Beren Saat hangi mimarın evindeydi

Türk ünlülerinin bir numaralı dinlenme tesislerindendir Los Angeles.

Haberin Devamı

Bazen aylarca kalır, sadece dinlenmekle yetinmeyip üstüne bir de şahane albümler yapabilirler.

Bakınız, Şebnem Ferah. (Yaptığı albüm de “Can Kırıkları”.)

Ya da tam anlamıyla oralı olur, bir süre sonra Los Angeles’lı gibi yaşamaya başlarlar.

Kenan Doğulu ve Meltem Cumbul gibi.

Beren Saat de yeni dizisi öncesi bir süredir Los Angeles’ta.

Elbette sevgilisi Kenan Doğulu da yanında.

Hafta başında ise Malibu’da Harry Kesner adlı ünlü bir mimarın evindeydi Beren Saat.

Hayır, skandallık bir durum yok.  Zaten adam 87 yaşında.

O zaman hemen sis perdesi aralansın: ELLE dergisinin kasım kapağı çekimleri için Kesner’ın evindeydi Beren.

Amerikan ELLE’i daha önce bu evde Reese Witherspoon kapağını çekmiş. Yani 87’lik Harry’nin evi bir hayli ünlü.

Ayrıca ekstra bir bilgi: Harry’nin aynı bölgedeki 100 evinden biriymiş bu. Yani adam aynı zamanda bir gayrimenkul zengini...

Gelelim çekim gününe...

İngiliz fotoğrafçı Kayt Jones’la Beren çok iyi anlaşmış.

Aşık bir kadın olarak bolca fotoğrafı çekilmiş Beren’in.

Bu arada Beren liseden sonra en uzun tatilini yapmakta olduğunu söylemiş çekim ekibindekilere.

Onca Bihter ve Fatmagül günlerinden sonra hakkıdır tabii.

Çekim sonrası tüm ekibin hep beraber meşhur Mr. Chow’a yemeğe gittiklerini söyleyerek

Beren’in L.A günlüğüne şimdilik noktayı koyalım. Ayrıntılar geldikçe devam ederiz...

Haberin Devamı

Uzun Hikaye’nin Ali’si süper Türk mü

Uzun Hikaye filminin baş kahramanı olan Bulgar göçmeni sözde sosyalist Ali, günümüzden bakınca gayet fantastik bir geçmiş zaman karakteri:

Haksızlığa gelemiyor, eşit paylaşımdan bahsediyor, “Tüm bunlar sosyalistlikse tamam öyle olsun” diyor.

Ve her seferinde devletin bir başka egemen kişisiyle çatışıyor.

Cuma namazını aksatmıyor, şiddet yerine kalemini kullanıyor, yeri geldiğinde Kuran’dan sure okuyarak egemen kötülere ders veriyor.

Tüm bunların yanı sıra çok romantik bir aşık, oğluyla da çok iyi arkadaş olan bir baba...

Yetmedi bir de maceraperest; trene atladığı gibi soluğu bir başka kasabada, bir başka hayatta alıyor. Naif ve esprili. Pozitif ve tutkulu.

Ali’nin özellikleri katman katman, bitmiyor:

Aynı zamanda bir denemeci-düşünür ve Yılmaz Özdil tarzıyla yazan bir köşeci...

Öyle fantastik bir karakter ki Ali, zaten filmde masalsı bir atmosferde geçtiği için diyorsunuz ki:

“Herhalde Osman Sınav, Roberto Benigni’nin Oscar’lı Hayat Güzeldir’ine öykünen bir film yapmak istedi, tüm amacı buydu.”

Çünkü her şey fazla karikatürize, fazla sembolik...

Tüm bunlara bir de Kenan İmirzalıoğlu’nun film boyunca moda çekimlerinden fırlamış gibi duran tiril tiril takım elbiseli halini, kolalı gömleklerini ve yıllarca saksıda özenle (nasıl olduysa) korunan o göçebe aşk çiçeğini ekleyin:

Her şey fazla gerçeküstü kalıyor ve bu yüzden filmin içine bir türlü giremiyorsunuz.

Açıkçası filmin içinde beni cezbeden tek şey, Türk Sineması’nda pek rastlanmayan “sürekli kasaba değiştirip duran göçebe aile” teması oldu.

Ama Sınav, karakterini fazlasıyla bir Türk süper kahramanına dönüştürüp kartonlaştırdığı için bu tema da güme gitmiş.

Oyunculara gelince...

Tuğçe Kazaz sadece sarı saçları ve mavi gözlerinden ötürü bu filmde var, onu anlamış bulunuyoruz.

Kenan İmirzalıoğlu ise bol ışıklı gülüşünü sıkça kullanarak nihayet sert adam karakterlerinden farklı bir kimlikte olmanın keyfini sürmüş film boyunca,
gayet şık oynuyor.


 

Yazarın Tüm Yazıları