Bin yıllık çoban bayramı

Eğer değişik rotaların ve görüntülerin peşindeyseniz, bu haftaki yazıyı okuduktan sonra kesip saklamanızı öneririm. İlginç rotalar aradığınızda size yol gösterebilir. Burdur’un Tefenni ilçesine bağlı Hasanpaşa beldesinde, yüzyıllardan beri kutlanan bu bayram törenleri, çok renkli görüntülere sahne oluyor.

Kırsal kesime yaptığım gezilerde aklım hep çobanlara takılır kalır. Yanlarında köpekleriyle sürülerinin peşi sıra dolaşıp duran yapayalnız insanlardır. Onları görünce aklıma bir sürü soru üşüşür: Ne düşünürler, kendi kendilerine mi konuşurlar, yalnızlıktan canları sıkılmaz mı?.. Hep yanlarına gidip konuşmak geçer içimden. Ama bugüne kadar bunu bir türlü gerçekleştiremedim. Arada bir kendimi onların yerine koyduğum olur. O zaman dalar giderim. Koyunlar otlarken bir ağacın dibinde kitap okuduğumu düşlerim. Veya boş boş gökyüzüne bakarken yakalarım kendimi.

Anadolu’nun her bir köşesinde bir çoban efsanesi vardır. Örneğin geçen hafta yazdığım çoban Endymion’un öyküsü, tüm çobanların rüyasını süsler. Efsanenin özeti şöyledir: Karialı genç ve yakışıklı bir çoban olan Endymion’u, Latmos (Beşparmak) dağlarında hayvanlarını otlatırken gören Ay Tanrıçası Selene ona aşık olur. İki sevgili bir mağarada yaşamaya başlarlar. Bunu duyan Zeus, Endymion’u bir daha asla uyanamayacağı büyülü bir uykuya yatırır.

Bir başka çoban efsanesi de İda (Kaz) Dağı’nda geçer. Zeus üç tanrıça, Hera, Athena ve Afrodit arasından dünyanın en güzel kadınını seçmesi için çoban Paris’i hakem tayin eder. Bir başka efsanede de Afrodit, sarışın bir genç kız kılığına girip, İda Dağı’nın yakışıklı çobanı Ankhises’i baştan çıkartır. Bir de Alakoyun efsanesi vardır ki, hala dilden dile anlatılır. Efsaneye göre eğer çoban, uzun süre susuz bırakılmış alakoyunu, su içmeden dereden geçirmeyi başarırsa ağanın kızını alacaktır. Çoban kavalının sihirli nağmeleriyle bunu gerçekleştirir ve muradına erer.

KINALI EL KOYUN

Efsanesi bu kadar bol olan Anadolu’da, bir de asırlardan beri kutlanan "Çoban Bayramı" vardır. Köşede bucakta kalmış bir bayram olduğu için, bilenlerin sayısı azdır. Eğer aşağıda anlatmaya çalışacağım bu etkinlik ilginizi çekerse, bir yerlere not alıp, bir gezinizde yolunuzu buraya düşürmeye çalışın.

Çoban Bayramı, ağustosun son ya da eylülün ilk haftasında Burdur’un Tefenni ilçesine bağlı Hasanpaşa beldesinde düzenleniyor. Bu bayram nedeniyle, yöredeki çobanlar arasında bir yarışma gerçekleşiyor. Bu yarışmada, sürüsünü oluşturulan gölcükten (böğet) en kısa sürede, yıkayarak geçiren çoban birinci oluyor. Burada çoban kadar, sürünün lideri olan "el koyun"un davranışı da çok önemli. Eğer o çobanı izlemez, göletin başında panikleyip suya girmezse, arkadan gelen sürü de girmemekte direniyor. Deneyimli çobanlara göre iyi bir "el koyun", suyun başına gelince tereddütsüz çobanın kucağına atlamalı ve sürüye cesaret vermelidir.

Bu nedenle sürüye liderlik edecek "el koyun" özenle seçiliyor. Bayramdan önce özel olarak besleniyor. Lider koyun, aşı taşından elde edilen kızıl kestane renkte boya ile boyanıyor. Deneyimli çobanlara göre, boyanan koyun liderliğinin sorumluluğunu hissediyor, davranışları değişiyor.

YARIŞMANIN SIRRI

Bu yarışmada birinci gelmenin bir formülü, sırrı var mı? Yarışma olur da taktik olmaz mı? Meslekte eski çobanlar bu sırrı şöyle anlatıyorlar: "Gölete gelmeden önceki virajı iyi almak gerek. Boyalı koyun en önde olacak. Çoban el koyunun yarım metre önünde yürümesi gerekiyor. Böğet (gölcük) başında beklemeyeceksin. Eğer çoban tereddüt eder ve arkasına bakarsa koyun güvenini yitirir, gölete girmez. Suya girerken ayakları sürümek gerek. Çünkü gölcükte oluşacak dalga el koyunun suratını ıslatmayacak, gölcüğe girdiğini fark etmeyecek..."

Bir de yarışma öncesi koyunları alıştırma dönemi var. Çoban yarışmaya bir ay kala, ön sırada yer alacak üç dört koyunu özel olarak beslemeye başlıyor. Onlara fındık, fıstık, lokum gibi yiyecekler vererek kendisine yakınlaştırmaya çalışıyor. Bir de kokusunu tanısınlar diye sık sık terini yalatıyor. Böyle yetişen lider koyunlar çobana alışıyor, nereye giderse gitsin onu izliyor, sesini duyunca hemen ona doğru koşturuyorlar.

