Bize de bu masal gecesini böyle kutlamak yakışır

Anlaşılan o ki bu yılbaşı İstanbul eğlenceye doyacak.

Nereden biliyorsun derseniz hemen hergün, hepsi de yılbaşı için yapılan hazırlıklardan söz eden yüzlerce mail geliyor.

İçlerinde sağolsun yeni yılımı kutlayıp davet edenler olduğu kadar kendilerinden kısaca söz etmemi rica edenler de var.
İlk zamanlar her birine cevap yazıp teşekkür ediyor, dilim döndüğünce böyle bir isteği yerine getirmek için küçük bir ek vermek gerektiğini anlatıyordum ki baktım yetişmeye imkan yok, pes ettim.
Bari bu işi toplu olarak yapıp hepsine buradan teşekkür edeyim.
Evet İstanbul eğlenceye doyacak.
Belli ki şehirdeki bütün lokantalar, yıldızlı yıldızsız bütün oteller, irili ufaklı bütün gece kulüpleri, barlar, parklar, meydanlar, hatta ve hatta Sirkeci Garı gibi tarihi mekânlar harıl harıl 2010’u karşılamaya hazırlanıyor.
Hazırlanıyor derken de eskiden olduğu gibi masaya iki kokina atıp üç maytap yakmaktan, huni şapka dağıtıp konfeti saçmaktan söz etmiyorum.
Hazırlıklara baktığınızda herkeste bu ‘özel’ geceyi nasıl ‘özel’ kılarım telaşının olduğunu görüyorsunuz. Herkes hummalı bir faaliyet içinde...
Gelgelelim birkaç istisna dışında çok yaratıcı çözümler bulunduğunu söylemek zor.
Yıldızlı otellerin çoğu gördüğüm kadarıyla şarkıcılara emanet. Haa bir de saat on ikiyi vurduğunda sahne alacak dansözler var elbet.
Barların ağır topları ama buralı ama yabancı DJ’ler... Aralarında ünlüsü var ünsüzü var ama gece boyunca çalacakları müziğe bakılırsa herbirinin yoğurdu farklı yediği aşikâr.
Gece kulüpleri gelenlerin nabzını canlı müzikle tutacak, meydanlardaki eğlence sabaha kadar sürecek gibi. Bir son dakika iptali olmazsa tabii...
Yeri yurdu ve sıkıcı olacağı belli en az 3 ‘temalı’ parti var.
Yeri yurdu ve kalabalık olacağı belli en az 15 parti daha var.
Bir de nerede yapılacağı sır gibi saklanan, adresin 2010’un ilk dakikalarında herkesin cep telefonuna yollanacağı ve her davetlinin yanında davet sahibinin tanımadığı birini götürmekle yükümlü olduğu başka bir parti daha...
Özene bezene yılbaşı mönüleri hazırlayan ve ana yemek olarak istisnasız iç pilavlı hindi sunan yüzlerce lokantayı da listeye ekler ve Dolapdere ile Maçka’da sokak konserleri olacak dersem neden İstanbul eğlenceye doyacak dediğim anlaşılır sanırım.
Üstelik bunlar sadece benim bildiklerim ve sadece 31 Aralık gecesi için hazırlananlar.

yemek-mutfak
ağırlama-sofra *
adres-mekan *

içki-sigara
mey-meyhane
lokanta-bar *
çay-kahve
ev-dekorasyon
parti *
düzenleme


İki haftadan beri süren deli tempoyu da yabana atmamak lazım.
Nasılsa herkesin bir programı vardır, iyisi mi biz elimizi çabuk tutup şu işi bitirelim diye yılbaşı gelmeden yapılan yılbaşı kutlamalarını da hesaba katarsak yaklaşık 20 gündür yeni yılın gelişini kutluyor sayılırız ..
Eh hayatı boyunca dinlediği masalların hep kırk gün kırk gece süren şölenlerle bittiğini duyan bizlere de böylesi yakışır zaten....
Aman bu sözlerimden sakın ola yılbaşı eğlencelerine karşı olduğum anlaşılmasın..
2009 hepimiz için zor, çok zor bir yıldı.
Saymakla bitmeyecek badireler atlattık. Öyle gergin, öyle sıkkın, öyle umutsuz bir toplum olup çıktık ki, bir gece için bile olsa doya doya gülmenin, eğlenip gevşemenin geleceğe yönelik umut yeşertmenin olsa olsa yararı olur, zararı olmaz.
Yeter ki vur deyince öldürmeyelim. 2009’u 2010’a bağlayan geceyi masal gibi geçirelim.
Nasıl istiyorsak öyle... Sevdiklerimizle...
Bir mucize olsa da işler düzelse dileğiyle...
İnşallah gelen gideni aratmaz temennisiyle...
Eski günlerdeki gibi hep birlikte...

