Ayşe'nin gözlüğü

Ayşe ARMAN
Haberin Devamı

Kuru incir faciası

Kendimi Montignac'ın sağlam kollarına teslim ettiğimden beri tatlı olarak sadece kuru incir yiyorum. Gerçi her geçen gün çikolata sufle'ler ve krem brule'ler içinde yüzdüğümü hayal ediyorum ama söylüyorum size, o sadece bir hayal. Gerçek olan Hilton'un sevimli küçük havuzunda, belimde can simidini andıran o sersem şeyle, ‘‘sıkılaşmak için en sıkı yol olan’’ yüzdüğüm daha doğrusu su yürüyüşü (aqua-walking) yaptığım ve kuru incirlere taptığımdır.

Karada yürümeyi sevmeyen ben, sonunda suda yürümeyen kadar düştüm.

Düşünün halimi...

Vazgeçtim!

Düşünmeyin.

Çünkü havuzun bir ucundan diğer ucuna suyun içinde bisiklet çevirdiğini hayal ederek yürüyen kafasını ve kollarını tuhaf bir şekilde hareket ettiren ben pek feci görünüyorum.

Ama bütün bunları daha iyi görünmek için yapıyorum.

Paradoks harika!

* * *

Kedimi henüz havuza birlikte gitmeye ikna edemedim.

Ama iddialıyım edeceğim, çünkü benim gibi onun da fena halde buna ihtiyacı var. Ne olur ki, ona bir kart çıkarırız, üstelik aidatı kaç paraysa veririz, havuzun bir ucundan diğer ucuna birlikte yürür, sağlıklı ve sıkı bir bedene sahip olacağımız o güzel günleri hayal ederiz.

Ardından da iki kafadar jakuzide sohbet ederiz.

Kendim gibi, kedimi de Montignac'ın sağlam kollarına bırakmakta bir sakınca görmedim. Çünkü bu gidişata bir dur demeliydim. O kadar şişmanladı ki görenler kedi olduğuna inanmakta zorluk çekiyorlar. Ama artık beyefendi bir süre karbonhidrat yüzü göremeyecek. O da benim gibi, canı tatlı bir şey yemek istiyorsa, kuru üzümlere talim edecek.

* * *

Ailemizin diğer ferdi ise bu durumdan hiç hoşnut değil.

Zaten onun eve gelip gitmesinden de kedi memnun değil. Sürekli kedi ve sevgili arasında kaldığımı daha önce yazmıştım. Ama sanırım yazmayı unuttuğum bir şey vardı, sevgili de şişmandı. Kedi ben ve sevgili arasında en makul kiloda olan benim, sonra kedi, daha sonra sevgili. Demek istiyorum ki (ben ve kedi gibi) sevgilinin de kendisini Montignac'ın sağlam kollarına bırakması acilen gerekli.

Ama o hiç oralı değil.

Üstelik suda yürümeyi sürekli reddediyor.

Dahası her gece gizlice buzdolabına gidip Şokella yiyor. Ve suç aletini (bir adet kaşık) mutfak tezgahında unutup yatağa geri geliyor. Bir insanın neredeyse yıllardır buzdolabında unutulmuş olan, kurumuş bir Şokella'yı kazıyıp tatlı niyetine yemesini hiç mi hiç anlayamıyorum.

Neyse, Şokella mutfak dolabının en arkasına atıldı.

Buzdolabına ise kutu kutu kuru incirler sıralandı.

Evin iki erkeğine de talimatı verdim.

- Bundan sonra böyle...

- Artık kuru incirler tatlı niyetine...

- Montignac böyle söylüyor, bize de onun söylediklerini uygulamak düşüyor.

* * *

Geçen gece üçümüz de yorganın altına girmiş televizyon seyrediyoruz.

Ve biz ikimiz kuru incir yiyoruz.

Kedi ‘‘tatlısının gelmediğini’’ söylediği için ona ikram etmiyoruz.

Kuru incir yiye yiye ölecekti ki...

Uykuya daldık.

Son olarak hatırladığım kuru incir kutularının yatağın yanında kendi halinde yerde durduğuydu...

* * *

Feci bir gürültüyle uyandım.

Öyle bir ses ki, sanki birileri ölü bir beden sürüklüyor.

Önce eve yine hırsız girdiğini düşündüm ama sonra aklıma balkon demirleri geldi, bu pek mümkün değildi.

Sese tekar kulak verdim.

Sanki salondan geliyordu ve tahta bir şey (ama büfe filan olmalı!) bir uçtan diğer bir uca sürükleniyordu. Bir gayret yatağın içinde doğruldum. Yanımda uyuyan kişiden böyle durumlarda medet ummaktan çoktan vazgeçmiştim. Korkusuzca karanlıkta salona doğru yürümeye başladım. Yol boyunca ayağıma bir şeyler takılıyordu. Et gibi yumuşak bir şeyler, parmaklarımın arasına giriyordu, biraz da ıslaktı, ama ışığı yakmadığım için ne olduğunu anlayamadım.

Tam salonun girişine geldim ki...

Canım oğlumu, kedimi gördüm.

O ne...

Dili ağzından sarkıyordu!

Oğluma bir şeyler olmuş.

Dili ağzından çıkmış.

Biri ona bir şeyler yapmış...

* * *

‘‘Sana kim ne yaptı? Gel yanıma oğlum’’ demeye kalmadan dili ağzından yere düştü. Aklımdan hem kendisini hem de dilini alayım da Animalia'ya götüreyim belki dikerler gibi düşünceler geçerken, benim sevgili kedim kendi dilini yemeğe başladı.

İnanabiliyor musunuz?

Kendi dilini...

Hem de afiyetle...

Dilinin içindeki kırmızılıkları görebiliyordum.

‘‘Ver onu bakayım’’ dedim ve ağzından kaptım.

Bir adet çiğnenmiş kuru incirdi...

Ve ben onu öldürmek istedim!

O gürültü, evin içinde tenis topu gibi oynadığı kuru incir kutularından kaynaklanıyordu ve her adım başında yerde çiğnenmiş bir kuru incir duruyordu.

* * *

O kadar sinirliydim ki, gizlice mutafağa yöneldim.

Mutfak dolabının taa arkasında duran o iğrenç kurumuş Şokella'yı buldum. İçinde kalmış olan tüm o çikolatayı kaşıklamaya başladım. Böylelikle bir kez daha birilerinden ‘‘yiyerek’’ intikam aldım.

Ama ben delilleri ortada bırakmadım!






 








Yazarın Tüm Yazıları