Aşkın İkinci Yarısı

Mehmet Aslantuğ ile ilk kez tanışıyorum, ilk kez sohbet ediyorum.

Onun için efendi, sakin, akıllı, derinliği olan, romantik, duygulu, şiir gibi bir adam derlerdi, fazlası var azı yokmuş gerçekten de.
Tüm bu sıfatlar yönetmenlik koltuğuna oturduğu ilk filmi Aşkın ıkinci Yarısı için de geçerli diyebilirim.
Yarın gösterimde olacak Aşkın ıkinci Yarısı, Mehmet Aslantuğ’un senaryosunu yazdığı, yönettiği ve başrolü eşi Arzum Onan’la paylaştığı bir film.
Dün Milliyet Cadde’de Ali Eyüboğlu, “bu film Aslantuğ’un ikinci çocuğu gibi” demiş.
Çok da doğru söylemiş.
Mehmet Aslantuğ, elinde ne varsa Aşkın ıkinci Yarısı’na yatırmış, hatta borca bile girmiş.
2,5 milyon doların üzerinde para harcayıp, en son teknoloji ürünü ekipmanlar alarak çektiği filmin görüntüleri, bu özel çabanın hakkını veriyor gerçekten de.
Görsellik açısından tertemiz ve etkileyici bir film izliyoruz. Özellikle denizle bütünleşen New York ve Bodrum görüntüleri şahane. Filmin şiirselliğine büyük katkı sağlıyor.
Müzikler ve kurgu üzerinde de hayli çalışılmış.
Müziği, görüntüleri ve oyunculuklarıyla temiz bir işçiliğin ürünü olan filmin en önemli sorunu senaryosunda ne yazık ki. Yan karakterler açılsa, alt metinler sağlamlaştırılsa ve o izleyiciyi içine çekmekte zorlanan ilk yarı akabilse, içindeki şahane görüntüler, oyunculuklar, şiirsellik, duygusallık ve müziklerle gerçekten de dört dörtlük bir film olabilirmiş Aşkın ıkinci Yarısı. Fırsat kaçmış.
Neyse ki ikinci yarısında toparlıyor film. Ve insanı sinemadan farklı duygular, gözyaşları ve aşkın gücüne olan inancını artırarak yolluyor.
Karşımızda dramı ağır basan bir film var.
Ama Mehmet Aslantuğ, gözyaşı söz konusu olduğunda aşırı ajitasyona izin vermemiş, nerede frene basacağını iyi bilmiş, dengeyi sağlamış. Yine de hani o sadece filmlerde rastlanan cinsten dediğimiz, temiz, sadakatli, tutkulu ve imkansız aşk hikayesini izlerken ağlamamak imkansız.
Hele bir de anne-baba-çocuk ilişkisi var ki, çocuğu olan, olmayan herkesin gözünü yaşartacaktır.
Mehmet Aslantuğ’un bu ilk filminde, yılların birikiminin yanı sıra duygularıyla da işin içinde var olduğu, üzerine titrediği ortada.
Yolunun açık olduğunu görmek hiç de zor değil.
Not: Mehmet Aslantuğ ile Cinemania için yaptığımız söyleşi bu cumartesi 13.00’te Kanal D’de. Ama öncesinde yarın akşam sezonun ilk Beyaz Show’unda izleyeceğiz Mehmet Aslantuğ ve Arzum Onan’ı. Bu vesileyle Beyazıt’a da yeni yayın döneminin hayırlı olmasını dileyeyim. Sertab Erener’in de konuklar arasında bulunduğu bu ilk bölüm için ekran karşısında olacağız.

Neden Arzum Onan?

Mehmet Aslantuğ’a sorduğum sorulardan biri de “neden Arzum Onan?” oldu.
Öyle ya, uzun yıllar, evliliklerini basına malzeme yapmamak için 14 şubat’larda, yılbaşlarında bile birlikte fotoğraf vermekten kaçınmışlardı.
şimdi ise bir aşk filminde, yıllar önce ayrılmış ama birbirlerini hâlâ seven karı kocayı canlandırıyorlar.
Yola çıkış noktalarının ve en önemli nedenin görsel arşivleri olduğunu söyledi Mehmet Aslantuğ.
Arzum Onan’la 15 yıllık evliliklerinde biriktirdikleri ikili video ve fotoğrafları filmde kullanarak, gerçeklik duygusunu artırmak istemiş.
Bu görüntüler ve fotoğraflar kurgu anında kendilerine yer bulamadıklarından filmde yoklar ne yazık ki.
Bu arşiv görüntüleri kullanılsaymış, gerçekten de iyi olurmuş dedim ben de.
Düşünsenize, kimin eline geçer böylesine bir fırsat.
Ayrıca bence kaçmış da değil.
Mehmet Aslantuğ ve Arzum Onan’ın 5-10 yıl önceki hallerinin olduğu sahneleri de içeren bir başka yönetmen kurgusu yapılabilir hâlâ.
Festivaller ya da filmin DVD’si için.
Bir düşünsünler derim.

