Ayşe'nin Gözlüğü

Ayşe ARMAN
Haberin Devamı

Bir Hande Ataizi çekimi

Safran'dayız.

Aslı Altan'ın Safran'ında.

Buluştuğumuz kişi Hande Ataizi.

Ama biz henüz bunun farkında değiliz.

Ne zaman farkına varacağız?

İstiklal Caddesi'ne fotoğraf çekimine indiğimiz zaman.

*

Hiç böyle birşey görmedim.

Üzerindeki giysinin herhangi bir yanından görünen bir yeri yok. o gün, o cadde üzerinde dolaşmış bulunan kadınların yüzde 80'inden daha kapalı.

Ama ne varsa...

Bu imajda var.

İstiklal Caddesi'nin bir köşesinde poz vermeye başladığı andan itibaren, etrafımızda önce küçük küçük sonra devasa bir kalabalık birikmeye başladı.

Evlere şenlik!

Hüseyin Rahmi Gürpınar romanlarından sayfalar...

*

Kadınlar, kızlar, tinerciler, düşük belli pantalonlu eliyle dişini karıştıran berduşlar, simitçiler, selpakçılar, civcivciler, kravatçılar, oyuncakcılar, işten dönenler, sinemadan çıkanlar...

Herkes durmuş bakıyor.

Neye?

25 yaşında, kırmızı T-Shirt, jean pantalon giymiş, incecik, fotoğrafları çekilen bir kıza. Daha ilk andan onun Hande Ataizi olduğunu anlıyorlar. Bu konuda özel bir başarıları var. Müthiş bir göz hafızaları var. Onu seyretmeye bayılıyorlar. Ve tabii onunla yakınlık kurmaya, laf atmaya...

- Hande Abla bir selpak alsana...

- Bak Hande. Ben hiç inanmadım hakkında yazılanlara...

- Bizi kandırıyorlar. Bu Hande Ataizi değil, onun benzeri. Bu genç be!

- Yok, yok. Hande bu. Tanımaz mıyım?

- Bir imza versene.

- Öpebilir miyim?

- Hande Hanım Kızım, oğlumla birlikte bir resim çektirebilir misiniz?

*

Bitecek gibi değil.

Üstelik İstiklal Caddesi'nin binaları tıkabasa dolu, pencerelerden sarkıyorlar. Kutup ve ben havaya girmiş durumdayız. Dalgakıran Kutup, kendisini yönetmen, ben senarist zannediyorum!

Ne var ki...

Polis kendimizi bir şey zannetmemize izin vermiyor.

Kalabalığı görünce, baskın yapıyor. İnsiyaki bir hareketle, üzerimizde siyah T-Shirt var mı yok mu bakıyoruz. Hayır, temiziz! Şeytan'la uzaktan yakından bir alakamız yok. Ama polis başka bir yandan atağa geçiyor: ‘‘Çekim izniniz var mı? İzin almadan bu binaları çekemezsiniz’’. ‘‘Bina çekmiyoruz ki’’ diyoruz. Ekliyoruz: ‘‘Hande Ataizi'yi çekiyoruz’’. Yanıt ‘‘Ha, tamam o zaman’’ şeklinde geliyor.

Nasıl bir imajsa...

Polisler de seyirci kalabalığa karışıyor.

*

Oysa, bu kız star gibi duran bir kız değil.

Biliyorum, biliyorum, ben de her röportaj yaptığım kişiyi seviyorum, bir de acıyorum! Ama sahiden, insanda, ‘‘Yazık bu kıza!’’ hissi uyandırıyor. Sakin, kendi halinde. Star havaları atığı yok. Şamdan ve Gala gibi dergilerde sunulduğu kadar ‘‘kaşar’’ da durmuyor. Neyse. Ben bu insanların neden sokaklarda, ‘‘sinek gözlükler’’ ve şapkalarla dolaştığını anlayamazdım.

Şimdi anlıyorum.

Recep diye biri

O ‘‘kırmızı göz’’ arabanın ön panelinden bana bakıyordu.

Bazen hiddetlenip, daha fazla parlıyordu.

O celallendikçe, hararet ibresi kafasını daha bir sağa yatırıyordu.

Korktum.

Bu bir işaret miydi?

Biraz sonra hayatımda vuku bulacak değişikliğin habercisi miydi?

*

Evet, Recep'in habercisiydi.

Recep, hayatıma Opel Tigra'mın şarj dinamosunun bozulmasıyla birlikte girdi. Dolmabahçe'de İnönü Stadyumu'nun hemen yakınlarındaki çaycıda. Mecburen karşılaştık. Arabadan indim. ‘‘Burada bırakabilir miyim?’’ diye sordum.

O, sade bir müşteriydi.

Hiç üzerine vazife değildi.

Ama yaptı.

Arabamın karnını açtı.

Şarj dinamosuna baktı.

Yağına baktı.

Direksiyon yağı gibi, benim kafamın asla basmadığı binbir türlü şeyi kontrol etti. Bir yerlere sıcak sular döktü. Bana çay ikram etti. ‘‘Taşa oturmayın, sandalyeye oturun’’ dedi.

Beni korudu.

Galiba sevdi.

*

Bir kadın hisseder.

Vallahi.

Tüm bunları kadın olduğum için yapmadı.

Zor durumda bir insan olduğum için öyle davrandı.

Ben de bu yüzden onu sevdim.

35-40 yaşlarında, güzel bakan, temiz yüzlü, orta boylu, efendi biri.

O bir otobüs şöförü...

Onun otobüsü önde, benim kırmızı gözlü küçük Tigra'm arkada, Dolapdere'ye tamirciye gittik. Arada benzincide durduk. Recep, bana yağ ısmarladı. Haberim yokmuş, arabamın yağı tamamen bitmiş.

Sonra yeniden yola koyulduk.

Elektrikçiye geldik.

Ve orada, hissettim ki, bu şehirde yaşamak, böyle sıcak insanlarla yaşamak kolay rastlanabilecek bir şans değil. Müthiş keyifli.

Recep gibi insanlar, bir felaket anını bile güzelleştirebilir.

*

Herşey bittikten ve kontrol altına alındıktan sonra, Recep otobüsüne binip havaalanına giderken, arkasından, gecenin karanlığında, öylece baktım.

Kendimi kötü ve yaralı hissettiğim zamanlarda bundan sonra şu hayali kuracağım:

- Keşke şimdi Recep'in otobüsünde olsaydım!

Doğum Günü Kutlu Olsun

Dün 1 Ekim, Can Yücel'in doğum günüymüş. Bazı okurlar, e-mail yollayıp, bu tarihi es geçmememi rica ettiler. Bu hatırlatma için teşekkür ediyorum. Ben de Can Yücel'in doğum gününü kutluyor ve buradan Güler Yücel ve diğer bütün Can Yücel sevenlere sevgilerimi yolluyorum.

Yazarın Tüm Yazıları