Camilere 'Güzin Abla' misyonu

ADINI koyarak, kafamdaki soruyu soracağım: Türkiye’de bir “maneviyat mühendisliği” dönemi mi açılmaktadır. İzmir’de başlayan, şehrin manevi hayatına “irfan getirme” tartışması, aslında Türkiye Cumhuriyeti’nin “Diyanet siyasetinde” yeni bir dönemin start almasıydı.

Haberin Devamı

Üç günden beri bu tartışmayı, sadece İzmir’e “irfan getirme” ekseni üzerinden sürdürüyoruz.
Oysa o cümleleri, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Mehmet Görmez’in o gün 2 bin 500 din görevlisi önünde yaptığı konuşmanın tamamı çerçevesinde değerlendirmek gerekiyor.
Bu konuşma, Diyanet’in “2023 hedefleri” olarak da değerlendirilebilir. Şimdi size Türk Diyanet tarihinde bir milat teşkil ettiğini düşündüğüm o konuşmanın ana hatlarını alt alta yazıyorum:

DİNİ HAYATTA İDRAK GECİKMESİ YAŞIYORUZ

- MUHASEBE ZAMANI
Milletler, ülkeler zaman zaman hayatı durdurarak bir muhasebe yapmalıdır. Şimdi Türkiye’nin böyle bir muhasebe yapma zamanı gelmiştir.
- İDRAK GECİKMESİ
Kurum olarak, zaman zaman idrak gecikmesi yaşamışız. Türkiye hızla şehirleşirken, biz Diyanet olarak köylerde kalmışız.
- ŞEHİRLERDE GECİKMİŞİZ
Durum böyleyken biz şehirlerin manevi hayatını tanzim etmekte geç kalmışız.

Haberin Devamı

‘MİHRAP GÖREVLİLİĞİ’ TANIMI İLE YOLA DEVAM EDEMEYİZ

- DEĞİŞİM ZAMANI
Türkiye değişiyor, insanlık değişiyor, çocukların, gençlerin algısı değişiyor, dünya değişiyor, insanlık değişiyor.
- MİHRAP GÖREVLİLİĞİ
Muhatap kitlemizin algısı, anlayışları, dili değiştiğine göre, biz de 10 sene önceki bir ‘mihrap görevliliği’ tanımıyla yolumuza devam edemeyiz.
- İSLAM DA DEĞİŞİR Mİ
İslam’ın o sabitelerinden, o rahmet mesajlarından sapmadan, bir değişim hali içerisinde, bir yenilenme hali içerisinde olmak zorundayız.

ALLAH’IN CAMİLERE VERDİĞİ MİSYONU CANLANDIRMALIYIZ

- YOLDAN ÇIKMAK
Yoldan çıkmakla 6 asır öncedeki bir durakta takılı olmak arasında bir fark yoktur. İslam’ın değişmez sabitesi hareket eksenli olmasıdır.
- CAMİLER YENİ MİSYON
Camileri sadece namaz kılınan yerler olarak görmek doğru değildir. Camiler aynı zamanda kırık kalplerin, kırık gönüllerin sarıldığı, küsen gönüllerin barıştığı mekânlar olmalı.
Allah’ın ve Peygamberimizin camilere yüklediği misyonu yeniden canlandırmalıyız.
- YENİ BİR MÜFTÜLÜK ANLAYIŞI
Artık daha katılımcı ve daha kuşatıcı bir müftülük sistemi üzerinde durmalıyız. Müftülük makamı sıradan bir bürokratik mekanizmaya dönüşemez. O şehrin bütün din hayatını yöneten, manevi hayatın nabzını tutan merkez haline gelmeli.

Haberin Devamı

Yeni maneviyat döneminin ‘İzmir Diyanet Kongresi’ mi

İZMİR’e atanan yeni müftüyü, bu sözler çerçevesinde nasıl değerlendirebiliriz?
BİR: İYİMSER BAKIŞ Başkan, “İslam da değişmeli, çağa ayak uydurmalı, imamlar bir tür ‘Güzin Abla’ fonksiyonu yüklenmeli, gençlerin yeni algısını anlamalı” dediğine göre, bu sözler çağa ayak uydurma manifestosu olarak görülebilir.
İKİ: KARAMSAR BAKIŞ “Camilere yeni misyon”, “Müftülere, ‘inancın yaşandığı bireysel alanlarda bile müdahale’ görevi”, “Mihrap görevliliğinden dışarı çıkma”, “Şehirlerin manevi hayatını tanzim etmek” kavramları, şüpheci bir laik için karışık kavramlar.
Ben “misyon” kelimesini sevmem. Hatta tehlikeli bulurum. O nedenle kafamda şu soru var: Acaba Diyanet, bir “maneviyat mühendisliği dönemi” mi açıyor?
Bu açıdan bakılırsa şu yorum da yapılabilir:
Cumhuriyet’in yeni ekonomisinin ideolojik temelleri “İzmir İktisat Kongresi” ile atılmıştı.
Yeni dönem maneviyat ideolojisinin temeli de geçen salı günü “İzmir Diyanet Kongresi”nde atıldı.

Haberin Devamı

İzmir’in o isimsiz kahramanı kim

DİYANET İşleri Başkanı konuşmasında, beraber çalıştığı “isimsiz bir kahramanı” şöyle tarif etti:
“Bir köyde
imamlık yapıp bir bölgenin manevi hayatına hizmet eden arkadaşlarımız var.
Bir şehrin kıyısında mahalle imamıdır.
İzmir’in tamamı o hocadan istifade etmiştir.
Bir mahalle din görevlisidir, bütün ülke, hatta bütün dünya kendisinden faydalanmışızdır”.
Aslında hepimizin bildiği bir “isimsiz kahraman” değil mi?
Diyanet İşleri Başkanı adını vermedi ama yaptığı tarif bana “Fethullah Gülen Hoca”yı hatırlattı.

Hülya’ya, Kaya’ya ve öteki aileye bir film tavsiyesi

KAYA Çilingiroğlu’nu hayranlıkla izliyorum.
Kızı Zehra’nın yaşadığı olayı bir baba olarak harika yönetiyor.
Aileden iki defa özür diledi. Kızına gerekli uyarıları yaptı. Bundan sonra neler yapması gerektiğini çok iyi anlatıyor.
Bu olay bana geçenlerde seyrettiğim Roman Polanski’nin “Carnage” adlı filmini hatırlattı.
Jodie Foster’ın oynadığı film, tam da Zehra’nın başına gelen olayın erkek çocuğu versiyonu.
Bir çocuk okulda arkadaşına yumruk atıyor ve iki aile arasındaki ilişki başlıyor.
Saldırgan çocuğun ailesi öteki çocuğun ailesini ziyaret ediyor ve sonra çok eğlenceli bir süreç başlıyor.
Bence iki aile bir araya gelip o filmi seyrederse, sorun çok daha iyi çözülür.
Neticede bunlar çocuk.
Zehra’ya dava açılmasını çok ağır buluyorum.
Zaten yeterince psikolojik ceza aldı...
O cezayı müebbet bir duyguya çevirmemek gerekir.

 

 

Yazarın Tüm Yazıları