Başbakan Kıbrıs konusunda samimi mi taktik mi yapıyor?

ÖNCE Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu dile getirdi, ardından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan.

Söylenen şuydu: 2012 yılında Rum kesimi AB Dönem Başkanlığı’nı üstlendiğinde eğer hâlâ Kıbrıs sorunu çözülmemiş olursa, Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkileri donacaktı.
Başlangıçta bir fiili durumdan söz edildiğini düşündüm; Rum kesiminin dönem başkanlığında zaten boşlukta asılı durumda olan ve donma noktasındaki Türkiye-AB ilişkilerinde hiçbir ilerleme olamazdı elbette.
Ama zamanla bu ‘donma’nın fiili bir durumu anlatmak için değil, Türkiye’nin AB’ye karşı tepkisini ve pozisyonunu anlatmak için söylendiği anlaşıldı.
¡ ¡ ¡
Başbakan Erdoğan’ın son Kıbrıs gezisi ve gerek gezi öncesi ve gerekse gezi sırasında söyledikleri, AK Parti’nin Kıbrıs politikalarının değiştiği, daha doğrusu AK Parti’nin kısa bir süre için çıktığı devletin geleneksel Kıbrıs politikası çizgisine geri döndüğü şeklinde yorumlandı. Zaten Başbakan Erdoğan’ın sözlerinin eski KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ve Prof. Dr. Mümtaz Soysal tarafından alkışlanmış olması yeterince şey söylüyor.
Fakat bu noktada yine de bir tereddüt belirdi: Malum, Ahmet Davutoğlu ‘sert’ bulunan sözlerine, ‘2012’ye kadar Kıbrıs’ta bir çözüm olmazsa...’ diye başlamış, hatta Türkiye’nin Kıbrıs’ta çözümü zorlayacağını söylemişti.
İşte bu noktadan hareketle bazı yorumcular, Başbakan’ın Annan Planı sürecindeki görüşlerinden, en azından ‘çözümü aramak için hep bir adım önde olan taraf olmak’ diye de adlandırılan bakış açısından vazgeçmediğini, şimdiki sözlerinin Kıbrıs Rum kesimini 2012’ye kadar bir anlaşmaya zorlamak için söylemiş olabileceğini yazdılar.
Gerçekten de Başbakan Erdoğan böyle bir ‘taktik’ uyguluyor olabilir mi? Ve eğer uyguluyorsa, bu taktikten bir sonuç beklenebilir mi?
Ben kişisel olarak Başbakan’ın taktik falan uygulamadığını, tam tersine Kıbrıs politikalarında aslına döndüğünü düşünüyorum. Ama diyelim ki yanılıyorum, o zaman da Başbakanın bu ‘taktiği’nden bir sonuç alınabileceğini düşünmüyorum.
¡ ¡ ¡
Kıbrıs’ta Rum ve Yunan tarafını en çok korkutan ve onları anlaşmaya en çok zorlayan şey, KKTC’nin meşruiyetinin uluslararası kabul görme olasılığı.
Bu olasılığın güçlenmesi için Türk tarafının meşru zeminde, yani çözümü aktif olarak kovalayan zeminde olması gerekiyor. Ancak öyle dönemlerde Batılı bazı ülkeler ‘KKTC’yi tanıyabileceklerini’ söylediler geçmişte.
Oysa Başbakan’ın söylemi, Türkiye’nin eski tavizsiz çözümsüzlük politikasına dönmekte olduğunun işareti. Yani aslında bu taktik Rum tarafının en aşina olduğu, uygulandığında en çok rahat ettiği taktik.
Bence geçmiş olsun.

Başbakan Kıbrıs konusunda Annan Planı’nı neden savunmuştu?

YIL 2004. Ocak ayının 14’ü. Genelkurmay karargahındaki toplantı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün yerini almasıyla başladı.
Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un güvenlik ve irtica sunumu çok kapsamlıydı ve aslında hükümete bir muhtıra niteliğindeydi. O gün, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök bile Başbakana ‘Bizi istemediğimiz şeyler yapmak zorunda bırakmayın’ diyerek darbeyi ima etti.
Başbakan Erdoğan o son derece kritik toplantıdan çıktıktan sonra hükümetinin Kıbrıs politikasını baştan sona değiştirdi. O ocak ayının sonunda İsviçre’de BM Genel Sekreteri Kofi Annan’a, ‘Sizin planınız temelinde anlaşmaya ve anlaşılamayan noktalarda sizin hakemliğinizi kabule hazırız’ dedi.
Kıbrıs konusunda değişen bu politika ve Kıbrıs’ta referandumda evet oyu çıkması Türkiye’nin AB ümidinin sürmesine ve artmasına yol açtı ve bu yolla Türkiye’deki darbeci askerler zemin kaybetti, planladıkları darbeleri yapamadılar.
Şimdi görüyoruz ki, o gün Kıbrıs politikasının değişmesi bir streji değişikliği değil taktik bir adımmış, çünkü Türkiye 2006 sonundan itibaren Kıbrıs konusunda öteden beri süren sert politikasına geri döndü zaten.
Konuyla ilgilenenler, ayrıntıları Everest yayınlarından çıkan kitabım ‘Asker Bize İktidarı Verir mi?’de bulabilirler.
Yazarın Tüm Yazıları