KÜTÜK ATMA TÖRENİ

Eğer bayramı izlemeye gittiğinizde, Hasanpaşa’da bir de erkek çocuk doğmuşsa şanslısınız demektir. Çünkü bu doğum sayesinde, "kütük atma" törenine şahit olacaksınız. Tören şöyle gerçekleşiyor: Ailenin ilk erkek çocuğu doğunca, mahalleli tören için seferber oluyor. Önce büyükçe, dallı budaklı bir kütük bulunuyor. Bu kütük, sülalenin devam etmesi, dallanması, budaklanması dileklerini ifade ediyor. Kütükten sonra bir de al renkli tülbent bulunuyor. Sonra davul zurna eşliğinde kütük mahallede gezdiriliyor. Konu komşu tülbendin içine, gönlünden ne koparsa bir şeyler bırakıyor. Sonra kütük eve getirilip dama çıkartılıyor. Damda geleneksel tekerleme söylendikten sonra, kütük aşağıya atılıyor. Çocuğun babası kütüğü alıp evin bir köşesinde saklıyor. Çocuk büyüyüp evlenince, kütük saklandığı yerden çıkartılıp, düğün yemeğinin ateşinde yakılıyor.

Çoban Bayramı’nda bir de tüm köy kadınları el birliği ile yaptıkları börekleri, çörekleri namazdan sonra cami avlusunda tüm köye dağıtıyorlar.

Hem Çoban Bayramı hem de Kütük Atma Töreni, bizlerden uzaklardaki yaşamların bilmediğimiz renkli yönleri. Anadolu’da daha nice bilmediğimiz kutlamalar, törenler var. Eğer değişik bir rota, ilginç yaşamlar ve görüntüler peşindeyseniz, Tefenni ilçesine bağlı Hasanpaşa beldesine yolunuzu düşürmenizi öneririm.

NOT: Çoban Bayramı hakkında daha ayrıntılı bilgiye ulaşmak isterseniz, Yusuf ERKAN’ın Atlas Dergisi’nin Şubat 2006 sayısında yayınlanan röportajını okumanızı öneririm.

ATLAS’IN ŞUBAT SAYISI MUHTEŞEM

Patagonya’ya giriş

Arjantin’deki ilk durağı Mar del Plata’da demir atan Hakan Öge, karadan Patagonya’nın yolunu tuttu. Amacı Güney Amerika kıyılarında yapacağı zorlu seyirlerden önce iklimi ve dalgaları daha iyi tanımak, cesaret toplamaktı. Sonunda bölgenin yaban hayat hazinesi Valdes Yarımadası’na vardı. Dünyayı yelkenlisiyle dolaşan Hakan Öge’nin nefes kesen gezisi Atlas’ta.

Karabağ sürgünleri

Sovyetler Birliği’nin dağılması pek çok halk için yeni ve umutlu bir başlangıç oldu. Azerbaycan sınırları içindeki Dağlık Karabağ özerk bölgesi ve çevresindeki yerleşimlerde yaşayan Azeriler için ise büyük acıların, bitmeyen bir trajedinin miladıydı. O tarihte dünyanın gözleri önünde bir etnik temizlik suçu işlendi. Ermenistan’ın işgaliyle bir milyona yakın Azeri, topraklarından sürülüp atıldı. Atlas ekibi bu dramı yerinde inceledi ve yazdı.

Kaçak coğrafyalar

Atlar hazırlandı, bidonlar bağlandı ve kervan yola çıktı. Nal sesleri geceyi delerken ay ışığında mayın tarlalarından geçecek, bazen de kurşun yağmuruna tutulacaklar. İran tarafındaki köylerde, kız alıp verdikleri için akrabaları var. Orada dinlenecekler. Ve bidonları benzin ya da mazotla dolduracaklar. Van’a bağlı Başkale’nin sınır yörelerinde, kuşaklar boyu sürüyor "kaçağa gitme". Kaçırılan, dün Afgan ve İran halıları, koyun sürüleri ve renkli televizyondu; bugün de akaryakıt bidonları. Uzaklardaki bu öykü, birbirinden güzel fotoğraflar eşliğinde Atlas’ta.

Eskişehir’de genç ruh

Her dönem farklı bir kent oldu. On dokuzuncu yüzyıl biterken demiryolu kentiydi. Sonra göçmenler kenti. Tayyare ikmal merkezi ve şeker fabrikasıyla büyüdü. Devinim hiç durmadı. İç Anadolu’yu batıya bağlayan Eskişehir, iki üniversitesinde barındırdığı 40 bin öğrencisiyle bugün gençlerin kenti. Atlas’ın şubat sayısında.

Karatepe tanrıları

Osmaniye ilinde, Toroslar’ın eteğinde Demir Çağı’nda kurulan bir uçkale; Asativataya. Halet Çambel’in elinde 2 bin 800 yıl sonra yaşama döndü. Fırtına Tanrısının gözetimindeki, Luvice ve Fenikece yazıtları ile ünlenen kaledeki buluntular mitolojik káhin Mopsos’a gerçeklik kazandırdı. Anıtsal kapıların duvarlarına dizili tapınılan, sığınılan, yalvarılan, gazabından korkulan ve düzenli kurbanlar sunulan tanrı ve tanrıçalar kalenin girişinde ziyaretçilerini karşılıyordu.
Yazarın Tüm Yazıları