Depreme astrolojik açıklama

Haberin Devamı

Astrolog Yasemin Boran güneş tutulması ile depremin bağlantılı olduğunu söylüyor.

Yıldız haritasında Satürn, Uranüs ve Mars ilginç ve ilk kez gerçekleşen bir açı oluşturdular. Bunların tam karşısında bin yılın son Güneş Tutulması 11 Ağustos'da gerçekleşti. Ve bunların sonucunda büyük bir enerji açığa çıktı...

Güneş Tutulması'nın üzerinden henüz beş gün geçti. Doğrusu etkilerini bu kadar çabuk beklemiyordum. Ancak tutulmadan bir gün önce Hürriyet Gazetesi'nin ‘‘Son Tutulma’’ başlıklı özel dosyasında ‘‘Kıyamet Kopacak mı?’’ başlıklı yazıda belirttiğim gibi; ‘‘Güneş Tutulması, motorun düğmesine basılması gibi ateşleyici, harekete geçirici bir işlev görecek. Tabii bunun yansımalarını tıpkı şimşek çaktığı zaman sesinin sonradan duyulması gibi sonradan görmeye başlayacağız.’’

11 Ağustos günü Güneş Tutulması meydana geldi. 17 Ağustos günü sabaha karşı saat 03:00 sıralarında ise Sapanca'nın Güney'inde 100 yıldır hareketsiz bulunan fay hattının kırılmasıyla birlikte hareket başladı.

Bin yılın son Güneş Tutulması, sadece bir gök olayı olmayıp aynı zamanda gökyüzünde bulunan ve yavaş hareket eden Satürn, Uranüs ve Mars adıyla bilinen üç gök cismi de birbirleriyle etkileşim içinde bulunuyorlardı. Ve bu ilk defa oluyordu. Deprem anında gökyüzünün konumu ise, Türkiye Cumhuriyeti'nin doğum haritasıyla son derece ilginç bir görüntü oluşturuyor.

Türkiye'nin yıldız haritasında yükselen burç Yengeç. Deprem anında da Yengeç yükseliyor.Birinci evde bulunan Pluton (Yeraltı Tanrısı) yeraltını ve yanardağları sembolize ediyor. Bu durumda Türkiye'nin doğal afetlerle ilgili bir potansiyele sahip olduğu anlaşılıyor.

Şimdiyse, bu potansiyeli harekete geçiren bir gökyüzü konumu meydana gelmiş bulunuyor.

Güneş Tutulması’nın harekete geçirmiş bulunduğu enerjiler yaşadığımız doğal felakete neden olmuş durumda. Fakat hemen ilave etmeliyim ki, Türkiye gökyüzünün bu konumundan diğer ülkelere nazaran daha az etki alan ülkelerden biri. Yaralarını hızla saracak ve ileriki günlerde etkilerini silecek olaylarla karşılaşacak.

Korkunun yarattığı bunalım

Depremin ardından hepimiz sokaklara döküldük. Bulabildiğimiz açık alanlara, çayır, çimenlere serildik. Evlerden taşınan çarşaflar gölgelik görevi görüyor. Bu sırada kendimizi düşünüyoruz. Canımızı kurtarma telaşı içinde ‘‘korku’’ aklımızı ele geçirmiş durumda!

Yaşadığımız felaketin boyutları ne olursa olsun, unutmayın ki, en büyük felaket ‘‘korku’’nun kendisidir. Kendinizi korkunun karanlık kollarına bırakmayın.

Yoksa, korku sizi ele geçirdiği anda bu duygunuz ‘‘panik’’e dönüşür ve ondan sonra ne kendinize, ne de size ihtiyacı olanlara en ufak hayrınız dokunamaz. İşte, felaketlerin en büyüğü o dakika başlamış olur.

Her şeyden önce dikkatinizi kendinize yöneltin. Sağ ve sağlıklı olduğunuzu anladığınız anda çevrenize bakmaya başlayın. Duygularınızı aklınızla dengeleyebilmek için olabilecekleri değil, neler yapabileceğinizi düşünün.

Şu dakikada sağlam ve sağlıklı olan herkesin yapabileceği mutlaka bir şeyler var. Ve çok hızlı bir biçimde başka bir şey düşünmeden kolları sıvamak gerek.

Şimdi birlik ve bütünlük içinde olunması gereken bir an. Ve korkarak birliği sağlayamayız.

Depremi önceden hissedenler

Algılarımız mı gelişti, yoksa felaketler mi belirginleşti?.. Sanırım hepsi birden oluyor ve genç, ihtiyar içimiz daralıyor. İki gündür kiminle konuştuysam tuhaf bir sıkıntının yüreklerine çöreklendiğini söylüyorlar.

Hem de öyle dinle, imanla, doğayla, doğaüstüyle hiç ilgisi olmayanlar bile nedensiz bir sıkıntının üstlerine çökmüş olduğundan yakınıp ‘‘ne yapsam da bu halden kurtulsam’’ diye söylenerek dolaşıyorlar. Belli ki, yaklaşmakta olan felaketi hissediyorlar. Fakat, bu hislerini tanımlayamıyorlar.

Mesela o gün yoldan geçmekte olan bir kadın;

-‘‘Allah hayırlara çıkarsın. Nedir, bu böyle? Nefes bile alamıyorum.’’ diyor ve bir taraftan yakasını çekiştirerek yürümeye devam ediyor.

İhtiyar bir adam;

-‘‘Bu garip sıcak hayra alamet değil. Ne olacaksa olsa da, bir an önce kurtulsak.’’

Genç bir kız;

-‘‘Ne ters bir gün bu böyle, sabahtan beri kurtulamadım bu halden. Bir an önce bitse de bugün, rahatlasam.’’

O sırada telefonum çalıyor, hattaki ses;

‘‘Yasemin Hanım, gökyüzünde ne var? Yıldızların kötü bir etkisi mi, var? Şu doğum tarihime bir bakın ne olur. Kendimi boğulacak gibi hissediyorum. Dayanılır gibi değil.’’

Ne diyebilirim ki? Ben de benzer bir haldeyim. Hem de Güneş Tutulması'nın meydana geldiği andan beri... Üstelik hálá geçmedi. Sanırım bunda ‘‘korkuların’’ payı var. Yani insanların yaydığı dehşetli korkunun...



Yazarın Tüm Yazıları