Basit hayat

BEN artık göçebeyim ya...

Bir oradayım, bir burada...

Haberin Devamı

Dubai, İstanbul, Bodrum, iki gün önce Kopenhag, sonra tekrar İstanbul, tekrar Bodrum, iki gün sonra Ankara, arada Kıbrıs...
Fakat demiri çaktığım yer Bodrum Yeşil Yurtlular Sitesi.
Alya’nın sitesi.
Geçen yaz da buradan ev tuttuk, bu yaz da.
Ben artık profesyonel kiracıyım.
İnanmayacaksınız her yere resimlerimle, heykellerimle, örtülerimle, fotoğraflarımla, şamdanlarımla, mumlarımla gidiyorum. Ben hamalım taşırım, hiç üşenmem. Havaalanlarında “excess bagage” ödememek için de melül melül görevlilerin yüzüne bakarım. Dubai-İstanbul arasında defalarca Step halı taşımışlığım var, neyse ki sonra Dubai’de de Step açıldı. Ben gittiğim her yeri eve çevirmeliyim. Mutlaka aile resimlerimiz bir yerde durmalı. Ve tabii Alya’nın oyuncakları, o da kendini evinde hissetmeli. Masası, sandalyeleri, oyun kutuları, kartonları, makasları, boya kalemleri, oyun hamurları, kitapları, DVD’leri, barbie’leri, minişleri ve tabii arkadaşlarıyla birlikte oynayabilecekleri bir serbest alan olmalı...
Hatta bir yerlerde bir Mudo Concept varsa, kendimi tutamayıp o kiralık eve, bir de sehpa, eski bir deri koltuk, kolay kurulan bir kütüphane filan da alıyorum.
Bu evde de öyle yaptım.
Gelelim Bodrum
Yeşilyurtlular’a
Bağımsız bir çocuk cumhuriyeti burası, belki de Bodrum’un en güzel, en kumlu plajı. Burada kumdan kaleler gerçekten var, kovalar işe yarıyor. Alya, burada bağımsızlığını ilan ediyor. Horoz şekerci, mısırcı, dondurmacı, gözlemeci, mantıcı, gazozcu, limonatacı, poğaçacı, simitçi... Hepsi aynı yerde olur mu? Olur. Çocuk parkında oynuyor, sonra “Trambolinde zıplayacağım” diyor, sonra yandaki otelin havuzuna koşturuyor. Oradan çıkıp eve geliyor, “Biz satış yapacağız” diyor en heyecanlı sesiyle, tezgah kurup, bilezik kolye satacaklarmış, mecburen bir yerlerden gidip alıyoruz, onlar da satıyor.
Ama tabii, kendi kendine kalabileceğin bir yer değil.
Gelip geçene herkes selam vermek zorunda kalınca, romantizm filan kalmıyor.
Çocuğunuz yoksa, cısssss yani!
Ve evet kalabalık, genelde aynı insanlar geliyor, her sene şezlonglarını aynı yere koyuyorlar, birinin yerine yatarsanız yanlışlıkla kıyamet kopabilir, fakat medeni, modern insanlar...
Bana Selin Çıkınoğlu söylemişti, “Çocukların bayıldığı bir yer burası” diye, haklı çıktı, ama ben yazıyorum diye bana indirim yaptıklarını filan zannetmeyin, aksine ben yazdıkça sitenin değeri artıyor, öyle diyorlar, kiralar da artıyor, ben de hep kararsız olduğum için son ana kalıyorum ve hep bir sürü paralar ödüyorum.
Yoksa siz Tel Dolap’a ve
Shenai’ya gitmediniz mi?
Burada, çok sağlam arkadaşlıklar da edindim.
Nazan ve Çağatay mesela. Ben haberdeyken Alya onlara teslim, kızları Sera ile bizimki çok yakın arkadaş. Evdeki bayat ekmekleri toplayıp Turgutreis’e kefalleri beslemeye gidiyorlar, pek faaller, kum boyama, ebru sanatı, her türlü konser...
Sevgilim de geldi, bir hafta kaldı, birlikte Bodrum’da olağanüstü güzel yerler keşfettik, Tel Dolap, Shenai, Çilingir Sofrası, Orkide, Orfoz... Hepsi, önümüzdeki günlerde tek tek anlatmak istediğim yerler.
Bir de Meltem ve Tuba geldiğinde bu evi kızlar yatakhanesine çevirdik ki, o da bu yazın unutamayacağım anlarından biridir. Erkekler yok, biz bu iki katlı evdeyiz, her odadan birer ikişer çocuk çıkıyor, upuzuuun sabah kahvaltıları yapılıyor, çekirdek çitleme seansları düzenleniyor.
Şimdi de Mami ile Alya barbunya ayıklıyor.
Mami, Alya’ya şöyle söylüyor: “Başladığın işi bitireceksin, yok öyle barbunyaları ayıklamadan denize ineceğim” demek.
Yazlık hayatı, basit bir hayat ama lezzetli...
Bu hayatı seviyorum.

