- 15 Temmuz badiresinden sonra Türk Silahlı Kuvvetleri’nin durumu nedir? Toparlanma oldu mu?
*
- HULUSİ AKAR: 15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra ordudan uzaklaştırılanlar oldu. Generallerin yüzde 50’si, kurmay subayların yüzde 73’ü görevden uzaklaştırıldı. Bunun ardından bir ay sonra Fırat Kalkanı Harekâtı gerçekleşti. Sonra da 4 büyük başarılı operasyon. Dünyada başka hiçbir ordu bunun altından kalkamazdı.
*
SÖZDE DEVLET TEHDİDİNİ PARÇALAYIP ATTIK
- Harekâtların amacı, sizin “terör koridoru” diye nitelediğiniz yapıyı bozmaktı. Bunda başarılı olundu mu?
*
1. STRESE UYUM SAĞLA
Uyum sağla demek kolay... Nasıl yapacağız bu işi Osman Hocam? Huyunu suyunu bilmiyoruz ki bu meretin.
*
2. AZ KONUŞ ÇOK DİNLE
Maskelerin fora olduğu...
Mesafelerin aradan kalktığı...
Hepimizin aşılandığı...
“Ben de korona oldum” cümlesinin hiç işitilmediği...
Vaka sayısı, ölüm sayısı tartışmalarının yerle yeksan olduğu...
Kucaklaşma döneminin başladığı...
“Entübe” kelimesinin unutulduğu...
65 yaş üstünün rahat bırakıldığı...
Bunun iki türlüsü var:
*
BİRİNCİ TÜR
Postanede, emniyette, devlet dairesinde görevli olanlar, toplumsal statüsünün yüksek olduğunu düşündükleri tiplere...
“Siz” diye hitap ediyorlar.
Toplumsal statüsünü düşük gördüklerine ise kolaylıkla “sen” diyorlar.
Her önüne gelene “sen” dense...
Genel bir kabalık deyip geçeceğim.
Polis, “Kalacak yerim yok” diyen bir vatandaşımıza...
Sokağa çıkma kısıtlamasına uymadığı gerekçesiyle...
3 bin 150 lira ceza kesmişti.
*
Bu olay nedeniyle Türk Polis Teşkilatı’ndan bir özür açıklaması geldi.
Hem Çin aşısı geliyor Türkiye’ye... Hem de bizim Uğur-Özlem hocaların Alman aşısı...
*
Bu aşılar, belli bir planlama dahilinde yapılacak vatandaşa...
Yani artık hangisi denk gelirse.
*
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’yı aradım.
Deizm çığ gibi artıyor!
Hiçbir ölçülmüş veriye dayanmayan bu türden cümlelerle sürekli ortalığın telaşa verilmesi...
Deizm propagandası yapmaktan başka bir şey değildir.
*
Nihat Hatipoğlu’nu seversiniz, sevmezsiniz.
Müslümanlar, Kuran’ın “Allah kelamı” olduğuna inanıyorlar. Bu inanış nedeniyle de orijinale sadakat gösteriyorlar. Arapçaya yönelik bir saygı duruşu değildir bu! “Allah kelamı” kabul edilen metne yönelik saygı duruşudur. İbadetlerde, törenlerde Kuran’ın orijinal halinin okunması konusundaki duyarlılığın temel nedeni budur.
*
TÜRKÇE OLMAZ MI?
Türkçe Kuran olmaz mı? Tabii ki olur. Nitekim çok miktarda Kuran meali var. Sadece Türkçe değil. Çince Kuran da olur, İngilizce Kuran da olur, Almanca Kuran da olur, Japonca Kuran da olur. Fakat bütün bunlar, orijinalin yerini tutmaz. Çünkü orijinalin Allah kelamı olduğuna inanılır.
NASIL ANLAYACAĞIZ?
Ritüellerde, dualarda, ibadetlerde, törenlerde Kuran’ın orijinali okunur. Ama bilmek için, öğrenmek için, anlamak için... Tabii ki orijinal metnin çevirisi okunur. Türkçe meal işte bunun için vardır. Kuran’ın daha ayrıntılı yorumu olan Türkçe tefsirler bunun için vardır.
