Bu gece, göreceksiniz, yine yeneceğiz…

Emin olun bu gece de galip geleceğiz. Nefesinizi tutun ve TV’lerinizin karşısına geçin. Ben de Basel’de olacağım. Belki de ben kamera önünde, siz ekran karşısındayken karşılaşabiliriz ve birlikte havalara fırlarız. Eğer yenilsek dahi aldırmayın. Bu noktaya gelebilmekte onurlu bir şeydir. Elenen takımlara bir baksanıza. Euro 2008 ünlü ve güçlü takımların mezarlığına döndü.

Haberin Devamı

Uzun zamandır böylesine bir futbol maratonu yaşamadık.

          

Bir defa Dünya Kupasında 3 üncülüğe kadar çıkmış ve havalara fırlamıştık, o kadar. Ancak bu defaki çok farklı oldu…

          

Eminim hatırlayacaksınız, Portekiz ile yaptığımız ilk maçın skoru hepimizi mahvetmişti. 

Üstelik, direklerden dönen şutlar da sayılırsa, o maçı 5-0 dahi kaybedebilirdik.

Toplumun tepkisi de çok sert oldu.

Başta Fatih Terim olmak üzere, her birini ipe çekmeye hazırlanıyorduk ki, İsviçre-Çek-Hırvat galibiyetleriyle havamız değişti.

          

Şimdi sırada Almanya var.

          

Almanya başkalarına benzemiyor, diyorlar.

Sakatlar ve cezalılarımızın bulunduğunu, bundan dolayı takımın gücünün büyük oranda eksildiğini söylüyorlar.

Haberin Devamı

          

Çekler de, Hırvatlar da başkalarına benzemiyorlardı.

Onların da çıktıkları son maçlarda sakatları vardı…

          

Yani bu tip hesaplar pek tutmuyor.

          

Benim gözümde artık “yenilecek takım” veya “yenilemeyecek takım” diye bir ayırım yok.

Şu son birkaç haftaya bakmamız yetmez mi ?

Kimler kimler yenilip gitti…

Baksanıza İngiltere yok.

Herkesin “garanti şampiyon” dediği Portekiz,eleniverdi.

Peki, Hollanda’ya ne demeli ?

          

İşte bundan dolayı, artık kimseyi kimseyle karşılaştırmayalım.

          

Bırakalım,herkes hesabını sahada versin.

          

Yenersek, tadına doyum olmaz. Finali Viyana’da oynar ve kupayı kucaklarız.

          

Yenilir isek dahi, bir sorun yok.

Hiç önemli değil.

          

Bu noktaya gelebilmek, Euro 2008’in sürpriz takımı olabilmekte önemli.

          

Haberin Devamı

Millilerimiz bize üç defa harika saatler yaşattılar.

Kupayıalsalar, daha da şımarmak isteriz tabii, ancak olamasa da zarar yok.

Onları artık bağrımıza bastık.

          

Gerisi boş…

 

2'NCİ DEFA SEÇİM KAZANMAK KİMSEYE YARAMIYOR

Bizler büyük kazançları, zaferleri pek iyi taşıyamıyoruz.

Kolay hazmedemiyoruz.

Başımıza vuruyor.

Nasıl içki içerken sarhoş olanlar için “Rakı, şişedeki gibi durmaz” denirse,seçim kazanıp kendini kaybedenler için de “ oy da, sandıkta durduğu gibi durmaz” diyebiliriz.

 

Para konusunda da durum aynıdır.

Bazıları müthiş para kazanırlar, ancak hiç oralı olmazlar. Hayatları değişmez, tutumları aynı kalır.

Bazıları ise, zenginleşince ne oldum delisine döner.

Abuk sabuk işler yaparlar.

Parayı iyi kullanamadıklarından dolayı, sonunda ya parayı ya da toplum içindeki statülerini kaybederler.

 

Haberin Devamı

Siyasette de durum pek farklı değil.

 

Bu alandaki hastalık daha çok, ardı ardına iki seçim kazanan parti mensupları ve liderlerinde görülür. Birden bire “Ben neymişim de, haberim yokmuş” demeye başlarlar. Kendilerini, Allahın Türkiye’deki kullarına yardımcı olması veya bu ülkenin ufuklarını aydınlatması için gönderdiği bir mesajcı- bir tavus kuşu gibi görürler. Bu alanda sadece liderler değil, kimi zaman onlar, kimi zaman da partiyi en alt düzeyde yönetenlerde görülür.

 

Unutmayalım ki, eninde sonunda, hepimiz bu topraklarınürettiği varlıklarız. Çok  para kazanıp “ne oldum delisine dönen” veya ardı ardına seçim kazanınca kendini tanrının seçilmiş insanı  gibi niteleyen liderler de bizim insanlarımız

Haberin Devamı

Siyasetçilerimiz bu hastalıklarından hiç kurtulamıyorlar.

 

Bakın, tarih nasıl tekerrürden ibaret:

 

- Menderes’in Demokrat Partisi, 1954’te şaşırtıcı bir seçim kazandı. İşler iyi gidiyordu ki, 1957’deki ikinci seçim zaferinden sonra, başı döndü. Muhalefetin sertleşmesine karşılık, çok daha sert bir politika izlemeye başladı. Yasaklar, 6-7 eylül olayları, tahkikat komisyonları ve sonunda 1960’da ihtilal...

 

- Demirel’in yönetimindeki Adalet Partisi, 1965’te ilk, 1969’da ikinci zaferini kazandı ve yine işler karıştı. 12 Mart darbesini yaşadı. Aslında buradaki sorun, liderin başının dönmesinden çok, ülke hayatının altüst olmasından kaynaklanmıştı. Nitekim o tarihten sonra Türkiye yönetilemez bir duruma girdi ve 1980 darbesiyle, demokratik rejim tam anlamıyla yoldan çıktı.

 

Haberin Devamı

- Özal’ın ANAP’ı da farklı değil. Önce 83 zaferi ve reform dolu bir süreç, ardından 1987 zaferi ve ilginçtir, Özal’sızlık nedeniyle başı dönen diğer parti yöneticileri yüzünden koskoca bir hareketin yok oluşuna tanıklık ettik.

 

AKP ’nin durumu dahafarklı. 1 inci seçimdeki yüzde 34.28’lik oy oranını, görülmemiş biçimde yüzde 46.66’ya yükseltti.

 

Zaten ne olduysa da, bundan sonra oldu.

 

Hesap hataları, yanlış değerlendirmeler, özensiz politikalar, hoyrat demeçler…

 

Eee ne yapalım, oy dediğiniz de sandıkta durduğu gibi durmuyor ki…

Yazarın Tüm Yazıları