Aşk derdinden savaş kazanmaya ve şifaya kadar her türlü çare burada

Bugün ‘astroloji’ adı verilen, gök cisimlerinin hareketinden geleceği öğrenme merakına İslam dünyasında ‘ilm-i nücum’ yani ‘yıldızlar ilmi’ denirdi ve ilm-i nücum, astrolojinin temeli ama çok daha kapsamlı háli idi.

İlm-i nücumun üstadlarına ‘müneccim’, müneccimler tarafından kaleme alınımış eserlere de ‘yıldızname’ adı verilirdi ve yıldıznámelerde gök cisimleri vasıtasıyla akla gelebilecek hemen her sorunun cevabını bulmak mümkündü. Bu yazı dizisinde, şimdi elyazması kütüphanelerimizde muhafaza edilen asırlar öncesinden kalma yıldıznamelerden bazı bölümler yeralıyor. Yüzlerce yıllık nücum ilmi kitapları bu sayfada ilk kez günışığına çıkarken, bir hususu da unutmamamız gerekiyor: Yıldızlardan medet ummak geçmişi binlerce sene öncesine dayanan folklorik bir inançtır, dolayısıyla bugün sadece bir araştırma konusudur ve bu bahislerin artık ‘uygulama’ maksadıyla değil, ‘geçmişi öğrenme’ maksadıyla okunmaları gerekir.

İlm-i nücum’, ‘müneccim’ ve ‘yıldızname’... Bu üç söz, asırlar boyunca kadın-erkek, her yaştan hemen herkesin merakını çekmiş, sıkıntıların hallinde ve gelecek konusundaki merakın tatmininde hep bu kavramlardan medet umulmuştu.

‘İlm-i nücum’ ‘yıldızlar ilmi’; daha doğrusu ‘yıldızlar vasıtasıyla geleceği öğrenme işi’ demekti ve bugün ‘astroloji’ diye bilinen modern yıldız falının astronomik esaslara dayalı temeli ve çok daha kapsamlı háli idi. Bu işin üstadına ‘müneccim’, müneccimler tarafından kaleme alınımış eserlere de ‘yıldızname’ denir ve yıldıznamelerde gök cisimlerinin hareketlerinin hemen her derde devá olduğu anlatılırdı.

İyi bir müneccimin iki özelliğe sahip olması şarttı: Astronomiyi çok iyi bilmesi ve yıldızların hareketinden geleceği okuma yeteneğini taşıması... Dolayısıyla bir müneccim aynı zamanda astronom, yani gök bilimcisiydi. Nücum ilmi bugünün astrolojisinin temel aldığı burçlarla ve gezegenlerle sınırlı kalmaz, o devirde bilinen yıldızlar ve bütün öteki gök cisimleri de işin içine girerler, gökyüzü ‘menzil’ denilen 28 parçaya taksim edilir ve binlerce yıldızın menzillere göre dağılımı ayrıntılı bir şekilde yorumlanırdı.

SARAYIN KADROLUSU

İslam dünyasında Emevilerden itibaren Osmanlılar’ın son dönemine kadar hükümdar saraylarında kadrolu müneccimler bulunurdu ve saray münecciminin iki ana görevi vardı: Takvim hazırlamak ve zamanın hükümdarının yıldızına bakmak, yani geleceğini tahmin etmek...

Müneccim, yıldızlardan geleceği iki aşamada okur, hükümdarın veya bir başka kişinin doğumundan ölümüne kadar başında geçecek olanları tahmine ‘meválid’, o kişi için uğurlu ve uğursuz anların belirlenmesine de ‘İhtiyárát’ denirdi. Saray müneccimleri, hükümdarlar için bu maksatla listeler hazırlar ve listelerde uğurlu zamanları saatlere ve dakikalara kadar yer verirlerdi.

İşte, bütün bu tahminlerin ne şekilde yapıldığını anlatan bilgilerin yeraldığı eserlere ‘Yıldızname’ denir ve yıldıznamelerde burçlarla yıldızların özellikleriyle uğurlu ve uğursuz saatlerin yanısıra hangi işin ne zaman yapılması ve hattá hangi cinlerden yardım istenmesi gerektiği de anlatılırdı.