Haberin Devamı

Ruh ikizinizi arıyorsanız

Haberin Devamı

TATİL kitaplarımdan biriydi Coelho’nun Frida’sı.
Hani “ruh ikizi”, “ruh eşi” filan diyoruz ya...
Kitabın ana fikri bunun üzerine.
İşin aslı neymiş biliyor musunuz?
“Başlangıçta dünya üzerinde belli sayıda ruh varken, şimdi nasıl oluyor da milyarlarca oluyor?”
Önce, size bu soruyu soruyor.
“Tamam, reenkarnasyonun olduğunu varsayalım: 100 tane mi ruh vardı, o 100 ruh gidip, geliyordu. Ama şimdi diyelim ki 1000 ruh var, o fazladan 900 ruh nereden geldi?”
Evet ya, doğru söylüyor diye sen kendi kendine düşünürken, o cevabı şöyle veriyor:
“Bazı reenkarnasyonlarda ruhlarımız, tıpkı kristaller, yıldızlar, hücreler ve bitkiler gibi ikiye bölünür. İşte ruh ikizi,bizim bölünen bu ikinci yarımızdır. Dünya üzerinde onu arayıp bulma faaliyetine de aşk deniliyor.”
Peki “ruh ikizi”mizi nasıl mı buluyoruz?
Şahane bir cevap veriyor kitap:
“Risk alarak!”
Başaramayabiliriz, hayal kırıklığı yaşayabiliriz, yanılabiliriz ama yine de risk alacağız!
Peki bulduğumuzu nasıl anlıyoruz?
İnsan, ruh eşini gözlerindeki ve omzundaki ışıktan tanırmış.
Hadi kolay gelsin size!

Haberin Devamı

Ayol tabii ki Hasan Cemal değildi!

ÇARŞAMBA günkü yazıya bir sürü mail geldi, gelen mail’lerin en komiği şuydu: “Kim o aşık olduğun adam? O adam Hasan Cemal mi?” Yok daha neler!
Az sabredin, önümüzdeki hafta sonu geliyooooooor.
Zaten bir sürü internet sitesi de doğru tahmini yapmış.

Benim kadar çok seyahat ediyorsanız

BEN uçaklara geç kalıyorum, zaman zaman pasaportumu evde unutuyorum.
Evden son anda ulaştırıyorlar.
Herkes kalp krizi geçiriyor.
Hayatım, bitmeyen bir spor toto gibi.
Yetişecek mi, yetişemeyecek mi?
Uçabilecek mi, uçamayacak mı?
Eskiden bunları tek başıma yaşıyordum, şimdi kızımla ve ablası Maribel’le.
Onlar alıştılar çok şükür, gayet soğukkanlılar, “Bu uçak olmazsa, öbür uçak olur!” diyorlar, Alya hemen orada bir alternatif oyun dünyası yaratıyor, ama son birkaç seyahate tanık olan annem bir türlü alışamadı, “Yürek dayanmaz sizin bu kadar heyecanınıza!” diyor.
Bir de dizi dizi bavullar, kucağımda Alya, kulağımda telefon, bayağı röportaj yapıyorum, ciddi ciddi o esnada, iş hallediyorum. Tabii böyle zamanlarda, hayatımı kolaylaştıran şeyler benim için önemli.
“Primeclass” CIP Servis, onlardan biriydi.
TAV’ın bir hizmeti.
Böyle cümbür cemaat gittiğimizde birçok kere hayatımızı kurtardı, aktarma yapacağımız zaman, bir sürü eşyamız varken...
Alya kucağımda uyurken... Puset bir tarafta, bilgisayarım bir taraftayken.
Hep, sağolsun Babaçi ısmarladı, ben tek başıma giderken, kendime kıyamam.
Şimdi ise TAV yeni bir uygulamaya geçti: TAV Passport.
1000 lira veriyorsunuz, bu karta sahip oluyorsunuz, bütün yıl prime class hizmetlerine benzer hizmetlerden faydalanabiliyorsunuz. www.tavpassport’a girip, ayrıntıları öğrenebilirsiniz. Benim kadar uçuyorsanız, kesinlikle değiyor. Ayrıca otopark hizmeti de var.
Ben bayıldım.
Fikir babası da Cem Akçalı.
Benim çooook eski bir arkadaşım.
Sağolsun o haber verdi, hemen edindim bir tane.
Öpüyorum ve gidiyoruuuuummmmm.

Haberin Devamı

En tatlı rüşvet

GEÇENLERDE kocaman bir kutu geldi eve.
Dışı köpük.
Bizim Leman’ın alerjisi var, köpüğe dokunamıyor, çıkan sesler onu mahvediyor.
İş başa düştü, kutuyu kesmeye başladım.
Allah Allah, içinden duman çıkıyor, “Bir tür buz var, nedir bu?” dedim.
İyice meraklandım.
İçinde ne varmış biliyor musunuz?
Yüzlerce Rainbow dondurma!
Alya’nın ölüp bittiği dondurmalar, bir yazıda sevdiğini söylemiştim.
Genelde bana gelen hediyeleri geri yolluyorum, telefon, saat, bilgisayar gibi şeylerse...
Ama itiraf ediyorum, bunun üzerine yattım.
Kahkahalar atarak hepsini dipfrize yerleştirdim.
Alya da o arada İstanbul’a gelmek istemiyordu, ne desem “Hayır!” diyordu, Bodrum’da kalacakmış, “Ama seni burada çok acayip bir sürpriz bekliyor” deyince işler değişti. Durum da komik, bana gelen rüşveti, çocuğuma rüşvet olarak veriyorum!
Eve gelip dolabı açınca da gözlerine inanamadı.
“Bu hazinenin hepsi benim mi? dedi.
Görseniz, ıssız bir adada define bulmuş korsan gibiydi.
Algida’ya teşekkürler!

Yazarın Tüm Yazıları