*
Dünyaca ünlü neyzenimiz Kudsi Erguner, bu ayinle ilgili şu hükmü veriyor:
*
“Türkçe Kuran, naat ve ayinin okunduğu bu gösteri, dini, tasavvufi ve Mevlevi geleneklere tamamen aykırıdır.”
*
Peki kimdir İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin himayesinde düzenlenen ayinin arkasındaki isim?
*
“EMAV–Evrensel Mevlânâ Âşıkları Vakfı” adlı bir vakıf.
Vakfın kurucusu ve onursal başkanı, kendisini
- FETÖ’cülük, bir aldatma ve kandırma hareketidir.
- Başı, ortası ve sonu sinsilik üzerine bina edilmiştir.
- Gerçek amacı gizlemek, adamların milli sporudur.
- Örgütün en temel şiarı şudur: Olduğun gibi görünme!
- Dava adına gözlerini kırpmadan yalanları patlatırlar.
- Solcu olurlar, liberal olurlar, Atatürkçü olurlar.
-
Bunu “yasak” kapsamına almış durumdalar.
*
- Yaptırımı nedir? Pek belli değil.
- Yasağın delindiği nasıl belirlenecek? Sanırım komşunun komşuyu ihbarıyla...
Neresinden bakarsan bak tatsız bir uygulama...
*
Ama halkın sağlığını göz önünde bulundurduğumda...
Ebubekir Sifil isimli bir ilahiyatçı, kızdığı gazeteciler için “Bunların cesetleri camiye sokulmasın” falan diye bir açıklama yapmış. Lüzumsuz, gereksiz bir yaklaşım. Ali Ekber Çiçek, bir türküsünde “Kılma cenazemi / Lazım değilsen” der... Sen de en fazla “Kılmam cenazeni / Lazım değilsen” der geçersin. Nedir bu cesetli mesetli camiye sokmama çağrısı...
- İZMİR VE DİYARBAKIR: Coşkun Sabah’a da bir haller oldu. Gün aşırı dikkat çekmek için lüzumsuz açıklamalar yapıyor. En son söyledikleri, tam densizlik... Kızının bikinili fotoğraflarının herkes tarafından görülmesini istemezmiş, çünkü İzmirli değilmiş Diyarbakırlıymış falan... Bize ne kardeşim senin kızından, bikiniden? Ne diye şehirlere yönelik bu tür ayrımcılıklar yapıyorsun. Nedir derdin senin?
Şöyle diyor Sofuoğlu:
*
“Gidin bakın üniversitelere... Bütün Türkiye’de üniversitelerin yerleştiği yerler, Nişantaşı’na döndü.”
*
İKİ: “Fuhuş” ve “fahişe”... Adamın en sevdiği iki sözcük... Lügatinden bu iki sözcüğü çıkar, konuşacak konusu kalmaz.
*
ÜÇ: Üniversitelere “fuhuş yuvası” dedikten sonra nasıl gidecek üniversitesine? Nasıl bakacak öğrencilerinin yüzüne?
DÖRT: Şundan eminim: AK Parti’nin önemli isimlerinden de tepki aldı ya... İşte onu asıl yıkan bu olmuştur.
*
BEŞ: Akit TV stüdyosunda söyledi bu lafı... Ettiği laf, öyle mide bulandırıcıydı ki... Akit TV’de bile “Hop! Ne diyorsun sen” türü tepkiler aldı.
*
Tanımam, etmem.
*
Sosyal medyada yayınlanan bir konuşması, elden ele dolaşıyordu.
Bu konuşmada İhsan Şenocak...
Pantolon giyen üniversite öğrencisi genç kadınları ve o kadınların babalarını “hayâsızlıkla” suçluyor, cehennem azabıyla korkutuyordu.
Pantolon giymeyi hayâsızlıkla eşdeğer tutuyordu adam.