YILDIZIN KOKUSU

Bir yıldıznamede, akla gelebilecek hemen her sorunun cevabını bulmak mümkündü. Savaşa güneş hangi burçtayken girilmesinden hayırlı evládın hangi gün saat ve kaçta dünyaya geleceğine, karşılıksız aşk çekenlerin dertlerine deva bulabilmek için hangi yıldızın doğmasını beklemek zorunda olduklarından kokuların ve buhurların yıldızları nasıl etkilediğine, günün hangi saatinde hangi buhurun yakılması gerektiğinden hangi yıldızın hangi cinle ilişkisi bulunduğuna ve yıldızlar vasıtasıyla cinlerden nasıl yardım isteneceğine kadar her derdin devásı yıldıznamelerdeydi.

Yandaki kutularda şimdi elyazması kütüphanelerimizde muhafaza edilen asırlar öncesinden kalma yıldıznamelerden bazı bölümler yeralıyor. Yüzlerce yıllık nücum ilmi kitapları bu sayfada ilk kez günışığına çıkarken, bir hususu da unutmamamız gerekiyor: Yıldızlardan medet ummak geçmişi binlerce sene öncesine dayanan folklorik bir inançtır, dolayısıyla bugün sadece bir araştırma konusudur ve bu bahislerin artık ‘uygulama’ maksadıyla değil, ‘geçmişi öğrenme’ maksadıyla okunmaları gerekir.

YILDIZNAME SÖZLÜĞÜ

SA’D DURUMU: Yıldızın göğün en yüksek derecede bulunması háli. Yıldızı sa’d ánında iken doğan çocuğun talihi son derece açık olur.

NAHS: Yıldızın, göğün en aşağı derecesinde olması háli. Yıldızı bu durumda ilen doğan çocuğun talihi kapalı ve hayatı feláketlerle doludur.

MÜSTEVLİ: Yıldızın kendi mekánında bulunması háli. Bu anda doğan çocuğun talihi son derece açık olur.

SEHİM: Yıldızların boylam dereceleri arasındaki ilişkiden hareker ederek çıkartılan sayı. Sayı ne kadar büyük olursa, talih de o kadar açık olur.

İTTİSAL: Bir yıldızın başka bir yıldıza yetişmesi. Talihi ittisal halindeki yıldıza bağlı olan kişi, rakiplerini her zaman bertaraf eder.

İNSIRAF: Bir yıldızın başka bir yıldıza yetişmek üzereyken hızını kaybedip geri kalması. Talih, bu durumda geriler ve kişinin şansı kapanır.

NURDAN IRAK YILDIZ: Birbiriyle uyumlu bir ilişki içerisinde bulunan yıldızlardan birinin ışığını kaybetmesi. Nurdan ırak kalma hálinde áşıklar arasındaki sevgi biter, hükümdarlar savaşta yenilir ve dostlar düşman olurlar.

HÁLİ YILDIZ: Karanlık bir bölgede bulunan yıldızın harekete geçmesi ama aydınlık bölgeye ulaşamaması. Bu durumda kişinin talihinde hiçbir değişiklik olmaz ama yıldız aydınlık bölgeye geçmeyi başardığı takdirde, talihte düzelme görülebilir.

KETHÜDA: Uzaklardaki bir yıldızdır ve dünyaya yeni gelmiş çocuğun kaç sene yaşayacağı, bu yıldızın parlaklık derecesine ve diğer bazı yıldızlarla arasındaki orana göre hesap edilir. Kethüda’nın derecesine ‘hilác’ denir ve ömrün uzunluğu ile hilác arasında doğru orantı vardır.

REDDÜ’N-NUR: Bir yıldızın başka bir yıldıza yetişmesi, yani İttisal halinde ortaya üçüncü bir yıldızın çıkması ve iki kişi arasındaki iyi münasebetleri bir anda bozması.

CEMÜ’N-NUR: Reddü’n-nur durumunun tersi, yani birbiriyle uyuşan iki yıldızın arasına üçüncü bir yıldızın girmesi ama ilk iki yıldızın muhabbetinin daha da artması. Böyle bir durumda hükümdarlar dünyaya hákim olurlarken sevgililer arasındaki aşk daha da artar.

