Bid doğum anı...

Salı sabahını doğum servisinde geçirdim.

2001 yılında Milliyet’in dış haberler servisinden ayrılıp, o günden bu yana internet gazeteciliği yapan yakın arkadaşım Çevrim Çeviren’in bir kızı oldu.

Uzun zaman olmuş bir doğum kliniğinde bulunmayalı...

20 yıl kadar önce devlete bağlı bir kadın doğum hastanesinde sırf meraktan gece nöbetine kalmıştım bir doktor arkadaşımla birlikte.

Hamile kadınlara ’suç işlemiş insan’ muamelesi yapıldığını, bebeklere ne kadar özensiz davranıldığını görüp, üzüldüğümü hatırlıyorum.

Doktor önlüğü giyip doğum sancıları gelen kadınları gözledim, hatta bir doğuma bile girdim.

Benim yaptığım tek iş, elimi kadının karnı üzerine koymak ve bebeğin doğumunu izlemekti...

Aynı odada yan tarafta bir kadının bebeğinin ters geldiğine tanık olmuş, doğumu gerçekleştiremeyen kadın apar topar başka bir hastaneye götürülmüştü.

Benim ’doğumunu gerçekleştirdiğim’ bebek, bugün 18-19 yaşında bir genç kız olmalı...

Amerikan Hastanesi’nin pırıl pırıl odalarını, işbilen bakıcılarını, bebeklere gösterilen ihtimamı görünce yıllar öncesinden bu tecrübemi hatırladım.

Bugün devlet hastaneleri de bu konuda çok gelişti, artık kimse hamile kadınlara ’suç işlemiş insan’ muamelesi yapmıyor.

Değişmeyen tek şey ise anne-babanın bebeklerini ilk kucaklarına aldıkları anda hissettikleri.

Hem Çevrim, hem dağ gibi eşi Eddie bebeği gördüklerinde gözyaşlarını tutamadı.

Yarı Türk yarı İskoç bebeklerinin adını Iona Irmak Rae koydular.

Mutluluklar.

Edith Piaf filminde Bergüzar-Tan aşkı

6 Nisan Cuma akşamı İstanbul Film Festivali’nde Kaldırım Serçesi’ni izledim.

Beyoğlu Emek Sineması’nda, 21.30 seansında.

Neden bu kadar detay verdiğimi birazdan anlayacaksınız.

Film Fransızların efsane şarkıcısı Edith Piaf’ın hayatını anlatıyor.

Sokak şarkıcısı annesi tarafından terk edilmesi, bir randevuevinde büyümesi ve sonunda bir gece kulübü sahibi tarafından keşfedilmesi. Tutkulu ilişkileri, ünlü dostları, trajik sonu.

Filmi bir kenara bırakıp, seyircilerden de bir detay vermem gerekiyor.

Üç sıra önümde Bergüzar Korel oturuyordu, yanında yeni ’boyfriend’i Tan Sağtürk’le birlikte.

Film boyunca dikkatimi dağıtmadılar değil.

Bir yandan filme bakıyorum, diğer yandan da gözüm sürekli onlara kayıyor.

El ele, diz dize, Bergüzar’ın başı çoğu zaman Tan’ın omzunda, filmi sarmaş dolaş izlediler.

O gece Emek Sineması’nda bir büyük aşk da izledim.

Büyükşehir Belediyesi geçen yıl yaşanan tartışmalara kulak asmadan İstanbul’un her yerini lalelerle süslüyor bu nisanda da...

İyi de yapıyor.

Geçen yıl neden bu kadar para harcandığı sorulmuş, lalelerin tanesinin 1 liradan alındığı yazılmış çizilmiş, gereksiz bir masraf olduğu söylenmişti...

Bu yıl da muhtemelen benzer şeyler yazılacaktır.

Oysa o laleler geçen yıl olduğu gibi bu ilkbahar da şehri öyle güzel bir hale getirdi ki, insan İstanbul’a bir kez daha aşık oluyor.

Büyük şehirleri para harcamadan güzelleştiremezsiniz...

Tek eksiğimiz lale mi kaldı, o parayla başka işler yapılsaydı demek yerine lalelerin keyfini çıkarın...

Ay sonunda isteseniz de bu laleleri bulamazsınız.

Ömrümüzde kaç lale daha açacağını kim bilebilir ki...
Yazarın Tüm Yazıları