Ben ikinci Duygu Asena'yım

BUGÜNE kadar 8 kitabım yayınlandı.

Haberin Devamı

1990’lı yıllarda “Elveda Başkaldırı” büyük bir tartışmaya yol açmıştı.
Ama hiçbir kitabım, kadınların kırk yaş yıllarını anlatan “Kırk7” kadar ses getirmedi.
Bugünlerde nereye gitsem kadınlar gelip teşekkür ediyor.
Kitap şu an bütün best seller listelerinde en üst sıralarda.
Dan Brown ve Zülfü Livaneli’nin romanlarından sonra üçüncü kitap oldu.
Yani roman dışı kitaplarda birinci sırada.
Kitap ağızdan kulağa yayılıyor.

* * *

Nedir bu kitabın sırrı?
Geçenlerde Posta gazetesine verdiğim mülakatta “Ben ikinci Duygu Asena’yım” dedim.
Rahmetli Asena bundan 25 yıl önce, “Kadının Adı Yok” kitabıyla bir devrim yapmıştı.
O kitabı okuyan genç kızlar şimdi 40’larına geldiler.
Artık eski telaşları yok. Yaşama arzuları zirvesinde. Bedenleri ve arzularıyla barışıklar.
Behçet Necatigil’in o harikulade dizesini düşünüyorum.
“Bekler bazı şiirler bazı yaşları...”
Beklermiş bazı kadınlar bazı yaşları...
Ben işte bu kadınlara ayna tuttum.

* * *

Haberin Devamı

Bir şey dikkatimi çekti.
Kadınlar bu kitabı çok sevdi, ama erkekler fazla ilgilenmedi.
Oysa asıl onların 40 yaş kadınını tanımaya ihtiyacı var.
Erkeklere, bu kitabı yazarken farkına vardığım çok acı bir gerçeği söyleyeyim.
Bir erkeğin başına gelebilecek en büyük felaketlerden biri, aşkla ve tutkuyla bağlandığı 40’lı yaşlarındaki bir kadın tarafından terk edilmektir...
Emin olun okuduğum, tanık olduğum örnekler bana gösterdi ki...
Bu terk ediliş, 20’li, 30’lu yaşlardakinden çok daha ıstırap verici.
Çok daha acıtıcı.
Hüzünlü, çok daha yalnızlaştırıcı.
Çok daha umutsuzlaştırıcı...
Emin olun çok daha derin bir iz bırakıyor.
Diyeceğim, kırklı yaşlardaki kadınınızın kıymetini iyi bilin...
Lafımı yabana atmayın...
Bunu söyleyen bir erkek...

* * *

Dikkat, İslam’la özgürlükleri karşı karşıya getirmeyin

BİZ aldatıldık mı?
Biz, yani 2002 yılında “Milli Görüş gömleğini çıkardım” dediğinde, ona samimi biçimde inanan bizler...
“Referansımız İslam değildir” dediğinde, canıgönülden destekleyenler...
Bizler...
Aldatıldık mı? Kandırıldık mı...
Zina kanunu gündeme getirilip geri çekildiğinde hafiften irkildim.
Kürtaj ve sezaryen tartışması başladığında “Acaba” dedim...
“Dindar nesil yetiştireceğiz” dediği zaman pirelendim.
“Milli içkimiz ayrandır” dediğinde içime kurt düştü.
İçki satışını sınırlandıran kanun gece yarısı geçirildiğinde “Galiba” dedim.
“Evinizde için” dediği zaman bir kere daha “Galiba” dedim.
“Dinin emrettiği kanunu çıkardığını” söylediği an, sormaya başladım.
“Biz nereye gidiyoruz...”
İran mı olacağız?
Yoksa Dubai mi?
Yine Malezya tartışmalarına mı döneceğiz?

* * *

Haberin Devamı

Bir süre önce “Muhafazakârlığın Türkiye’de geleceği yok” diye yazmıştım.
Son panikleme halimden sonra bu fikrimin değişip değişmediğini merak edebilirsiniz.
Söyleyeyim.
Hâlâ aynı fikirdeyim.
Türkiye’de muhafazakârlığın geleceği yok...
“Gardırop Atatürkçülüğünün” yerine ikame edilmeye çalışılan “vitrin Müslümanlığı” bir süre sosyal ve kültürel iklime hâkim olabilir.
Ama “gardırop Atatürkçülüğü” nasıl tarihe karıştıysa, “vitrin Müslümanlığı” da bir süre sonra miadını dolduracaktır.
Türkiye’ye gerçek demokrasi, işte vitrin Müslümanlığı ile meselesini halledince gelebilecektir.
Müslümanlara seslenmek istiyorum...
Tehlikenin farkında mısınız?
Geçmişteki birçok hata aynen tekrarlanıyor.
Gardırop Atatürkçülüğü laik sistemi özgürlüklerle karşı karşıya getirdi.
Şimdi Vitrin muhafazakârlığı da, Müslümanlık’la özgürlükleri karşı karşıya getiriyor.
Türkiye, İslam’la demokrasinin, hayat tarzlarına hoşgörünün yürüyebileceğinin neredeyse ispatı...
Hâlâ da öyle...
Bu imajı yıkmak, yarasa yarasa İslamofobinin işine yarar.

* * *

Haberin Devamı

Hâlâ umutluyum.
Çünkü: Türkiye her şeye rağmen açık bir toplum.
Çünkü: Son içki sınırlamalarına karşı muhafazakâr aydın kesimden, bugüne kadar Erdoğan’a destek veren liberal kesimden de ciddi ve sert eleştiriler geliyor.
Hâlâ umutluyum.

Polis bir milyon ton biber gazı sıksa bile şunları engelleyemeyecek

TAHMİNLERİMİ alt alta yazıyorum:
- BİR: Sahiller hayat tarzından asla vazgeçmeyecek.
- İKİ: Yaz geceleri sokaklarda, deniz kenarlarında içki içilmeye devam edilecek.
- ÜÇ: Polis bir milyon ton biber gazı sıksa bile insanları, hayatlarını yaşamaktan vazgeçiremeyecek...
Biraz neşemiz kaçacak...
Kaçan neşemizi biraz kafayı bularak geri getireceğiz.
Biraz zaman alacak, biraz sabredeceğiz.
Ve göreceğiz ki, vitrin muhafazakârlığı dozunu arttırdıkça, Müslüman mahallesinden, muhafazakâr aydın sokağından itiraz sesleri de yükselecek.
Rejim ya giderek daha “28 Şubatlaşacak”...
Ya da hoşgörülü İslam’ın vicdanını harekete geçirip, 28 Şubatlaşmayı durduracak.
Ben iyimserim.
Türkiye asla İran olmayacak...

Yazarın Tüm Yazıları