Bir hayvan ölse canınız acır mı?

Röportajlar vardır, sorular öyle sıradan ve sığdır ki, bitse de gitsek dedirtir insana.
Ama bazı röportajlar vardır ki, sonu geldiğinde keşke bir soru daha olsaydı dersiniz.
Sinema ve hayvansever meslektaşım sevgili Hakan Sonok’un sinemazon.com için benimle yaptığı röportaj ders gibiydi.
Sorulardan çok şey öğrendim, üzerlerinde düşünürken keyif aldım.
Hakan’a sonsuz teşekkürlerimi sunarken sizi bu özel sorulardan birkaçıyla baş başa bırakmak istiyorum, ne demek istediğimi çok daha iyi anlanayacaksınız.
- 1913-1921 tarihleri arasında ABD Başkanlığı yapan ve Nasreddin Hoca fıkralarına da düşkün Woodrow Wilson hayvan hakları için ilk ve önemli adımları attı. Yakın zamanda Rusya Başbakanı Vladimir Putin’in Sibirya’da tatilini geçirirken yerel avcıların, “Buraya gelmişken ava da çıkın” önerisine karşılığı, “Sibirya’ya hayvanların canını almak amacıyla gelmedim” oldu. Hayvanlara Yardım Amaçlı Vakfı da olan emekli oyuncu Brigitte Bardot, bu yaz yaptığı açıklamada “Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy cumhurbaşkanı seçilmeden önce hayvan haklarıyla ilgili vaatlerde bulunmuştu; üç yıldır bu sözlerini icraata dökemediğini üzülerek görüyoruz” diyor. Cumhurbaşkanı’ndan, Başbakan’dan, Bakanlar Kurulu Üyeleri’nden, parti liderlerinden, millletvekillerinden, işadamlarından, hayırseverlerden hayvanlar adına, onlar için neler istiyorsun?
- Jared Diamond “Collapse-How Societies Choose to Fail or Succeed/ Çöküş-Toplumlar Başarı ya da Başarısızlığı Nasıl Seçer” adlı eserinde yeryüzü ormanlarının yarıdan fazlasının 21. yüzyılın başında yok olmuş durumda olduğunu yazdı. Ona göre kalan ormanların en az yarısı da 2050’den önce yok olacak. Ormanlarını koruyabilen Japonlar gibi milletler ayakta kalmış. Koruyamayanlar tarihten silinmiş. Yeşiller Partisi’nden Serkan Köybaşı’nın Haziran 2010’da açıkladığı gibi Üçüncü Boğaz Köprüsü için kesilen ya da kesilecek ağaç sayısı: 2 milyon 507 bin 152. Bu ağaçların kesilmesi onların çevresindeki yaban hayvanlarının da ölümü anlamına geliyor. Ormanlar için içimizin acıması dışında ne yapmalıyız sence?
- Gorillerin yok edilmesine karşı çıkan ve kaçak goril avcılarınca öldürülen Dian Fossey hakkındaki “Gorillas in the Mist-Sisteki Goriller” (1988) beş dalda Oscar ödülüne aday gösterildi. Ancak bu vicdan sahibi, güzel, kahraman insan üzerine seçkin film “Ölmeden Önce Seyretmeniz Gereken 1001 Film” seçkilerine bile alınmıyor. Bu çok büyük bir adaletsizlik değil mi?
- Isaac Asimov, “Foundation” dizisi romanlarından birinde öyle bir gezegenden bahseder ki, insanlar gibi gezegenin kendisi de canlıdır ve birbirlerine organik bir bağ ile bağlıdırlar. Öyle bir bağ ki, gezegendeki bir ağaç kesilse, bir hayvan öldürülse, herkesin aynı anda canı yanar... Bizim gezegenimizde de böyle olmasını ister miydin? Yani bir ağaç kesilse, bir hayvan öldürülse bütün insanların bu acıyı hissetmesini ister miydin?
Not: Röportajın tamamı, bu dolu dolu soruların hepsi, benim naçizane cevaplarımla birlikte sinemazon.com ya da sadibey.com sitelerinde.
Yazarın Tüm Yazıları