Yetmiyor, buna göz yuman babalara da dil uzatıyordu.
Küçücük çocukların terör örgütü saflarında savaştırıldığının fotoğraflarını gösterdiğinde...
“Lanet olsun bunu yapanlara” demek yerine...
Anında savunmaya geçip Soylu’ya tepki gösterdiler ya...
*
İşte bu nedenle...
- Hiçbir laf atmayı karşılıksız bırakmadı. Laf atanlara karşı çok sertti. Hedefinde HDP sıraları vardı. Vurdukça vurdu. Sıkıştırdıkça sıkıştırdı.
*
- Bende şöyle bir şey olur: Çok sinirlenirsem asla hazırcevap olamam. Tutulup kalırım. Şunu fark ettim ki... Soylu, benim tam tersim.
*
Hemen açtım sonuçları.
Ve özellikle araştırmanın “AŞI” bölümüne odaklandım.
*
OPTİMAR, halkımıza sormuş:
“Çin aşısı 10 gündür Türkiye’de... Aşı, 10 gündür el altından AK Partili siyasilere, aile dostlarına, nüfuzlu kişilere yapılmaya başlandı bile.”
*
İddia doğru mudur, eğri midir? Bilmiyorum.
Çatışma'nın zirve anları
Hükümet belgeleri savuşturmaya çalıştı?
2004 MGK kararı için “Yok hükmündedir, hiç uygulanmamıştır, dönemin atmosferi” gibi açıklamalar yapıldı.
MGK kararlarının hükümetin girişimiyle kâğıt parçası olarak kaldığı, irtica ile mücadele talimatlarının 2004’ten itibaren boşa çıkarıldığı, 2010’da ise tamamen kaldırıldığı söylendi.
Ömer Dinçer konuştu: “Hiçbir dindarın başı ağrımadı. Cemaatler üzerindeki baskı kalktı. 28 Şubat’ın devamı niteliğindeki baskılara kendimizi siper ettik.”
Fakat “2013’te de fişleme yapıldı” iddiasına dayanak gösterilen belgeler konusunda hükümet kanadından herhangi bir açıklama yapılmadı.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, konu hakkında sorulan soruyu cevaplamamayı tercih etti.
Son bir not: Hükümetin dershaneler konusundaki katı tutumunu yumuşatmasının ve konuyu 2015’e bırakmasının ardından Taraf’ta yayınlanan belgelerin arkası kesildi.
Kim, ne yazdı?
Cemaat cephesi
Adem Yavuz: Arslan Özelde ‘Allah bana dershaneleri kapatan bakan olmayı nasip etmesin’ diyorsunuz ama kamuoyuna yapılan düzenlemenin ne kadar güzel olduğunu anlatıyorsunuz. Sadece bu tavırlar bile meselenin eğitim olmadığını ortaya koyuyor. (Bugün)
Gültekin Avcı: Devletin yapamadığını yapabilen, başaramadığını başaran, üretemediğini üreten, topluma faydasında kuşku bulunmayan, ekstra yöntem üreten kurumlar, devletçe desteklenmeliydi. Yazık ki basiretin bağlandığı, aklın tutulduğu, çığlıkların duyulmadığı bir ruh haletiyle boğulmaya çalışılıyor. (Bugün)
Ekrem Dumanlı: ... Bir gün tarih kimin bir fırtınaya kapılıp savrulduğunu anlattığı gibi, hak ve hakikat yolunda kimin dimdik durduğunu da nakledecek. Daha önemlisi, öbür âlemde herkes niyetiyle, planıyla, icraatıyla dirilecek ve hesap verecek. Allah hiç kimseyi utandırmasın... (Zaman)
Mehmet Baransu: İrticayla Mücadele Eylem Planı imzaları, Gülen’i bitirme planı imzaları, dershaneleri kapatma imzaları... Sorumluluk sahibi her kişi attığı imzasıyla anılacak ve tarihte oluşan kırılmalar da hep o imza ile hatırlanacak. Atılan imzaların “Bu karar yok hükmünde sayılmıştır” şeklinde savunulması, “kâğıt parçası” savunması kadar trajiktir. (Taraf)
