Bizimkisi bir kirpinin hikâyesi

Çoğunuz gibi bizler de hayvansever bir aileyiz. Sevmiş, bakmış, hatta iki goldenımızı ebediyete yollamış, acılarını ise ana kız hala unutamamış durumdayız.

Haberin Devamı

Hala bakmakta olduğumuz iki köpeğimiz, bahçede baktığımız sayısını bilemediğimiz kedilerimiz ve bir kaplumbağamız var.
Ha bu arada kızım maalesef arka arkaya iki papağanını birden kaybetti çok yakın zamanda.
Bizim kız iki ev arası mekik dokuyor genelde de babada kalıyor. Köpekler bana az geliyor alerjik yapımdan dolayı. Ama kediler bende, bahçede.
Papağanlar da onun evindeydi yani babada.
Hal böyle olunca, ben evde hayvansız kalınca hayvan sevgisi denizleri aşan kızımın aklına bana zarar vermeyecek, alerji yapmayacak şirin bir hayvan alma fikri geldi.
Ben de zaten dünden razıyım, sevecek tüysüz bir şey arıyorum.
Ve benim kız: “Anne bak sana ne aldım” diyerek karşıma çıktı,
“Bak!”
Bu arada benim kız yirmi yaşında; bu da önemli bir nokta, belirtmeden geçmeyeyim.
Bir baktım ki bir kirpi.
Tüysüz bir şey bulmuş Allah’tan ama bu tüyden beter dikenli.
“Sağ ol Begüm” dedim, “ben bunu evire çevire severim”
Aşağıda resimleri var, bakınız kendisi dünya güzeli.
Ve ben âşık oldum bu şirin şeye.
İnadım ya, illa seveceğim.
Sevdim de…
Kendimce bir tutuş stili geliştirdim.
Hopp huuup, hah şimdi tuttum, ay uy battın, ıh mıh derken tutmaya başladım adını Arol koyduğumuz kirpi yavrusunu.
İlk günler ne zaman elimize alsak top oluyordu korkudan, bildiğiniz top.
Kapanıveriyordu hemen.
Sonra sonra alışmaya başladı.
Sonra bir baktık ki benim kollar ve bacaklar kıpkırmızı Arol da bana yapmıştı yapacağını.
Alerji.
Ama kaşınmadım ve şişmedim diye takmadım kafayı.
Bir nefes alışı vardı anlatamam, sanki koca adam.
Bir de kızınca bir hırlama, aman aman!
Ve bir gün, Arol’un üzerinde bir şey…
Aman Allah’ım, ana kız bizde çığlıklar.
“O ne?”
“O bir kene!”
Yallah veterinere.
Bundan sonrasını iyi okuyun, artık şirin değil çünkü.
Hele sen çok iyi oku Arol’u kızıma satan veteriner!
Ve yat kalk, şükür et şu an adını yazmıyorum diye ama bu yazmayacağım demek de değil çünkü bu senin ikinci haltın.
Birincisinde bize chiwava diye pincher cinsi köpek sattın.
Seninle işimiz bitmedi yani üç beş güne paramızı geri vermezsen asıl o zaman görüşeceğiz seninle (hukuki yollardan elbette)
Neyse gittik veterinere.
“Nasıl olur?” dedik.
“Olur” dedi, “gayet normal, kim sattı size bunu? Bu evde bakılacak cinsten kirpi değil ki. Bu Afrika kirpisi, yabani kirpi. Bu büyüyecek, kocaman olacak. Yasal olarak buna şu an evde bakıyor olmanız bile yasak.”
“Ne yapacağız?”
“Şu an ormana falan salsanız diğer hayvanlar, kirpiler falan yaşatmaz. En az bir ay bakmanız lazım. Bir ay sonra da kirpilerin çoğunlukla yaşadığı bir yere salacaksınız.
Belgrad Ormanı’nın kuzey bilmem nesinin bilmem ne yeri.
Şimdi aşı bir,
Aşı iki,
Aşı üç…
Mama sadece kedi maması, o da ıslak mama, asla balıklı olmayacak, bla bla bla…”
Hesap bol sıfırlı.
Yüz elli liralık kirpinin veteriner hesabına mı yanayım, kolumdaki alerjilere mi?
Bize bunu satan o pet shopu basıp adamı nasıl gırtlaklamak isteğiyle tutuştuğumu mu anlatayım?
Ya o kene bize bir halt etseydi diye düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum.
Hepsini geçtim, Arol gidecek diye ana kız ağlamaya başladık.
Geldik eve.
Arol bize bakar, biz Arol’a.
Besledik on beş gün daha.
Sonra bir gün çıktık yola…
Gittik Belgrad Ormanı’na.
Açtık kafesini.
Önce abidik abidik bakındı etrafa.
Otuz paket falan mama döktük her yere aç falan kalır diye.
Üç beş derin nefes aldı, döndü mıçını, arkasına bakmadan poposunu sallaya sallaya kayboluverdi çimlerin arasından.
Güle güle Arol.
Allah’tan dikenlerin var, korusunlar inşallah seni kötülüklerden.
Bizde o da yok, bak çıplağız şu zalim dünyada çıplak.
Ya işte böyle bizimkisi bir kirpinin ama bizim kirpimizin hikâyesi.

Haberin Devamı

Bizimkisi bir kirpinin hikâyesi

Yazarın Tüm Yazıları