Paylaş
Geçen ekim ayında, “Beethoven Karşıyaka’ya Yerleşiyor” diye bir başlık atmıştım. Çünkü, Karşıyaka Belediyesi Opera ve Tiyatro Sahnesi, bu sezonu “Beethoven Sezonu” olarak ilan etmişti. Biz de BORUSAN QUARTET’in, “sezon içerisinde gerçekleştireceği dört konserle, ünlü bestecinin yazdığı 16 kuartetin 12’sini yorumlayacağı”nı duyurmuştuk. Kemanlarda Esen Kıvrak, Olgu Kızılay, viyolada Efdal Altun ve çelloda Çağ Erçağ’dan oluşan topluluk; 24 Ekim 2013’te başlayan maratonun, 26 Kasım 2013 ve 05 Şubat 2014’teki ayaklarını koştu. Geriye 21 Nisan 2014 konseri kaldı… Daha önce, Beethoven’in üç döneminden (erken-orta-geç) farklı dörtlükleri bir konserde seslendirerek bir ilke imza atan topluluk, Nisan ayındaki konserle birlikte, kariyerlerinde bir başka “ilk”i daha gerçekleştirmiş olacaklar.
Perşembe akşamının özelliği, projenin in ayağına İzmir’den başlamış olmalarıydı. Bestecinin, “Quartet No:5 Op.18/5, Quartet No:8 Op. 59/2 (Rasumovsky) ve Quartet No: 15 Op.132” sayılı eserlerinden oluşan repertuvarı, önce İzmir’de seslendirdiler. Şimdi Türkiye’deki diğer durakları dolaşacaklar. Projenin son konseri yine Karşıyaka’da ve 21 Nisan 2014’te. Şimdiden takvimlerinize not düşün. Beethoven Karşıyaka’dan taşınmadan, Kuartetleri “genç sanatçılar”dan dinleyin. Bu deneyimin, yıllar sonra, torunlarınıza gururla anlatacağınız bir öykü olacağına bahse girerim. Mozart da on yaşında tanıdığı Beethoven için benzer şeyler söylemişti: “Bu çocuğa iyi bakın, bir gün tüm Dünya onu tanıyacak.”
Tanrım beni yavaşlat!
Şimdi bir kısım okuyucu içinden diyordur ki, “Memlekette ortalık toz duman, adam kalkmış Beethoven anlatıyor…” Aslında haklı da olabilirler. Benimki bir tercih. Nasıl, TV ve radyoda haber dinlemiyor, gazete okumuyor, sadece twitter’den ilgimi çeken linkleri takip ediyorsam, bu da öyle bir şey... Hepimizi yordu bu siyaset, nefes nefese kaldık. Geride durması gereken ne varsa, hepsi aklımızın önüne geçti. Ayrıca, “tuzun koktuğu dem”deyiz… Siz bir yandan, seçime 2 aydan daha az bir süre kalmışken, hâlâ “CHP ilçe adaylarını açıklayacak” diye bekleye durun. Bu arada ben de sizlere, yorgunluğunuzu atmanız için, “milattan önce ikibinli yıllarda yazıldığı ve Hititlere ait olduğu sanılan bir duvar yazısı” armağan edeyim. Bakarsınız, makbule geçer.
“Tanrım beni yavaşlat. Aklımı sakinleştirerek kalbimi dinlendir. Zamanın sonsuzluğunu göstererek bu telaşlı hızımı dengele. Günün karmaşası içinde bana, sonsuza kadar yaşayacak tepelerin sükûnetini ver. Sinirlerim ve kaslarımdaki gerginliği, belleğimde yaşayan akarsuların melodisiyle yıka, götür. Uykunun o büyüleyici ve iyileştirici gücünü duymama yardımcı ol. Anlık zevkleri yaşayabilme sanatını öğret; Bir çiçeğe bakmak için yavaşlamayı, güzel bir köpek ya da kediyi okşamak için durmayı, güzel bir kitaptan birkaç satır okumayı, balık avlayabilmeyi, hülyalara dalabilmeyi öğret. Her gün bana kaplumbağa ve tavşanın masalını hatırlat. Hatırlat ki, yarışı her zaman hızlı koşanın bitirmediğini, yaşamda hızı arttırmaktan çok daha önemli şeyler olduğunu bileyim. Heybetli meşe ağacının dallarından yukarıya doğru bakmamı sağla. Bakıp göreyim ki, onun böyle güçlü ve büyük olması, yavaş ve iyi büyümesine bağlıdır. Beni yavaşlat Tanrım ve köklerimi, yaşam toprağının kalıcı değerlerine doğru göndermeme yardım et. Yardım et ki, kaderimin yıldızlarına doğru daha olgun ve daha sağlıklı olarak yükseleyim. Ve hepsinden önemlisi Tanrım, Bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için CESARET, Değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmek için SABIR, İkisi arasındaki farkı bilmek için AKIL ver...
Paylaş