İŞKÁL: Birbiriyle uyuşan iki yıldızın arasına vaziyeti şüpheli bir başka yıldızın girmesi. Üçüncü yıldız diğer ikisinin ışığını keserse, talihleri bu yıldıza bağlı olan kişiler düşman olurlar. Yıldızın gitmesi hálinde münasebetler iyiye döner ama mutlaka bir soğukluk yaşanır.

Karşılıksız aşkın devásı, güneş boğa burcuna girince bulunur

Yıldıznámelerde astronomi konusundaki açıklamaların ve gezegenlerle yıldızların birbirleriyle yaptıkları açıların yorumlanmasından sonra bazen burçları ve yıldızları etkileyen meleklerle ve cinlerle temasın usullerine de yer verilir.

İşte, bu şekildeki açıklamalardan biri: 16. asırda kaleme alınmış bir yıldıznámede karşılıksız aşkın çaresinin güneşin boğa burcuna girdiği sırada ortaya çıkacağı söyleniyor ve güneş burcun yedinci derecesine ulaştığı anda Kıytagoroş isimli melek ve cin karışımı bedensiz varlıkla temas kurulması gerektiği anlatılıyor:

‘...Karşılıksız aşk çekenler, dertlerine devá bulmak için güneşin boğa burcuna girmesini beklemek zorundadırlar.

Boğa burcunun içinde 32, dışında da beş adet yıldız vardır ve burçla yıldızlar kamerin, yani ayın etkisi altındadır. Burcun en parlak, hattá çıplak gözle bile görünebilen yıldızına ‘deberán’ adı verilir. Deberán’a yakın olan ve ‘kelbeyn’ yani ‘iki köpek’ denilen iki küçük yıldız da erkekle kadının birbirine uygun olup olmadığına karar vermeye yarar.

YILDIZIN MELEKLERİ

Güneş boğa burcuna girdiği zaman káinatın aşağı taraflarından ‘Nagmagayil’ adında bir melek çıkar ve güneşe vekil olarak hükmetmeye başlar. Bu meleğin emrinde 700 bin melek vardır ve meleklerin herbiri, kendilerine hizmetkárlık eden 700 bin meleğe sahiptir. Güneşin gücü öylesine fazladır ki, her hizmetkár melekler bile 700 bin cine sahiptirler.

Burca giriş tamamlandığı zaman, meleklerle cinler güneşin gücüne sahip olurlar ve Nagmagayil herşeye hükmetmeye başlar. Nagmagayil insanoğluna benzer ama iki kanadı vardır. Hükmettiği cinler arasında gücü en fazla olanın ismi ‘Kıytagoroş’tur ve iki başlı bir sığırı andırır. Üzerinde yine iki başlı bir hüdhüd kuşu yuva kurmuştur.

Áşık düşen ama aşkının karşılığını göremeyen kişi, güneş boğa burcuna girip yedi derece kadar ilerlediği zaman Nisan yağmuru suyu, misk ve safran karışımı mürekkeple Kıytagoroş’un tılsımını bir káğıda yazıp bir ocak altına gömdüğü takdirde áşık olduğu kişiyi kendine çözülmeyecek şekilde bağlar. Ama, yazış sırasında bazı kurallara uyması şarttır: Tılsımı yazarken, Müşteri yıldızının hoşlandığı tütsüyü yakacak ve ‘Ahidnáme-i Süleyman’ duasını tekrar tekrar okuyacaktır. Sonra, bütün bu duaları bir başka tılsıma yazıp güneş burcun yedinci derecesinden çıkmadan önce Allah’a cán ü gönülden dua edecektir.

İKİZLERDEN KORKUN

Bu söylediklerimiz, erkek veya kadın olsun herkes tarafından tatbik edilebilir ama herşey güneşin burcun yedinci derecesinde bulunduğu sırada tamamlanması şarttır ve evlendikleri takdirde doğacak çocukları erkek olur.

Ancak iş uzar ve güneş o sırada ikizler burcuna girecek olursa, herşeyin derhal bırakılması gerekir, zira ikizler burcunda bulunan ‘Mebsut’ isimli yıldızın güneşle karşı karşıya gelmesi gönül işleri bakımından son derece fenadır ve mutsuzluk getirir’
Yazarın Tüm Yazıları