Emre Uslu: Doğrudan Erdoğan’a oy veren gariban Anadolu çocuklarını vuracak dershane düzenlemesini yapması için Erdoğan’ı zorlayan şey ne? Erdoğan’ı gariban Anadolu çocuklarının altını oymaya iten neden ne? Gülen’e olan kini mi? Yoksa başka bir neden mi var? Nereden baksan bu saçmalığın sonu Oslo’ya çıkıyor. (Taraf)
Ali Ünal: Dershaneler, Anadolu’nun dar gelirli yüzbinlerce çocuğunu ülkeye ve insanlığa hizmet kahramanları, şahısları itibariyle maneviyat abideleri haline getirdi, onları hayata hazırladı. Ne diyelim, herkes karakterinin gereğini yapıyor. (Zaman)
İhsan Dağı: Dün imam hatipleri kapatmak için bütün meslek liselerini yok etmeyi göze alan devlet ile bugün kendilerine biat etmeyen bir sosyal grubu cezalandırmak için bütün dershaneleri kapatmaya kalkan devlet aynı devlettir. (Zaman)
Hüseyin Gülerce: Meseleyi cemaat-hükümet kavgası gibi görerek, bize dönüp “Bırakın bu kavgayı” diyorlar. Siz bu konuyu kavga gibi mi görüyorsunuz? Bu meselenin haklısı haksızı yok mu? Bir el, hem de dost bildiğiniz bir el gelmiş, boğazınızı sıkıyor. Yapma boğuluyorum, boğacaksın beni diye ikaz ediyorum, anlamıyor... Feryat ediyorum durmuyor, elini tutuyorum. Siz, onun elini tutmama itiraz ediyorsunuz. Boğazı sıkan el ile onu tutan el bir mi? (Zaman)
Hükümet cephesi
Mustafa Karaalioğlu: Erdoğan ve partisi 3 Kasım 2002’den beri her kritik noktada ve buldukları her fırsatta cemaate yönelik girişimleri önce azaltmış, sonra durdurmuş ve sonra da imkânları sonuna kadar açmıştır. 11 yıllık AK Parti iktidarındaki özet bundan ibarettir, başka da hiçbir şey değildir. Üstelik Erdoğan bütün bunları gurur duyarak ve kardeşliğin gereği olarak bir pazarlık konusu yapmadan gerçekleştirmiştir. (Star)
Ali İhsan Karahasanoğlu: “Başörtülü öğrenci-öğretmen istemiyoruz” denildiğinde gösterilmeyen direnç, “dershanelerin kapatılması” konusunda gösterilmeye başlandı. “Başörtülü öğrenci olmayacak” keyfi baskısında, hemen “Emredersiniz” diyen arkadaşlarımız, “Dershanelerinizi, özel okula dönüştürür müsünüz? Ayrıca devlet desteği de sağlanacak” teklifine, öyle bir celallendiler ki, gözleri kimseyi görmez oldu. Yalan haberler. Belden aşağı vurmalar. Betondan geçilmeyen, gökdelenlerle ünlü ilçenin belediye başkanını, “betondan şikâyet eden yazılar” eşliğinde şişirme girişimleri... Merak ettim, “Dershaneler konusunda, bir ayet mi var acaba?” (Akit)
Hakan Albayrak: Millet “Bunlar da Gezi’ciler gibi hükümete çakmayı meslek edindiler. Gazetelerinde, televizyonlarında, sosyal medyada hükümete yüklenmek için ne bulurlarsa kullanıyorlar. Doğru–yanlış, haklı–haksız, yerli–yersiz demeden vuruyorlar” diye konuşmaya başlamışsa (ki başladı) durum vahim demektir. (Star)
