Depremi algılama problemimiz mi var?

Pazartesi günü gazeteleri okudunuz, depremle ilgili programları izlediniz...

Sizce biz neden böyleyiz?
Neden ölümle dalga geçiyoruz? Baksanıza, toplanan deprem vergilerinin ne yapıldığı belli değil.
Yıkılan binaları yapanlar cezalandırılmadı, davalar zaman aşımına uğradı, deprem mağdurlarının hakları yerde kaldı.
Nüfusun büyük çoğunluğu, yapılırken doğramasının, kapı kolu markasının, zemin etüdü ve yapının kalitesinden daha önemli tutulduğu bir dönemin ürünü olan apartmanlarda oturuyor.
Sayısını bilmediğimiz kadar çok kaçak yapı var.
Kaçaklar, ancak şu anda onların hepsi birer yuva.
Fay hattı üzerinde oturup da “Belki olmaz yaaa, boşver olunca bakarız” gibi bir tavır takınmak mümkün değil ama...
Bize mümkünmüş.
Hiçbir şey olmamış ve olmayacakmış gibi yaşayabiliyormuşuz.
şu 10 yıldan çıkan sonuç bu.
Böyle yaşamamız çok tuhaf gelmiyor mu size?
Uzmanları dinlediniz, olacaklar belli, olmuşlar belli, bu işi neden ciddiye almadığımızı anlayamıyorum.

Öpüşmeyince esen soğuk rüzgarlar

Tamam, ben de artık öpüşmemeye karar verdim.
Yok yok, dudaktan değil, yanaktan.
Selamlaşma öpüşmesine bir nokta koydum.
Zaten oldum olası saçma gelmiştir öpüşmek ama şimdi de karşılaştığın insanları öpmeyince ortamlarda soğuk rüzgarlar esiyor yahu.
Nerede o candan “Canıııım, mmmuah, mucuk, öpiyim, sarılayım, karşılaştığıma çok sevineyim” hissiyatı, nerede uzaktan kafa sallama.
Titiz gibi.
Sarılalım diyeceğim, onda da öpmesen olmaz.
Artık arkadaşlarımla karşılaştığım her ortamda operasyon başlasın manasında başını sallayarak onay veren FBI ajanı gibiyim, ucuz aksiyon filmi sahneleri yaratıyorum.
O değil de, bu “öpme beni” meselesiyle kendimi ellerini yıkadıktan sonra antibakteriyel losyonla ovalayan, her kapı kolunu kağıt mendille tutan ve yüzünde her daim ekşi ifadeyle dolaşan kadınlara dönmüş gibi hissediyorum, halbuki ilgisi yok.
Herkese de tek tek anlatamıyorsun ki, domuz gribiydi, hijyendi, bilmem neydi diye.
ışi espriye vurmak en iyisi galiba.
Arkadaşın kolunu yumrukla ittirip “Hey, dostum, naber ha? O beyaz poponu nihayet buralara getirebildin adamım” filan demeli.
Herkese de onu yapamazsın tabii. Karşında Ebru şallı var mesela. ıttirebilir misin? Kıyabilir misin o narin kadına?
Hem sonra sofistike ve havalı bir imaj yaratmak isteyen kadınlarımız ne yapacak? Sorarım size. Aslında öpüşmedikleri iyi oluyor, güneş gözlükleri çizilip duruyordu. Malumunuz, gündüz saatlerinde, (bulut da olabilir, illa güneşin parlaması gerekmiyor) bir takım ortamlarda sofisss... sofisssss... diye gezmenin bir numaralı kuralı o gözlük.
Maksat gözleri korumak değil, göz teması kurup açık vermemek...
Of neyse, bilemiyorum, o sevgi dolu öpüşme ortamlarını öpüşmeden nasıl sağlarız, önerisi olan var mı?

Yazın Ugg giyilebilir...

Seray Sever, ıstinye Park’ta üst üste iki gün şortunun altına giydiği Ugg’larıyla görüldü.
Herkes “Ayol yazın bot giyilir mi?” dedi.
Normaldir, neticede bizim için Ugg “kışlık bot-çizme”.
Çizme kategorisine sokunca bu pabucu, hakikaten tuhaf görünüyor ancak hakiki Ugg’ların kışın sıcak, yazın serin tutmak gibi bir özelliği var.
Avustralyalı yapmış efendim!
Bu özelliğin çalışması için çıplak ayağa giyeceksin her mevsim.
Tabii çıplak ayağa Ugg giyip serinleyeceğine sandaletle serinle gibi bir düz mantık da yürütebiliriz bu konuda.
Sevgili kadınlar, hadi tamam Ugg giyin de o kovboy çizmelerini, yalvarıyorum, lütfen, kulunuz köleniz olayım, yaz sıcağında giymeyin!
Karar verdim, atıma binip “yee-ha” diye bağırarak ıstanbul sokaklarında cowgirl avına çıkacağım.
O Dallas kaçkınlarını kemendimle boyunlarından yakalayacak, çizmeleri çıkartana kadar da bırakmayacağım.
Yazarın Tüm Yazıları