Ege Cansen: Dokunmayın tütüne...

Ege CANSEN
Haberin Devamı

Ercan Kumcu, geçen haftaki bir yazısında, her kesimin kendi kalesini savunma refleksiyle, ülke ekonomisini nasıl çıkmaza soktuğunu vurguladı. Meselelere, bütünün toplam çıkarını maksimize edecek şekilde yaklaşmak yerine, ait olduğumuz ‘‘parça’’nın çıkarını maksimize edecek şekilde çözüm geliştirmeye, İngilizce'de ‘‘sub-optimization’’ denir. İktisatta belki de ilk öğrenilmesi gereken kavram budur. Resmin tamamını gözetmeden yapılan alt sistem iyileştirmeleri, tüm sistemde kötüleşme yaratır. İslam'da ‘‘kavmiyetçi kültürün’’ reddedilmesi, herhalde bu davranış tarzının ‘‘gayri-iktisadi’’ olması yüzündendir. Halen karşı karşıya olduğumuz, çok ciddi iktisadi meseleler yumağının çözümü için, işe ‘‘bütünsel’’ yaklaşmak mecburiyetimiz var. Mesela bankacılık sektörünün güçlendirilmesi işini, muhtemelen 30 milyar dolara yaklaşan sorunlu kredilerin borçlusu şirketlerin rehabilitasyonundan (kurtarılmasından) soyutlamak mümkün değildir. Hakeza, faiz gelirlerinin vergilendirilmesini de Hazine'nin düşük faizle tahvil ve bono ihraç edebilme yeteneğinden ayrı düşünmek mümkün değildir. Bunlar artık, duymaktan gına getirdiğiniz konular.

* * *

Ben bugün biraz daha hayatın içinden örneklerle ‘‘kulüp çıkarı savunma yoluyla, kentin canına okuma’’ eylemlerinden bahsedeceğim. Bildiğiniz gibi üç tane büyük ‘‘dokunulmaz’’ futbol kulübümüz var. Hatta futbolun tamamı dokunulmazdır. Sakın bulaşayım demeyin, başınıza gelmedik kalmaz sonra. Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş aslandır ve ‘‘müflis’’tir. Onları model alarak yaşam tarzı geliştiren, büyüklü küçüklü Anadolu'nun topçu kulüpleri de kaplandır, tahminen onların da hepsi ‘‘müflis’’tir. Hiçbirinin geliri, giderini karşılamaz. Aradaki fark, başta enflasyon olmak üzere, çeşitli yöntemlerle halkın sırtına yıkılır. Bu aslan kulüplerimizin, süper akıllı (?) yöneticileri şimdi ‘‘kaçak inşaat yaparak’’ kulüp kurtarma peşindeler. Top oynamak üzere Hazine'den kullanma imtiyazını aldıkları kentsel yeşil alanları, kulüp mülkiyetine geçirip, imar planlarına aykırı inşaatlar yaparak ‘‘rant’’ sağlamayı planlıyorlar. Bu rantla da kulüplerinin milyonlarca dolar tutan transfer borçlarını ve vergilerini ödeyecekler. Göl maya tutarsa, aynı müsriflikle kulüp yönetmeye devam edecek, üstün yetenekli topçu gençlere milyonlarca dolar transfer parası ödeyecek ve üç yıl sonra yeniden iflas edecekler. Sonra da Yıldız, Gülhane, Emirgan, Taksim ve Kadıköy'ün dolma sahilleri gibi elde son kalan parkları yağmalayacaklar. Helál olsun bu yeşil alanlar, yeter ki transfer paraları ödensin futbolcuların.

* * *

Ülkemizin dokunulmaz ikinci alanı ‘‘disko’’lardır. Bu disko denilen açık hava gazinoları, her tür kanun, yönetmelik ve belediye nizamını hiçe sayarak, sabahlara kadar gümbür gümbür müzik çalma imtiyazına sahiptir. Kimse bunların kılına bile dokunamaz. Tantan, İçişleri Bakanı oldu, bu işe dur dedi. Hemen ülkemizin önde gelen ‘‘disko-perestleri’’ ve diskocu hamileri şantaja başladı. Eğer diskoların gürültüleri gece yarısından sonra kesilirse, ülkenin turizmi batarmış. Hasbelkader biz de Amerika'da yaşadık. Oralarda, bizdeki açık hava diskolarının çevreye yaydığı gürültünün (herhangi bir saatte) benzeri yoktur. Hele hele 21 yaşından küçük gençlerin, içkili gece kulüplerine ellerini kollarını sallayarak gittiğine dair tek bir örnek bulunamaz. Turizm de vardır.

SON SÖZ: Tantan gider, disko kalır.



Yazarın Tüm Yazıları