkisi dışında ve kendiliğinden yaşanan bir gelişmedir.

Üzerine su dökülse ‘‘Medya yaptı’’ diyenlere hatırlatırım!



Yazarın Tüm Yazıları