Ben olsam ertelerdim

1970’li yıllarda Paris’te öğrenciyken 16’ncı bölgede oturan varlıklı Fransızların hepsinin evinde Portekizli hizmetçiler çalışırdı.

Şimdi o Portekiz Avrupa Birliği üyesi ve kişi başına geliri 15 bin dolarlara çıktı.

LİZBON’DA HİSSETTİĞİM

Geçen cuma günü Lizbon Havaalanı’na indiğim anda bunları düşündüm.

Ama bunları düşünürken ilk temas içgüdüyle bir karşılaştırma yaptım.

AB üyesi Lizbon’un havaalanı ile AB’den tarih almak için büyük mücadele veren İstanbul’un havaalanlarını karşılaştırdım.

Biri ötekinden en az 15 yıl ilerdeydi.

Ama hangisi?

AB üyesi olmayan İstanbul’un havaaalanı Lizbon’a fark atıyordu.

Sadece binaları ile değil. Aynı zamanda işletmeciliği ile.

Final maçına hazırlanan Lizbon’un havaalanı girişindeki 8 polis gişesinden sadece ikisi açıktı.

Frankfurt’tan, yani başka bir AB üyesi ülkeden geldiğim halde polis kontrolünden 1 saat 15 dakikada geçebildim.

Üstelik üç beş kelime Türkçe bilen son derece sempatik bir polis memuru yardım etmeye çalıştığı halde.

Portekiz’de kaldığım üç gün boyunca başka birçok konuda bu tür karşılaştırmalar yaptım.

Portekiz benim çok beğendiğim, keşif ruhunu ve halkını çok sevdiğim bir ülke.

Ama Türkiye en az onun kadar AB üyeliğini hak etmiş bir ülke.

Bu karşılaştırmalar sonunda şunu çok iyi anladım.

Türkiye, AB’den müzakere takvimi aldığı takdirde Yunanistan ve Portekiz’den çok daha süratli biçimde büyüyecek.

Ama bu üç gün boyunca başka bir şey daha düşündüm.

Bugün Türkiye’de birçok şirket ortaklık yapmak veya elindeki şirketi satmak için yabancılarla görüşüyor.

Acaba bu görüşmeleri, en azından müzakere tarihine kadar ertelemek daha yararlı olmaz mı?

SATMA ZAMANI MI

Eminim ki müzakere tarihi alındıktan sonra bu şirketler çok daha değerlenecek.

Türkiye’de birçok şirket hálá 2001 krizinin olumsuz etkilerini tam olarak üzerinden atamadı.

Bu şirketler henüz 2001 öncesi borsa değerlerine ulaşamadılar.

Finansal yaralarını henüz tam olarak saramadılar.

O nedenle bugün yabancılarla yapılan bütün müzakerelere eşit olmayan şartlarda giriyorlar.

RİSKLİ Mİ

Ben her alanda yabancılarla ortaklığı destekleyen bir insanım.

Bütün kurumlara şunu tavsiye ediyorum.

Mutlaka yabancı kuruluşlarla işbirliği yapmalıdırlar.

Yönetim kurullarına kendi alanlarında başarılı yabancıları almalıdırlar.

Önemli şirketlerin yönetim kurulu toplantıları artık İngilizce yapılmalı.

Ama bütün bunlar eşit şartlarda ve konjonktürlerde olmalı.

O nedenle ben yabancılarla ortaklık veya satış görüşmeleri yapan büyük bir kuruluşun yöneticisi veya sahibi olsaydım, bu görüşmeleri tarih alıncaya kadar ertelerdim.

Birisi çıkıp ‘Bu riskli olabilir. Türkiye tarih alamazsa şirketin değeri daha da düşebilir’ diyebilir.

Hayır düşmez.

Daha doğrusu bugünkünden aşağı düşmez.

Ama yukarı çıkabilir.

Çünkü tarih alındıktan sonra yapılacak müzakereler çok daha eşit şartlarda geçecektir.

Veya bazıları, gerekli kaynakları bulup şirketlerini satmaktan vazgeçecektir.

Şundan eminim.

Bugün Türkiye’de çok iyi şirketler ve çok iyi yetişmiş yöneticiler var.

Büyük, küçük, orta boy birçok şirket, Türkiye’nin önde gelen okullarında veya dışarda iyi eğitim almış MBA derecesine sahip yöneticiler tarafından yönetiliyor.

Tarih aldığımız günden itibaren Türkiye’de çok şey değişecektir.

Peki tarih alma şansımız ne kadardır?

Bana göre çok yüksek.

Belki Avrupa’nın bazı ülkelerinin kamuoyunda hálá tereddütler var.

Ama aydın kesimi ve medyada hava farklı.

STRATEJİK HATA

Önemli karar vericiler, Türkiye’ye tarih vermemenin stratejik bir hata olacağının bilincinde.

O nedenle satış veya ortaklık görüşmelerini erteleme riskli bir karar olmayacaktır.
Yazarın Tüm Yazıları