Nuri Elibol: Yerel seçimler öncesinde ve Cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaşırken ‘Belge Fitnesi’ ortaya çıktı. Hazırlıklı olun daha neler sürülecek piyasaya. Yazık! AK Parti’yi duruş eksikliği açısından sorgulayabilirsiniz. Ama 2004 ve sonrasındaki tehlikeleri ve baskıları atlatmayı beceren bu kadrolar cemaatlere, vakıflara ve derneklere her türlü kolaylığı sağladılar. Kimsenin rüyasında göremeyeceği icraatlara imza attılar. Mümin iki din kardeşi arasındaki kavgayı yatıştırmaya, engellemeye çalışmalı. (Türkiye)
Abdülkadir Selvi: Bu tartışmaların iki hedefi var. 1- Cumhurbaşkanlığı seçimi. Başbakan’ın cumhurbaşkanlığı engellenmek isteniyor. 2- Erdoğansız AK Parti. Recep Tayyip Erdoğan Köşk’e çıkarsa, Erdoğan’sız AK Parti’yi dizayn etme. Tartışmalara bir de bu pencereden bakmakta ve büyük fotoğrafı görmekte yarar var. (Yeni Şafak)
Salih Tuna: Sayın Erdoğan’ın ölmüşlerine kadar küfredilirken, çalışma ofisi vandallar tarafından kuşatılırken sustunuz, ama Koç’a bir çift laf edilince şappadak koçlar gibi savunmaya geçtiniz. Şimdi de kalkmış şamar bahsinde mertlikten dem vuruyorsunuz. Sayın Başbakan hasta yatağındayken ‘sır küpüm’ dediği müsteşarına operasyon yapanları sonuna kadar arkalamak mı mertlik? (Yeni Şafak)
1. Belge
2004’teki MGK kararı
MİLLİ Güvenlik Kurulu’nun 25 Ağustos 2004 tarihinde aldığı kararın belgesi.
Alınan kararda şöyle deniliyor:
“24 Haziran 2004 tarihli MGK’nın gündem konularından biri olan ‘Türkiye’de Nurculuk Faaliyetleri ve Fethullah Gülen’ konusu gündeme gelmiş, yurtiçi ve yurtdışı faaliyetlerine karşı bir eylem planı hazırlanması uygun görülmüş ve bu konudaki tavsiye kararının hükümete bildirilmesine karar verilmiştir.” Kararın altında dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök ve Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yanı sıra MGK’nın üyelerinin imzaları bulunuyor.
2. Belge
Karar uygulandı
2004 yılındaki MGK’da alınan “Nurculuk faaliyetleri ve Fethullah Gülen” konulu karar uygulandı mı, uygulanmadı mı? Bu konu tartışılırken bu kez Taraf gazetesinde “Uygulaması var” manşetiyle yeni belgeler yayınlandı.
Yayınlanan belgelere göre...
MGK kararının alınmasından iki ay sonra dönemin Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer, “Başbakan adına” imzaladığı yazılarda “eylem planının uygulanmasını, sonuçlarının da Başbakanlığa gönderilmesini” talep ediyor.
Yayınlanan belgelerin üzerinde kocaman “GİZLİ” ibaresi yer alıyor.
3. Belge
Cemaat fişlendi
Taraf gazetesinde yayınlanan üçüncü belge ise 2004’ten 2010’a kadar Cemaat’e ait dershanelerin fişlendiğini yansıtıyor.
2010 yılına kadar süren bu fişlemelerde Cemaat’e ait dershanelerin karşısına “irticai gruplarla ilişkili” cümlesi yerleştirilmiş.
4. Belge
2013’te de fişleme var
Hükümet kanadından yapılan “Bu tür uygulamaların tümü 2010’da bitti” açıklamalarının ardından Taraf gazetesi, bu kez “2013’te de fişleme var” belgeleri yayınladı. MİT’in “Medyanın eline geçmesin” diye uyarıda bulunduğu bu yeni fişleme belgelerine göre devlet, 2011 ile 2013 yılları arasında “irtica fişlemeleri”ni sürdürmüş. Buna göre devlette görev alan kamu görevlileri “Gülenci”, “Süleymancı”, “Nakşibendi” diye nitelendirilerek fişlenmiş.