Malum listeye ek yaptım

Klasiktir.
Her yıl bu günlerde vicdan defterleri açılır ve yapılacaklarla yapılmayacaklar listeleri hazırlanır ya, bu yıl da havada çarşaf listelerin uçuşacağına bahse girerim.
Benimki tek hanelik...
Ertesi yıl için sadece bir adet yapılacak ve bir adet yapılmayacak maddesi... Bu kadarını bile beceremediğim oluyor, o da ayrı...
Bu yıl yapılmayacaklar maddesine bir adet daha ekledim ve tutacağıma adım gibi eminim.
Gelecek yıl bu vakitler kimseye ama kimseye, “Yılbaşında ne yapıyorsunuz” diye sormayacağım.
Soranları da duymayacağım.
Kararım karar.

Nereden çıktı bu hindi

Hani gündem sakin hani akla takılacak hiçbir sorun yok ya tuttum hindi meselesine taktım..
Cehaletime verin ama biz yılbaşını hep hindi yiyerek mi kutlardık yoksa bu nispeten yeni bir adet mi?
Çocukluğumun yılbaşı sofralarında çerkeztavuğu, zeytinyağlı dolma, börek, rus salatası, turşu, pilaki, pilav et, bir de geç saatler için hazırlanmış meyaneli işkembe çorbası gibi Türk mutfağının tipik yemeklerini hatırlıyorum da hindi gelmiyor gözümün önüne... Pilav yerine bazen iç pilav ama hindi? Iıhh...
Gerçekten ne zaman çıktı bu yılbaşı-hindi eşleşmesi?
İçinden çıkamayınca en sağlam kaynağa, anneme başvuruyorum: O zamanlar da yapılırdı yapılmasına ama ben yapmazdım diyor. Meğer hindiler şimdiki gibi değilmiş, kart olur saatlerce pişirilirse de bir şeye benzemezmiş.
Demek varmış.
Bu günkü hindilerin, hele hazır satılıyorsa eğer, pişmemek gibi bir dertleri olduğunu sanmıyorum ama yeryüzünün en lezzetli eti olduğuna da inanmıyorum..
Öyle olsa rejim yemeği olmazdı zaten...
Bu arada Fransızların üç büyük şefinin bu yıl Noel ve yılbaşı için önerdikleri mönülerde kel Fatma’ya hiç mi hiç yüz vermediklerini söylemek isterim. Yılbaşı neyse de Noel yemeği klasikten de öte bir şeydir ve ‘Odun’ maruf pastayla kestaneli hindi Noel sofralarının olmazsa olmazıdır.
Üç şef de Noel yemeğininin trüf gibi, kaz ciğeri gibi geleneksel lezzetlerine sadık kalmış ama o kadar da uzun boylu değil dercesine kestaneli hindiye de bulaşmamışlar..
Bir de bize bak.
Arz-talep meselesi herhalde... Eğer ezber değilse...

Dünya değişti, iklim değişti sepet âdeti değişmedi

Hani gündem sakin, hani akla takılacak hiçbir sorun yok ya hindi meselesinden sonra tuttum sepet meselesine taktım.
Yılbaşının yaklaşmasıyla ortalığa sepetlerin saçılması bir oldu. Lüks mağazaların özel bölümlerinden tutun da market raflarına kadar sağımız solumuz önümüz arkamız boy boy sepet.. sepet dediğim hediye sepeti.
Hediye diye sepet yollamak da neyin nesi Allah aşkına?
Şu demek anlaşılan: Ne düşünecek hal vardır ne alacak zaman, kimilerine de şirketin logolu kalemlerini vermek şık kaçmayacağından yumurta kapıya dayandığında afili bir mağazaya telefon açılır, şakırtılı, parıltılı, fiyongalı sepetler ısmarlanır.
Küçük ve ucuz olan astlara, büyük ve gösterişli olan üstlere...
Aman dikkat, içinde bir şişe viskiyle bardak bulunanlar, laik kesime...
Gerisi üç aşağı beş yukarı aynıdır: İyisinden bir kutu çikolata, beylere gömlek kravat, eşlere ipek eşarp, kaplama şamdanlarla mumlar da eve.
Bazı durumlarda ufak oynamalar olur: Kaplama yerini gümüşe bırakır, değiştirme kartının yerini hediye çeki alır, bir de çocuklar kullansın diye içine bir cep telefonu attın mı iş tamamdır.
Adına hediye mi denir, çoktan halledilmiş işlerin hediyesi mi artık alanla verene kalmış.
Tam 20 yıldır bıkmadan usanmadan birbirimize sepet yollayıp duruyoruz işte.
Bu sürede değişmeyen şey kalmadı.
Türkiye değişti, dünya değişti, iklim bile değişti, şu sepet âdeti değişmedi gitti.
Gel de takma..
Yazarın Tüm Yazıları